
30 Aralık 1970 Çarşamba, Isparta…
Dün 13:00 haberlerinde Isparta’daki Devrimci kesim bir kez daha derinden sarsıldı. Demirellerin Şehri Isparta’da Devrimci avına çıkılabilir di…
29 Aralık 1970 Salı sabahı Saat 04:00 sularında Ankara Kavaklıdere’deki ABD Sefaretinin önünde nöbet tutan iki toplum polisinin kulübesi, caddeden geçen bir araba içinden, taranmıştı.
Bu tarama eyleminde polisler kol ve bacaklarından yaralanmış, kulübeye de on kurşun isabet etmişti. Olayda kullanılan otomobil bir süre sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi arazisinde bulunmuştu.
Bu eylemle Devrimciler ilk kez, THKO adına, silah kullanmışlardı.
Isparta’da ABD faşizmine karşı savaşan Devrimci gençleri gönülden destekleyen bazı arkadaşlarla, akşam yemeğinde bu eylemi konuştuk, irdeledik, tartıştık ve yasal çerçevede tepkimizi ortaya koymaya karar verdik.
Savunma amaçlı silah kullanmayı onaylıyorduk ama bir sefaretin önünde nöbet tutan polislerin taranmasını onaylamamıştık.
Onaylamamıştık ama, sadece ABD Faşizmine karşı, Tam Bağımsız Türkiye ülküsüyle yola çıkan Devrimci Gençler ve Sendikal haklarını korumaya çalışan işçilere karşı yapılan saldırıları da görmezden gelemezdik.
22 Aralık 1970 Salı gecesi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine baskın yapan faşistler, orada nöbet beklemekte olan İlker Mansuroğlu’nu kurşunlamışlardı.
Bunu 25 Aralık 1970 Cuma günü Fen Fakültesi önünde Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Dev-Genç) Genel Yönetim Kurulu üyesi Nail Karaçam’ın kurşunlanarak öldürülmesi ve Mehmet Demir ile Recep Sakın’ın yaralanması izlemişti.
Mansuroğlu’nun, tedavi gördüğü hastanede 28 Aralık akşamı ölmesi üzerine “Dağcılar” olarak da bilinen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurduğu yasa dışı Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), tepkisini ABD Sefareti önündeki kulübenin taranması ile gerçekleştirmişti.
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun bir ferdi olan Hacı Tonak, Akçadağ’da, “Türkiye’deki devrimci hareket 29 Aralık 1970 tarihinde bizimle başlamıştır” diye yazacaktı sonraki günlerde.
Neden ve nasıl bu günlere evirilmişti öğrenci olayları?
Sorunun yanıtı ABD’nin Rusya’yı bir çember içine alan ”Yeşil Kuşak Projesi” ve projeyi uygulamaya sokan Türkiye’deki yandaşı karanlık güçlerdi.
Yeşil Kuşak Projesi’nin ana ekseni Komünizme karşı İslam’ın kalkan olarak kullanılmasıydı. ABD, İslamcı grupları “Şer İmparatorluğu” olarak tanımladığı Sovyetler Birliğine karşı doğrudan ve dolaylı olarak sınırsız destekledi.
Gençliğin Anayasal ve demokratik direnişlerine, iktidarın polisi ve başta Komünizmle Mücadele Dernekleri olmak üzere, emrindeki İslami ve Milli sıfat taşıyan gericilerin kuruluşları silahla karşı koymuşlardı.
Sayıları binleri bulan yürüyüş, miting, forum, boykot ve işgal gibi eylemler daima silahla bastırılmıştı.
İktidardaki Adalet Partisi’nin dolaylı onaylarıyla, emniyet teşkilatları ve valiklerce kurdurulan ve Shell, Mobil Oil gibi Amerikan petrol şirketlerinden yardım alan Ülkü Ocakları, Mücadele Birliği gibi gerici teşkilatlar Devrimci Gençlik eylemlerine karşı kullanılmıştı, kullanılmaya da devam ediyordu.
Adalet Partisi iktidarı zamanında, üç yıl içinde hükümetin cinayet şebekeleri, otuzdan fazla siyasi cinayet işlemişlerdi.
Bunların bir kısmı gerici ayaklanmalar tertipleyerek, Cihad çağrıları ile ve camilere bomba koyup halkın inançlarını körükleyerek işlenmiş cinayetlerdi.
Diğerleri ise planlı yürütülmüş ve polislere para karşılığı işletilmiş cinayetlerdi.
1968 yılında, 6. Filoyu protesto eden gençlere karşı, misilleme yapan polisler, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Yurdu’nu basarak Vedat Demircioğlu’nu yurdun üçüncü katından aşağı atmışlardı.
Aynı günlerde, Ankara’da yakalanan devrimcilerin adliyedeki davalarını takibe giden Atalay Savaş, Anafartalar Caddesi’nde araba ile çiğnenmişti.
1969 yılında, Dolmabahçe Camii’nde Cihad Çağrısı ile toplanan bin kişi civarındaki gerici grup, 6. Filonun İstanbul’a tekrar gelişini protesto etmek için yürüyüşe katılan 30 bin civarında işçi, öğrenci ve memurlardan oluşan büyük bir halk topluluğuna, saldırmıştı.
Polislerin gericilere yardım ettiği bu saldırıda, Mehmet Ali Aytaç ve Duran Erdoğan öldürülmüştü.
Aynı yıl Eylül ayında, İstanbul Üniversitesi yakınında, Taylan Özgür’ü gazete okurken polisler kahpece vurmuşlar ve sonra da devletin arabasına binerek olay yerinden uzaklaşmışlardı.
Bu cinayetten bir kaç gün sonra Mehmet Cantekin ve Mehmet Büyüksevinç, Mücadele Birliği, Ülkü Ocakları ve emniyet teşkilatına mensup gericiler tarafından açılan yaylım ateşi sonucu öldürülmüştü.
Battal Mehetoğlu ise, gericiler Dolmabahçe Camii’nden sabah namazından çıktıktan sonra, Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi önünde, nöbet bekleyen polis arabalarının arkalarında pusu kurarak açtıkları yaylım ateşiyle vurulmuştu.
İstanbul’da Gamak ve Gislaved Fabrikalılarına saldıran polisler işçilerden, Hüseyin Çapkan ve Şerif Aygün’ü öldürmüşlerdi.
İzmir Aliağa Rafinerisi’nde işvereni protesto eden Yapı İşçileri Sendikası başkanı Necmettin Giritlioğlu’nu öldürmüşlerdi.
Ankara Sağlık Personeli Sendikası’nda çalışan Hıdır Altınay yakalanarak Ankara Emniyeti’ne götürülüp işkence ile öldürülmüş ve sonra da intihar süsü vermek için Emniyet Sarayı’ndan aşağıya atılmıştı.
Balıkesir Öğrenci Yurdu’na faşistlerin yaptığı baskıda ise Niyazi tekin öldürülmüştü.
ABD ve Türkiye’deki işbirlikçileri ”Yeşil Kuşak Projesi” nin gönüllü savunucuları olarak Atatürk Türkiye’sini yeniden diriltmeye çalışan Devrimci Gençleri yok etmek için her türlü melanete başvuruyorlardı.
Isparta’daki Devrimci kesim ve Boykota katılan Devrimci Eğitim Enstitüsü öğrencileri dikkatli olmak zorundaydılar.