BULGARİSTAN GÖÇ ANILARIM

                                                                ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

                                                              İLKOKUL DÖNEMİ

Mart 1951’de Bulgaristan Karagözler Köyünden gönüllü ve serbest göçmen olarak başlayan göç yolculuğumuzda; Edirne Göçmen Misafirhanesinde yapılan dağıtımda şansımıza Elbistan köylerinden biri düşmüştü.

Gerek ekonomik gerekse sosyolojik olarak uyum sağlayamayınca mevsimlik işçi olarak Çukurova yöresine gitmek zorunda kalmıştık. Ceyhan pamuk tarlalarında yaklaşık iki ay, Osmaniye yerfıstığı tarlaları ve hangarlarında 2 ay çalıştıktan işsiz ve yurtsuz kalmıştık.

Bir rastlantı sonucu Düziçi- Haruniye Yeşilova’da, 1936 yılında Karagözler’den gelen muhacirlerden biri, oldukça uzaktan akraba olan Ömer Dayı’nın yardımıyla kışlamak için taşınmıştık.

Yaşar Kemal’in Çukurova’sında mevsimlik işçi olarak çalışırken, 17.10.1951 tarih ve 3-13828 sayılı Bakanlar kurulu kararıyla Türk vatandaşlığına kabul edilmiştik.  Ne var ki bu karardan yaklaşık 8 ay sonra haberimiz olmuştu.  Bu kez, günümüzde adı Konaklı beldesi olan, Niğde Misli Köyü’ne yerleşmemiz istenmişti.

Toprağının önemli bir bölümü kum olan Misli ‘de akarsu, ağaç ve yeşillik yoktu. Antik Misli mağaralar bölgesiydi. Türkiye’de Ayasofya’dan sonra en büyük kiliseye sahip olan köyün bulunduğu Misli Ovası bölgenin patates ambarı olarak biliniyormuş.

Biz buğday ekmiştik. Öyleydi çünkü atalarımızın temel uğraşısı çiftçilik olup, tahıl ekip biçerlermiş. Kuraklığın üzerine tuz biber ektiği köydeki ilk yılımızda ektiğimiz kadar buğday alınca babam Osmaniye’ye iş bulmak umuduyla gitmişti. Bir yılımız hazır yemekle geçmişti.

Köyde ikinci yıla girmek üzereydik. Benim yaşım 9 kardeşiminki de 8’e merdiven dayamıştı. Okula başlama çağımız gelmiş, geçmek üzereydi. Misli Köyü’nde tek odalı bir öğretmen evi ile iki derslikli bir ilkokul vardı. Okulun Başöğretmenliğini de yapmakta olan öğretmen tarafından hem kardeşimin hem de benim Misli İlkokulu’na kaydımızı yapmıştı.

1953 Eylül ayının son haftasında çıplak ayakla okula başlamıştık. Ayakkabımız olmadığı gibi kalem, defter, kitap ve iç çamaşırımız da yoktu. Dokumadan yapılmış kara şalvarlarımız ve mintanlarımız vardı.

Defter kalem gibi gerekli kırtasiye malzemelerinin kaydımızı yapan öğretmenimiz tarafından sağlanmıştı. Köy Enstitüsü kökenli o yıllardaki öğretmenlerimiz kendi maaşlarıyla bu tür yardımları sağlıyorlardı. Her ne olursa olsun, ekonomik yönden sıfırı tüketmiş olan biz köy çocuklarının yardımına koşmuşlardı her zamanlar. Onlara minnet borçluyduk…

Birinci sınıf tamamlandığında, işimiz gücümüz ve gelirimiz olmayan köye gelen babam, ailemizi çalışmakta olduğu Osmaniye kazasına götürmüştü. O yıllarda Adana’nın kazası olan Osmaniye’de ikinci sınıfı, annemin hastalığının nüksetmesiyle göçtüğümüz Mersin’de üçüncü ve dördüncü sınıfları, Niğde Bor kazasında beşinci sınıfın iki ayını, geri kalan öğrenimimizi de tekrar Misli Köyü’nde tamamlamak zorunda kalmıştık.

İlkokulu dört değişik yerleşim yerinde, oldukça güç koşullar altında bitirmiştik. Öyleydi çünkü ekonomik güçlüklerin yanında annem de sürekli hasta ve hastahanelerdeydi. Bu dönem anılarımı İlkokul Yılları adı altında paylaşmak istedim.

Yeni yerleşim yerimiz Niğde Misli Köyüne ayak basarak başlayalım öyleyse…

Share Button