22 Haziran 1953 Pazartesi, Misli (Konaklı)…

Topluca gidilirdi tarlalara…

Kadın, erkek, çoluk çocuk herkes, buğdayların arasında kaybolurdu. Sabahtan akşama kadar, günlerce elle burçaklar yolunurdu.

Başlarında veya enselerinde bir tülbentle kızıl güneşten korunmaya çalışırken, testiye konulan suyla serinlemeye çalışırlardı.

Tarlalardan hasadı kaldırmak bilek gücüne dayanırdı. Adamın ve paran çok ise işlerin yolundadır. Halil Dedemden geriye kalan Kurtuldu Ailesi tarlalarına ekim yapmaktansa ekmek kapısı gördükleri Çukurova’ya geri dönmüşlerdi.

Çırçır Fabrikaları ve Dokuma Sanayiinin en çok işçiye ihtiyaç duyulduğu Mersin’e gitmişlerdi.

Köyde herkes kendi hasadının peşinde olduğundan, başta babam olmak üzere anam, kardeşim Mustafa ile birlikte hasadını yapacağımız tarlaya geldik bu sabah erkenden.

Babam kendisine tırpan alırken bizlere orak almıştı. Babam tırpanla biçerken ailenin diğer bireyleri orakla biçecektik. Kısa zamanda körleşen tırpanla orakları bilemek için gerekli olan uzun bileği taşları eksik olmadı yanımızdan.

Mevsimlik işçi olarak çalışan tırpancıların, her gün tırpana başlamadan önce, tırpanını örs üzerinde çekiç ile döverek kesen yüzünü keskinleştirmesi gerekirdi.

İster tırpanla isterse orakla biçilsin, biçilen ekinlerin deste yapılması gerekirdi. Biçilen ya da yolunan ve sap adı verilen ekinler tarla yüzeyinde destelendikten sonra da “anadut” adı verilen 3 çatallı, saplı bir ağaç ile ya da kucakta tarladaki  uygun bir yere yığılırdı.

Tırpanla ekin biçmenin iki yöntemi vardı. Birinci yöntemde ekin biçilir ve önünüzde birikirdi. Tırpanı yapan ya da arkadan gelen birisi tarafından deste yapılırdı, yapılmalıydı. Diğer yöntem ise süpürge yapılarak, bacakla biçilmeydi.

Süpürgeli biçme güç ve kıvraklık isterdi çünkü, biçilen ekin aynı zamanda deste de yapılmış olurdu. İplerle güzelce bacağa bağlanan süpürge, ayağa takılır ve ekin biçilmeye başlanırdı.

Babam 165 cm boyunda, ufak tefek biri olmasına rağmen gücü yerinde atom karınca gibi biriydi. Süpürgeli biçme yöntemini benimsemişti.

Yedi yaşını henüz bitirmiş olan kardeşim Mustafa orakla biçmede zorlanınca, anamla benim biçtiklerimi desteleme görevini üstlendi. Ayrıca, terlemiş ve yorulmuş olan babama testiden su yetiştirdi.

Zorlu bir çalışma esnasında, terleme yoluyla oluşan bedenimizdeki su kaybını önlemek için, su sızdıran testilerde sürekli soğumuş olan suyumuz olurdu.

Öğle paydosu verildiğinde biçilip destelenen ve yığın yapılan buğday sapları göz doldurmuştu.

Babam aptes alıp, araba gölgesinde namazını kıldıktan sonra, Anamın gelirken arabaya koyduğu mercimek yemeğinin yanında karabuğday ekmeği ile karnımızı doyurduk.

Bir süre dinlendikten sonra, güneş ufukta kaybolmaya yüz tutuncaya kadar biçmeye ve destelemeye devam ettik. Yapılan desteler, ağaçtan yapılmış çatalla tarlanın uygun bir yerine taşınarak, korunaklı bir yığın haline getirildi. Tarlada yaklaşık iki günlük daha iş kalmıştı tarladan ayrılırken.

Share Button