İspanya Başkenti Madrid

İspanya’nın başkenti Madrid, İber Yarımadası’nın orta kesiminde Manzanares Irmağı`na bakan bir kayalık üzerinde, ileri karakol vazifesi gören bir kale Alkazar’ın çevresinde kurulmuş. Endülüs Emevileri döneminde adı Pınarlar mekânı anlamına gelen Macerit’miş, Madrid’e dönüşmüş. 1085 yılında şehir Müslümanlardan Kastilya Krallığı’na yani İspanyollara geçmiş. 1568 de ise İspanya’nın başkenti olmuş.  

635 metre yükseklikte kurulan şehir Avrupa’nın en yüksek ve en genç başkentlerinden biri. Başkent ilan edilinceye kadar bir taşra görünümünde olan Madrid, 1750’li yıllardan itibaren geniş cadde ve meydanların, parkların açılmasıyla, modern bir görünüm kazanmış. Farklı dönemlerin farklı sanat akımlarını taşıyan tarihi yapılar günümüze kadar korunarak ulaşmış.

En büyük özelliklerinden biri de çok sayıda muhteşem meydanlara sahip olması. Bunlardan bazıları Büyük Meydan, Kibele Meydanı, İspanya Meydanı, Neptün Meydanı, Kolomb Meydanı…

İstanbul, Londra, Berlin ve Paris’ten sonra Avrupa’nın en kalabalık beşinci şehridir Ekonomik olarak Londra, Paris ve Moskova’dan sonra Avrupa’nın dördüncü en zengin şehridir. Pekin ve Milano’dan sonra dünyanın en çok çokuluslu varlığına sahip 8. Kentidir.

Madrid de çok sayıda müze bulunmaktadır. Bunların içerisinde Prado Müzesi dünyanın en büyük sanat galerisi olarak kabul edilmektedir. Zengin tarihi mirasının yanı sıra canlı bir kültür ve sanat merkezi olarak da önem taşır.

Gelişmesi ve ülke ekonomisinde ağırlıklı bir rol kazanması yakın tarihlere rastlar. Madrid’in idari hizmetleri, bankacılık ve sigortacılığa dayanan ekonomisine, ulaşım ağının merkezi olması ve turizmden kaynaklanan gelirler de önemli katkıda bulunur.

Endülüs Emevilerinin kurduğu ileri karakol Alkazar’ın devamı olarak günümüze ulaşan Madrid´in kendine ait 7 yıldızlı yerel bir bayrağı bulunmaktadır. Madrid gökyüzünde ki takım yıldızların en rahat gözlendiği şehirlerden biridir. Gökyüzünde 7 yıldız biraya geldiğinde, Kastilya bölgesinin haritasına çok yakın bir şekil ortaya çıktığı söylencelerden biridir.

İspanya’nın yönetim şekli parlamenter demokrasiye dayalı monarşidir. General Franco’nun 36 yıllık diktatörlüğü 20 Kasım 1975’de ölümüyle sona ermiş ve iki gün sonra Bourbon Hanedanı’ndan I. Juan Carlos İspanya tahtına çıkmıştır.

Tüm siyasi partilerin katıldıkları serbest bir seçimin ardından ülkenin yeni siyasi düzenini belirleyen Anayasa 1978 yılında halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmiş ve Kral’ın onayıyla yürürlüğe girmiştir.

Resmi yapılarda İspanya bayrağı kullanılmakla birlikte, 1982 anayasası ile birlikte Madrid´in bayrağı yerel yönetim bayrağı olmuş.

3 Nisan 2008 Perşembe saat 17,30,  Madrid…

Madridliler şehirlerini tanımlarken, Madrid’den sonra görülebilecek en güzel yerin cennet olduğunu belirtmek için “Madrid’den sonra cennete” diyorlar. Madridliler biraz abartmış olsalar da şehir, kendine has tadıyla ziyaretçileri büyüsü altına alıyor.  Yılda 65-70 milyon ziyaretçisi bunun en büyük kanıtı…

Madrid’deyiz… Gerek İlk Çağ Medeniyetlerinin Anadolu’da gelişmesi, gerekse, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde İsa’nın Havarilerinin, Orta Çağda ise Musevilerin, bulundukları ülkelerde karşılaştıkları ağır baskılar ve ülkelerini terk etme zorunluluğu sonucunda, Anadolu topraklarına sığınabilmeleri, Anadolu’dan gelenlere misafirperver davranmış sergilemelerine neden olmuştur. 

İspanya’dan kovulan Sefaret Yahudilerinin, 500 yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu tarafından himaye altına alınmaları, bu günkü İspanya halkı tarafından da unutulmamış. Türklerin kendi inançları olan İslamiyet’e ait eserlerin yanı sıra, çok sayıda kilise, sinagog ve diğer mabetlerle, dini eğitim veren okul ve vakıfların, Anadolu’da yer almasına ve korunmasına özen göstermeleri İspanyollar açısından cazibe merkezine dönüşmüş. İnanç Turizmi açısından Türkiye’yi öne çıkarmış.

Özellikle Nisan ayları, Hristiyanların Noellerini kutlamak üzere Türkiye’ye geldikleri aylardır. Binlerce Avrupalının geldiği onlarca uçağın, geriye boş dönmemesi için kiralanırlar. Tur şirketleri tarafından uçakların ucuza kiralanmasıyla, promosyonlu (özendirici) Avrupa turları gündeme gelir. Oldukça hesaplı Madrid ya da Barselona merkezli turlar düzenlenir. Eşimle bu özendirici turlardan biriyle Madrid’e geldik.

3 Nisan 2008 günü sabah 04,30’da Ankara’dan ayrıldıktan yaklaşık 15 saat sonra Madrid Hava Alanı çıkışında bizi bekleyen otobüslere binmiştik. Şehir merkezine yerel saatle 17.30 da ulaşarak, panorama bir şehir turu yaptık. Bir buçuk saate sığdırdığımız bu turda; Colon Meydanı, Kibele Meydanı ve Kastillana Bulvarı ve İspanya Meydanı görüldü. 

Estadio   Santiago

Puerta de Alcalá-Özgürlük Meydanı

Madrit’in ünlü Alcala Caddesinin güneyinde yer alan 4* lı Hotel Barcelo’da yerlerimiz hazırlanmıştı. Rehberimiz Kağan’ın anlattığına göre; otelimiz, kentsel ulaşım ağı içerisindeydi. Şehir merkezine ulaşımı sağlayan otobüslerin yanı sıra, metro, raylı ve hafif raylı sistemlerden da yararlanma olanağı vardı serbest zamanlarımızda. Otelimiz, gerçekten de muhteşemdi. Odaların rahatlığının yanı sıra, sabah kahvaltıları da açık büfe olup, dört dörtlüktü. Normal zamanda, bir gecelik konaklama ücretinin 150 Euro olduğunu öğrendik daha sonra.

 4 Nisan 2008 Cuma, Madrid...

Mükemmel bir kahvaltıdan sonra; bizi bekleyen otobüsle ekstra olarak düzenlenen Madrid Şaheserleri turuna kişi başı 30 Euro ödeyerek katıldık. Ekstra Tura katılmayanlar, kentsel ulaşım ağından yararlanarak Madrid’i gezmek istemişlerdi. Ancak, büyük çoğunluk, rehberimiz Kağan’ın eşliğinde tura katılmayı uygun bulduk.

Madrid Şaheserleri Turu

Madrid Şaheserleri turuna; Madrid’in en önemli, en büyük, en geniş ve en uzun bulvarının, Paseo de la Castillana ‘nın güney ucunda bulunan Plaza de Castillana (Kastillana Meydanı) dan başladık. Meydanda, Avrupa kapısı olarak tanımlanan ikiz kuleler bulunuyordu. Avrupa Kapısı (Puerto de Europe) olarak tanımlanan ikiz kulelerin yüksekliği 114 metreymiş. Kulelerdeki eğim %15 olup, Amerikalı mimarlar tarafından tasarlanmış, yapımına 1989 yılında başlanmış ve 1996 yılında bitirilmiş. Hemen fotoğraf makinesine sarılıyor ve eşimin fotoğrafını çekerek, ölümsüzler arasına sokuyorum.

Paseo sözcüğü, seyir ve eğlence anlamında kullanılıyormuş. Paseo de la Castillana Bulvarı, gerçekten de seyirlik ve eğlenceli bir bulvar olmanın yanı sıra çok sayıda anıt ve tarihi eserle birlikte, heykel gruplarına da bulunduğu bir bulvar… Rehberimiz Kağan, Salvador Dali ve Picasso’nun oturup, sohbet ettiği kafeterya ve restoranların da bulvar üzerinde bulunduğunu söylüyor. Ankara’daki Atatürk Bulvarı biraz benziyor, ancak Kastillana Bulvarına göre oldukça küçük kalıyor. Kastillana Meydanından sonra, otobüsümüze binerek; Kastillana Bulvarı üzerinde bulunan Real Madrid’in ünlü stadı Estadio   Santiago Bernabeo’yu görmek üzere harekete geçiyoruz.

Estadio   Santiago Bernabeo

Rehberimizin verdiği bilgilere göre stadyum 1947 yılında yapılmış. Stadyumun ev sahibi takımı Real Madrid’dir. İsmi efsane başkan Santiago Bernabeu Yeste’den gelmektedir. Stat yapıldığından beri, Real Madrid maçlarının yanı sıra, çok önemli uluslararası turnuvalara ve final maçlarına ev sahipliği yapmıştır.

Metro bağlantısı mevcut olan stat Madrid’in iş ve ticaret bölgelerinden birinde bulunmaktadır. Stat kapasitesi değişkenlik göstermektedir. İlk yapıldığında 70.000 kapasiteli olan stadyum, 1953’te kapasitesi 120.000’e ulaşmıştır. Sonraki yıllarda Stadın yenilenme çalışmaları esnasında kapasitesi azaltılmıştır. Bunun nedeni UEFA standartlarındaki statların tamamen koltuklu olmasıdır. Kapasite 80 000’e düşmüştür. Stadı gezecek zamanımız yok. Çevresini dolaşıp, fotoğraflar çekildikten sonra, yine bulvar üzerinde bulunan Plaza de Colon (Kolon Meydanı) a gidiliyor.

Plaza de Colon Madrid

Ünlü kaşif Kristof Kolomb, Amerika kıtasının bulunmasına ve Avrupa’ya açılmasına öncülük etmiş.  Amerika’nın keşfine yol açan böyle bir yolculuk için büyük bir gemi, yeterince tayfa, yiyecek ve paraya ihtiyaç vardı. Portekiz ve İngiltere krallıklarına yapılan yardım başvuruları kabul görmedi. Başlangıçta İspanya da başvuruyu kabul etmemişti.

Plaza de Colon Madrid

Sonunda ilk başvurudan yedi yıl sonra İspanya Kraliçesi Isabella Kolomb’a yardım edeceğini bildirerek, amiral unvanıyla birlikte tüm istediklerini verdi. Bununla birlikte yeni kıta adını, Kolomb’ la aynı dönemde yaşamış ve 1497 ya da 1499’da Güney Amerika’ya ulaşmış olan Amerigo Vespucci adında bir İtalyan’dan aldı. Daha önce, 11. yüzyılda Norveçli Leif Eriksson Kuzey Amerika kıyılarını dolaşmıştı, ama tarihte Amerika’nın keşfedilmesinin onuru Kolomb’a aittir.

Kolomb yepyeni bir kıta keşfetmiş olduğunun farkına varamamıştı. Onun amacı doğudaki baharat ve ipek gibi değerli malların batıya getirilebileceği güvenli bir ticaret yolu bulmaktı. 12 Ekim1492’de Bahama adalarından birine çıktığında da bu düşüncesini gerçekleştirmiş olduğunu sandı. Amerika Kıtasını bulan Kristof Kolomb, yepyeni bir kıta keşfettiğinin farkına varamamıştı.

Plaza de Colon Madrid

Kristof Kolomb Anıtı ve çevresinde dolaşıp, fotoğraflarımızı çektikten sonra Kibele Meydanına hareket ediyoruz. Bir taraftan rehberimizin verdiği tarihi bilgileri dinlerken, diğer taraftan da Kolomb Meydanında, Kristof Kolomb anıtının fotoğraflarını çekiyoruz. Rehberimizin uyarısıyla otobüste yerlerimizi alarak Kastillana Bulvarının devamı olan Roceletos Bulvarına yöneliyoruz. Bir süre sonra Kibele Meydanına ulaşıyoruz.

Meydanın ortasında Tanrıça Kibele’nin heykeli bulunuyor. Kibele, bilindiği gibi Eros ’un annesi, bereket tanrıçasıdır. Bu heykel Madrid şehrinin en sevilen sembollerinden biridir. Heykelde, Bereket Tanrıçası Kybele: iki aslan tarafından çekilen arabada otururken tasvir edilmiştir. Fotoğraf makinesine sarılarak,  eşimin fotoğrafını çekiyor ve ölümsüzler arasına katılmasına katkıda bulunuyorum.

Madrid Şaheserleri Turu-Kibele Çeşmesi

Eşimin arka planında; solda Kibele çeşmesi ve tahtında oturan ”Ana Kraliçe ”ile arabayı çeken aslanlar, çeşmenin sağında ise telekomünikasyon binası görülüyor. Telekomünikasyon binası ile Kibele çeşmesinin ” İspanyol sermayesinin en önemli sembollerinden biri olduğu ifade ediliyor meydanla ilgili yazılarda.

Kibele ile ilgili olarak, tarih kitaplarında; kuzey ülkelerinde, Akdeniz çevresinde, Anadolu ‘da, Asya’da ve birçok uygarlıkta, değişik adlarla anılan bir Ana Tanrıçadan söz edilir.

Ana tanrıça; heykellerinin bir bölümünde doğum yaparken görülür, böylelikle dişiliği ve üremeyi temsil eder. Bazı heykellerinde de oturur ya da ayakta iken, yanında iki leopar bulunur. Madrid Kibele meydanındaki heykelinde ise, aslanların çektiği bir arabada, tahtta otururken görülmektedir. Ana Tanrıça Kibele’nin kutsal hayvanları olan leopar ve aslanların her zaman yanında yer alması, ”Hayvanların kraliçesi olduğunu ve hayvanlar üzerindeki sınırsız hâkimiyetini anlatır.

Kibele Meydanının doğu-batı ekseninde Calle de Alcala olarak biline Alkala Caddesi yer almaktadır. Alcala ismi Arapça kökenli bir kelime olup “el-kale” yani “kale” kelimesinden gelmektedir. Doğu bölümünde Plaza de la Independencia Meydanı ve Puerto de Alcala anıtı yer alır. Puerto de Alcala, Madrid’de bulunan sembolik bir şehir kapısıdır. Bu anıta Alcala denmesinin nedeni ise üzerinde bulunduğu bu yolun Madrid’in batısındaki Alcala de Henares Şehri’ne gitmesidir.

Puerta de Alcalá-Özgürlük Meydanı

18. Yüzyıl’da Madrid henüz bakımlı ve gelişmiş bir şehir değilken dönemin Kralı XII. Alfonso şehre yeni ihtişamlı eserler kazandırmak istemiş ve sadece bir patika olan Alcala de Henares Yolu’nu 1778‘de genişleterek üzerine bu Neo-Klasik anıtsal kapıyı koydurmuştur. Kurtuluş Kapısı olarak da bilinen Puerto de Alcala Kraliyet Bahçelerinin giriş kapısına da yakındır.

İspanya Meydanı Madrid

Kibele Meydanı da gezildikten sonra Madrid’in en büyük ve en popüler meydanlarının başında gelen İspanya Meydanı  hareket ediyoruz. Önceki yıllarda, İspanya İç savaşında, ordu tarafından karargâh olarak da kullanılmış olan bu meydan şimdilerde gezginlerce en çok fotoğraf çekilen bir meydan. Cervantes, Donkişot ve Sança Panço heykel gurubunun olduğu alandır.

Meydandaki anıt heykel kompleksinin üstünde Cervantes, oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Don Kişot ve yardımcısı Sancho Panço heykelleri görülüyor. Hemen ön taraflarında, küçük bir havuz, arka tarafta ise oldukça büyük ikinci bir havuz var.

Madrid İspanya Meydanı

Anıtın bulunduğu yer ise, oldukça büyük ve asırlık ağaçların bulunduğu bir park. Genellikle, birçok parkta, devlet adamlarının heykelleri bulunurken, bu parkta, Cervantes ve hayal kahramanlarının heykelleri görülüyor ve şehrin ziyaretçileri tarafından ilgi çekiyor. İspanyol edebiyatından edindiğimiz bilgilere göre; İspanya’nın Le Mancha bölgesinde yaşayan Alonso Quijano, okuduğu romantik çağ şövalyelerinin romanslarından etkilenerek, bu müessesenin yeniden canlandırılması için yola çıkar.

İspanya Meydanı Madrid

Ancak, ideali ile kendi gerçekliği arasındaki görüntüsel uçurum bile komiktir. Kafasında bir tas, elinde bir sopa, üzerinde paslı bir zırh ve cılız atı ile o, bir şövalye karikatürüdür. Maceralarını adamak için seçtiği güzel, yakınlarındaki bir köylü kızıdır. Önemsizdir bütün bu ayrıntılar; her şey Don Kişot adını alan Alonso’nun kafasında olup bitmektedir zaten. Gördüğü nesnelerin asıllarından büyü nedeniyle farklılaştığına inanınca mesele de kalmaz.

Bir şato olarak varsaydığı köhne bir handa yapılır şövalyelik töreni. Dönüş yolunda -bol vaatle kandırdığı- Sancho ile karşılaşınca ekip tamamlanır. Bundan böyle maceralar, yel değirmenlerine, koyun güden çobanlara, makinelere, şarap tulumlarına saldırılar başlayacaktır. Bölümün sonunda, akrabaları ve köyün papazı tarafından kandırılarak evine -biraz da zorla- getirilir.

İspanya Meydanı da gezildikten sonra Madrid Şaheserleri turu sona eriyor. Rehberimiz tarafından serbest bırakılıyoruz. İsteyenlere yardımcı olacağını da söylüyor. Eşimle ben gruptan ayrılarak gezmenin daha rahat olacağını düşünüyor ve Gran Via Caddesine girerek Madrid’i bir başka yüzüyle tanımaya çalışıyoruz.

Share Button
2940 cevaplar

Yorumlar kapalı.