İnsanoğlu doğumundan itibaren bir sözleşmeler bütünü içinde bulur kendini. Önce adlandırılır sonra da nüfus kaydı yapılır, bu bir sözleşmedir. Bundan böyle toplum içinde bu adla bilineceksin demektir. Anaokulundan itibaren başlayan eğitim ve öğretim döneminde okullara yaptırılan bütün kayıtlarda, öncelikle ortamın kurallarına uyma sözleşmesi vardır zımnen.

Bankadan Kredi ya da bir dağıtım şirketinden İnternet paketi satın almak istediğinde onlarca sayfa tutan ve yıllar sürecek olan sözleşmeler çıkar karşımıza. İnternet’ten indirdiğimiz programlar onlarca sayfadan oluşan hukuki bir sözleşmeyi imzalamamızı istediğinde, hızlıca maddelere göz atar, son sayfaya geçer ”kabul et” butonunu tıklar ve olay biter. Bir daha üzerinde düşünmeyiz çünkü modernite basit bir sözleşmedir.

Bilişsel devrimle birlikte Sapiens, yani atalarımız kendilerini bir sözleşmeler evreninde buldu. Küresel ticareti sağlayan başta para olmak üzere devlet, şirket ve din gibi ortaklaşa kurgular ve hayallerin hepsi birer zincirleme sözleşmeler bütünüydü. Özellikle milyonlar hatta milyarlarca insan arasında esnek işbirliğini sağlayan en büyük hayali kurgu olan ”din” kavramı olmadan evrensel bir düzen kurulamazdı. Çünkü ”din” bilinen en büyük sözleşmeydi.

Modernite ya da modern yaşam bir sözleşmedir. Doğduğumuzda imzaladığımız ya da adımıza imzalanmış bu sözleşme öldüğümüz güne kadar yaşamımızı düzenler. İşimizi, hayallerimizi şekillendirir. Doğduğumuzda yerküresindeki konumumuza göre İslam, Hristiyan, Musevi ve diğer dinlerden biri yazılır kimliğimize bize sorulmadan.  Çok az kişi bu sözleşmeyi feshedebilir. Bir İnternet paketi sözleşmesini feshedebilmek için verdiğimiz uğraşlar düşünülürse, tüm yaşamımızı şekillendiren sözleşmelerin fesih zorluğu ortadadır.

Modernite öncesinde insanlar göklerdeki ilahi güçler olan tanrılara katıksız inanıyorlardı. Başta Papalar olmak üzere imparatorları, kralları, padişahları ve rahipleri de tanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak görüyorlardı. Kutsal kitaplardaki metinler de tanrı ile insanlar arasındaki bir sözleşmeydi. Bütün insanlar kutsal kitaplarla kendilerine tebliğ edilmiş sözleşme kurallarına uymak zorundaydılar.

Bu dönemde pek çok kültür, insanın kozmik planda çok küçük ve önemsiz bir rolü olduğuna inanıyordu. İnsanlar evreni oluşturan ve her şeye hakim tanrılara müdahale edemezlerdi.Kozmik düzen ve kutsal kitaplar insan yaşamını cennet ve cehennem kavramlarıyla anlamlı hale getirirken gücünü de sınırlandırıyordu.

İnsanlar güçlerinin sınırlandırılması karşılığında hayatlarının anlam kazandığına inanıyorlardı. Savaşlarda kaybolan hayatlarını, ki bunlara intihar bombacıları da dahildir, şehadete erme ve cennetin kapısının açılması olarak düşünüyorlardı. Günümüzde de Taliban, Deaş ve diğerleri gibi İslami terör örgüt elemanları da ölümü şehadet şerbeti içmek ve cennete gitmek olarak algılamaktadır. Kendi nefsine hakim olmak biçiminde yorumlansa da ”Cihad” kavramı da şehadetin bir başka görünümü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Depremler, kıtlık, kuraklık, hastalık ve veba gibi salgınları ilahi güçlerin kendilerini sınamak için oluşturduğunu düşünüyorlardı. Önlemek için yapılacak araştırma ve çabaları ilahi güçlere başkaldırı olarak yorumluyorlardı.Kuraklığı önlemek için nehirleri ve sularını barajlarla dizginlemek yerine yağmur duasına çıkmayı yeğliyorlardı. Yağmadığı zaman da tanrıların kendilerine kızgın olup, cezalandırıldıklarını düşünüyorlardı.

Modernite ve modern kültür büyük kozmik bir plana duyulan inancı reddetti. Yeni bir sözleşme yapma gereği doğmuştu. Avrupa’da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemi ve organizasyonu olan modernite soruna kutsal kitaplardan farklı yaklaştı. Modern sözleşme bizlere akla hayale gelmeyecek cazip imkanlar sunmakla birlikte oldukça büyük tehlikeleri de beraberinde getirdi. Getirdi çünkü, büyük kozmik bir plana dayanan inancı reddetmekteydi. Her şeye kadir, her şeyi bilen ve evrenle birlikte bütün canlıları yaratan tanrı tarafından ve önceden belirlenmiş bir yazgı ile sınırlandırılmayı kabul etmemekteydi.

Modern Sözleşme’yle çözüm sunanlar dinler ve ilahiyatçılar olmayıp, bilim oldu. Bilimin öncülüğünde dilediğimiz her şeyi yapabiliriz. Salgın, kuraklık, hastalıkların tanrı ile bir ilişkisi yoktur, ortadan kaldırabiliriz. Nitekim kaldırdık da…Ölümden sonra bir cennet yoktur, cenneti dünyada yaratabiliriz. Bazı teknik zorlukları bilimle aşabilir, mutluluk ve ölümsüzlük kavramlarına ulaşabilir ve sonsuza kadar yarattığımız cennette yaşayabiliriz. Kavramları öne çıktı.

Modern dünyanın yol göstericisi ve en büyük kaynağı ”bilgi”dir. Bilgiye ulaşmanın yolu ise araştırmalar ve araştırma ekiplerinde yer alan bilim adamlarıdır. Araştırmalara ayrılan kaynaklar arttıkça, bilimsel gelişmeler ve teknolojik ürünler artacaktır. Bu da ekonomik büyümeyi ateşleyecek, büyüyen ekonomilerde araştırmalara ayrılan kaynaklar tekrar artacaktır. Sürekli olarak birbirini destekleyen bu döngü sonrasında teknoloji o denli ilerler ve bilgimiz o kadar ileri olabilir ki gençlik iksirini bulabilir, mutluluğun özünü damıta bilir, her türlü ilacı elde edebilir, organlarımızı yenileyebilir ve ebedi yaşamı sağlayabiliriz. Demektedir ”Homo Deus” adlı kitabında Hararı. Bu takdirde kutsal kitaplara ve tanrılara ihtiyacımız olmazdı.

Modernite ve modern kültür büyük kozmik bir plana duyulan inancı reddedip, tanrıları gökten yere indirdi. Gökleri ve evreni boşalttı. Kutsal metinlerden kaynaklanan ruh, cennet, cehennem, melekler ve Azrail gibi kurgulardan oluşan ”anlam” kayboldu. Anlamsız bir dünya ve evren ortaya çıktı…Anlamdan yoksun bir evrende, güç peşinde, bitmek tükenmek bilmeyen bir koşu olarak değerlendirildi bazılarınca modern yaşam. Anlamsız güç büyük ve ağır bir bedel olarak algılandı. Dünya ve evren tatsızlaştı.

Dünyayı anlamlı, keyifli, yaşanabilir ve kozmik planda değersiz biri olan insanı ilahlaştırmak gerekiyordu. Tanrıları, devletleri kutsal olmaktan çıkarıp insanı kutsallık tahtına yerleştirmek gerekiyordu. Zor bir işti ama akıllı olan Sapiens, bedel ödemeden, modern yaşamın tüm faydalarından yararlanabilme yolunu buldu. Deyim yerindeyse ”Hümanizm” adını verdiği yeni bir ”din” yarattı…

Share Button