19 Mart 1951, Karagözler Köyü…

Evimizdeki gözle görülür göç hazırlıkları üzerine dün akşam babama ‘’neden buradan göçmek zorundayız?’’ sorusunu sorma cesaretini buldum. Kızmamıştı…

Ailenin bütün bireylerini karşısına alarak 1 Mart 1951 günü pasaport ve vize işlemleri için yaptığı başvuruların sonuçlanmış, beş kişilik ailemiz için pasaport almıştı. Alınan pasaport ve Türkiye Konsolosluğu’nun verdiği vize ile 1951 yılının mart ayında başlamış oluyordu göç serüvenimiz.

Pasaport ve vize işlemleriyle ilgili bilgilerden sonra, ‘’Neden Türkiye’ye göçmemiz gerekiyor?’’ Sorusunu yanıtladı uzunca bir süre.

Anlattıklarından anladığım kadarıyla, bazı Türk ailelerin tarlaları kooperatifleştirme gerekçesiyle ellerinden alınmış, alınmaya da devam ediyordu. Bulgar yönetimi tarafından bir toprak reformu olarak nitelenen uygulamayla Türkler, kendi topraklarında ücretli isçiye dönüşmüştü. Yoğun olarak yürütülen din karşıtı propaganda, İslam uygulamalarının fiili olarak yasaklanmasıyla beraber gerçekleşmişti.

Okullarımız ve vakıflarımız devletleştirip eğitim haklarımız engellenmişti. Köyümüzde Türkçe eğitim yapan okullar kapatılmış olduğundan, okuma yazma bilen yok denecek kadar azdı. Amcam dışında Bulgarca bilen de yoktu. Babamın” Hayta” dediği Mustafa Amcam da Bulgaristan’ın büyük bir bölümünü gezdiği için öğrenmişti biraz Bulgarcayı.

1948 yılının ocak ayında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi, ülkedeki Türklerin güven duyulmayacak bir unsur olduğuna ve bir bölümünün Bulgaristan’dan gönderilmesine karar vermişti.

Yine 1948 yılı şubat ayında Vatan Cephesi Milli Şûrasına bağlı Azınlık Komisyonu kurulmuştu.

İlgili kurulların kararları doğrultusunda 1949’dan itibaren Türklerin, Bulgaristan’dan ihracına yönelik somut adımlar atılmaya başlanmıştı.

Baskı giderek artıyordu. Din elden gidiyordu, Gelenek ve görenekler görmezden geliniyordu. İnanmış ve samimi bir dindar olan babam ve babam gibiler Bulgaristan’dan göçmenin kurtuluş olacağına inanmışlardı…

Babam ve babam gibiler için Dinleri ve inançları her şeyin üstündeydi. Dinlerini kurtarabilmek için, bedelsiz olarak mal varlıklarını bırakıp, beş parasız Serbest Göçmen olarak Türkiye’ye göç kararı almaktan çekinmemişlerdi.

Gönüllü göç kararımız Bulgar makamlarınca ”Asimilasyona uğramadık” beyanı olarak değerlendirilmiş ve pasaport almamız kolaylaşmıştı.

Serbest Göçmen olarak gideceğimiz Türkiye’nin bize bakma ve yer gösterme yükümlülüğü olmayacaktı.

Zor bir karardı ama verilmişti bir kere.

Gönüllü ve serbest göçmen olarak gidecektik Anavatan Türkiye’ye…

Share Button