20 Haziran 1955 Pazartesi, Mersin…
Sabahleyin Osmaniye Mamure Tren garından başlayan yolculuğumuz Ceyhan, Yüreğir, Adana, Yenice, Tarsus rotası izlenerek, saat 14:00 sularında Mersin Garı’nda son buldu.
Vagondan eşyalarınızı indirdikten sonra gar ve çevresiyle ilgilenme fırsatı buldum. Oldukça küçük bir tren garıyla karşılaşmıştım. Güneyinde bir kilise ve daha ilerisinde Akdeniz sahili görünüyordu. Kuzeyinde, Toroslara doğru alabildiğine açık olan bölgede portakal bahçeleri vardı.
Babam kuzeybatıyı işaret ederek anamın yatmakta olduğu Mersin Devlet Hastanesi’ni gösterdikten sonra, Hastanenin yaklaşık 500 metre doğusundaki Göçmen Barakalarını gösterdi. Oraya yerleşecektik.
Dikkatimi babamdan ayırarak Gar ve çevresine yoğunlaştım. Garın yaklaşık 500 metre güneyinde Akdeniz sahili bulunmaktaydı. Günümüzde aynı yerde Mersin Uluslararası Liman İşletmesiyle Atatürk Parkı yer almaktadır.
Bir bakıma, tren garı ile sahil arasındaki bölge ticaretin kalbinin attığı yerleşim birimiydi. Diğer taraftan Kiliselerin, sinagogların ve Ulu Cami’nin de yer aldığı bir alandı. Hem ticari hem de manevi bir bölgeyi temsil ediyordu.
Batısında, sahilde Gümrük Binası ve mal boşaltan mavnalar vardı.
Gar binasının güneyinden, Gümrük Meydanı’nın yanı sıra Mesudiye Mahallesi ile Soğuksu Caddesi’nde bulunan Bodoski’ye ait fabrikalara dekovil hattı döşenmişti. Adana ve Tarsus’tan gelen malların fabrikalara kolay ulaştırılması için.
Sevmiştim 1956 yılında yapılan tren garını. Mersin Tren Garı’nı sevmemin en önemli nedenlerinden biri de Ceyhan pamuk tarlalarındaki mevsimlik işçilik dönemimi hatırlatmasıydı.
Dumanlarını çıkarıp, soluyarak ve kıvrılan bir yılan gibi gara giren kara trenleri severdim. Oysa pamuk tarlalarında çalışırken kızmıştım çıkardıkları dumanların yağmura neden olduklarını düşünerek.
Sonraki günlerde, Mersin İl Halk Kütüphanesindeki Mersin’i tanıtıcı kitaplardan öğrendiğime göre, eski garın açılış gününde Mersinliler istasyonu doldurmuşlardı.
Tren lokomotifini ve vagonlarını ilk kez göreceklerdi. Düdüğünü çalarak soluya soluya, bütün heybetiyle istasyona giren lokomotif ve vagonlarını devasa bir çıngıraklı yılana benzeten halk çil yavrusu gibi dağılıp kaçmışlardı. Korkularından lokomotif ve vagonlara yaklaşmamışlar, bu garip aracı uzaktan izlemekle yetinmişlerdi.
Yaklaşmadıkları gibi ilk günler trene kimseler binmemiş, Mersin-Adana arasında vagonlar boş gidip gelmişti. İşletme zarara uğramıştı.
Trenleri işleten şirket, trene alıştırabilmek için bir ay süreyle halkı ücretsiz taşımıştı. Sonraları da Mersinliler düşük ücretlerle tren yolculuğuna alıştırılmıştı.
Mersin oldukça önemli bir ticari merkez olmak üzereydi. Bu nedenle, Mersin Tren Garının ilk hizmete girdiği yıllarda başta Amerika Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya olmak üzere, Mersin’de 12 ülkenin konsolosluğu bulunmaktaydı.