25 Eylül 1951 Salı, Ceyhan…

Kantarda görev yapan, toplanan pamukların hane halklarına göre kayıt altına alınması konusunda patronun temsilcisi durumundaki Muzaffer Abiyi hem sevmiş, hem de saygı duymuştum.

Üniversite masraflarını karşılamak için, yaz aylarında mevsimlik işçi olarak çalışan Muzaffer Abi Rol modelim olmuştu. Okullu olmak, üniversiteye gitmek ve ben de üniversite masraflarımı kendim karşılamak istiyordum.

Kendisini rol model olarak gördüğümü anlayan Muzaffer Abi de beni sevmiş, şimdiden ortamın kültür kırıntılarını kulaklarıma üflemeye başlamıştı.

Öncelikle demişti, mevsimlik işçiler yalnız pamuk toplayanlar değildir. Toplanan pamuğun işlenmesi gereken Tarsus ve Mersin’e götürülmesini sağlayanlar, işlenmesi için kurulan çırçır ve pamuklu dokuma sanayiinde çalışanların bir çoğu da mevsimlik işçilerdir.

Ayrıca, Ceyhan’ın yaklaşık 50 km doğusundaki Osmaniye Türkiye’nin yer fıstığı ambarıdır. Pamuk toplama işi sona erdiğinde, mevsimlik işçilerin bazıları Osmaniye’de yer fıstığı sökümü ve kabuklarından ayrılması işlemlerinde de çalışırlar.

Mevsimlik işçiler olayını kavramak için Çukurova’yı, Çukurova Ovası’nı tanımak gerekir.

Çukurova Ovası, Batıdan ve kuzeyden Orta Toroslar’ ın yükseltileri 3,500 metreyi bulan doruklarıyla, doğudan Misis tepeleriyle sınırlanan, güney ve güneybatıda doğrudan Akdeniz’e açılan Çukurova, Adana ovasının yaklaşık üçte ikisini oluşturur.

Sulu tarım alanlarıyla yemyeşil bir halı gibi yayılır Torosların eteklerine.

Doğuda Ceyhan batıda Seyhan ırmağı ve Tarsus Berdan çayının alüvyonlarından oluşmuş olan Çukurova ovası, yazları sıcak ve kurak Akdeniz iklimi özelliklerini taşır.

Bataklıklardan kaynaklanan sivrisinekleri, bataklıklar ve Akdeniz’deki buharlaşma sonucu oluşan yoğun nem, kavurucu sıcaklar nedeniyle yaşanması güç, ama ekonomik açıdan son derece önemli bir yöredir.

Bir bakıma iş, aş, ekmek, bolluk ve bereket demektir Çukurova. Amanosların öteki yüzünde sadece tarhana ve bulgur varken, Çukurova’da her şey vardır. Bunun için dir ki sıcaklığına, aşırı doygun nemine ve bulut gibi sivrisineklerine rağmen mevsimlik işçileri çeker Çukurova.

İskenderun Körfezi ile Çukurova arasına Misis Tepeleri girer. Misis Antik Kenti, Misis Tepeleri etekleri ve Ceyhan nehri kıyısında kurulmuş, İpek Yolu üzerindeki önemli bir şehirdi.

Misis boğazından tepeleri yararak çıkan ve Çukurova’ yı Yukarıova’ dan ayıran Ceyhan Irmağı, yüz binlerce dönümlük Çukurova’ya hayat verir. Pamuk, yerfıstığı, çeltik, meyve, sebze yetiştirir. Yetiştirdiklerinin dağıtımı için önemli demiryolu ve karayolu bağlantıları kurulmasını sağlar, sağlamıştır.

Beyaz altın olarak tanımlanan ve toplamakta olduğumuz Pamuk, lifleri için yetiştirilen değerli bir tarım bitkisidir. Dokuma sanayinin en önemli hammaddelerinden biri olan pamuk lifleri, ucuzluğunun yanı sıra kolayca eğirilebilen doğal bir büküme sahiptir.

Dokunmadan önce özel bir işlem gerektirmemesi, yıkanmaya karşı dayanıklılığı ve yünden daha sağlam olması gibi üstün niteliklerinden ötürü gerek kumaş, gerek öbür dokumaların üretiminde yaygın olarak kullanılabiliyordu.

İngilizler bunun ilk farkına varanlardı. Pamuklu dokuma sanayii 18. yüzyılda İngiltere’de gerçekleşen Sanayi Devrimi’nin öncü sanayi kollarındandı.

Türkiye’de ilk kez 19. yüzyıl başlarında Çukurova bölgesinde ilkel yöntemlerle başlayan pamuk üretimi 1833’te Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Çukurova yöresini ele geçirmesiyle gelişmeye başlamıştı. Ardından Pamuklu dokuma sanayii gündeme gelecekti…

1864’te Fransızlarca kurulan ilk çırçır fabrikasını, İngilizler ’in Adana, Mersin ve Tarsus’ta kurdukları diğer fabrikalar izledi ve daha sonra başka pamuk işleme tesisleri kuruldu.

Zelviyan ve Miğırdiç Kardeşler tarafından kurulan bir çırçır fabrikası 1944 yılında Mustafa Güleç adında bir işadamı tarafından işletilmeye başlamıştı. Fabrika yılda 500 ton pamuk işleme kapasitesine sahip olup, 64 beygir gücünde bir otomobilin motoru ile çalışmaktaydı.

Çukurova Grubu’nun kurucuları Eliyeşil ile Karamehmetler, Tarsus’un büyük toprak sahipleriydi. İki ailenin ilk ciddi girişimi, 1887’de kurulan azınlıklara ait Mavromati ve Şürekâsı İplik Fabrikası’nın 1925’te devralınmasıydı.

Eliyeşil ve Karamehmetler, Çukurova Sanayi İşletmeleri’ni kurarak bölgede gayrimüslimlerden sonra sanayiye ilk adım atan Türk ailelerdi.

Türkiye’nin en eski ve en büyük tekstil yerleşkelerinden biri olan bu tesisler, 1925’te sadece 50 çırçır ve 5 bin iğlik kapasiteye sahipti.

1932’de büyük bir değişim geçiren fabrika, Türkiye’nin ilk modern tesisi hüviyetini kazandı. 1940’lara doğru tarım araçları temsilciliği işine girdiler.

Asıl büyük atılım iş makineleri acenteliğiyle geldi. 1949’da işçi sayıları 3 bine ulaşmıştı.

Çukurova’ nın ekonomik açıdan modern yöntemlerle değerlendirilmesi, 1950 yıllarının ortalarında, ilk sulama kanallarının yapılmasıyla gerçekleşmiştir.

Geniş alanların tarıma açılmasının çekirdeği, Seyhan baraj gölü olmuştur.

Deyip, yüzüme baktı Muzaffer Abi. Anlayabilmiş miydim anlattıklarını. Birçoğunu anladım anlamında başımı salladıktan sonra, teşekkür ederek ayrıldım yanından.

Başıma iş açtığı olduysa da, her zaman meraklı ve bilgiye doymayan bir çocuktum. Hala da öyleyim…

Share Button