20 Mayıs 1971 Perşembe, Isparta…

Bugün Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş tarafından saat 13,00 haberlerinde TRT radyosunda okunan bildiri beynimize Balyoz gibi indi.

Bildiri, 16 Mart 1971’de tutuklanmış  bulunan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanı sıra diğer devrimcilerin serbest bırakılması amacıyla, 17 Mayıs’ta kaçırılmış olan İsrail İstanbul Başkonsolos Elrom’un serbest bırakılmaması durumunda Türk Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi THKP-C örgütü ile ilgiliydi.

Bu örgütle uzak yakın ilişkisi bulunanlar ve masum gençleri yayın ve sözleri ile kanunsuz hareketlere teşvik eden ve kimlikleri güvenlik kuvvetlerince önceden bilinen kimseler, sıkıyönetim bölgeleri dışında bulunsalar dahi, Sıkıyönetim Kanunu gereğince hemen gözaltına alınarak en yakın sıkıyönetim komutanlığına teslim edilecektir.

Deniyor ve devam ediyordu…

Her ne sebepten olursa olsun adam kaçıranlar ve bunlara yardım edenler için idam cezasını öngören kanun tasarısı hemen Büyük Millet Meclisi’ne sunulacaktır.

Elrom’un öldürülmesi durumunda, Meclis’e sevk edilecek kanun, geriye dönük olarak, benzer suçları işlemiş olan aynı örgütün tutuklu üyeleri de idam cezasıyla yargılanacaklardır.

Bildiride yer alan adam kaçırma suçuna idam cezasını öngören bir yasayı geriye dönük işletilebileceğinin ifade edilmesi anayasa açısından sıkıntılıydı.

Bu yüzden Başbakan Yardımcısı Atilla Karaosmanoğlu’nun başını çektiği reformist hizip çok sert tepki göstermesine karşın sonuç değişmedi.

Hükümet bildirisini, sanki bir merkezden emir almış gibi, valiler ve sıkıyönetim komutanları hükümetin istemediği bir şekilde uygulamaya başladılar. Çok sayıda suçsuz kişinin de tutuklanmasını sağladılar.

Hükümet bildirisiyle birlikte denetim artık Erim Hükümeti’nin elinden neredeyse tamamen çıkarak istihbarat servislerinin ve sıkıyönetimin eline geçti.

Mayıs itibariyle bütün sola karşı geniş kapsamlı gözaltı ve tutuklama harekâtı başladı. Ilımlı sol tarafından “Balyoz Harekâtı” olarak adlandırılan bu operasyonlarda sendikacıların ve TİP taraftarlarının yanı sıra genelde aydın sınıfına mensup kişiler, öğrenciler, öğretmenler ve genç akademisyenler gözaltına alınıp tutuklandı.

Sadi Koçaş bildirisiyle birlikte başlayan gözaltı ve tutuklamalar, Sıkıyönetim İlleri dışında olan Isparta’da başlayacak gibiydi. Emniyet ve yemek yediğimiz askeri garnizondaki bazı arkadaşların ”kaçıp, saklanın” uyarılarını kulak ardı ettik.

Ettik çünkü tutuklanmamızı gerektiren bir durumumuz yoktu. Yoktu ama Demirellerin Isparta’sında her şey mümkün dü. Nitekim öyle de olacaktı…

*****

Nihat Erim kabinesinin reform çalışmalarına başlanmasına rağmen anarşi olaylarının durmayarak hız kazanması, reformları bir kenara bırakarak anarşi olaylarının üzerine kararına itmişti.

Hükümet; anarşistlerle mücadelede başarı kazanmak için sıkıyönetimin ilanını ve kendilerine geniş yetkiler veren anayasa değişikliklerin yapılmasını talep etmişti.

Başbakan Nihat Erim’in anarşistlere gözdağı vermek için 23 Nisan 1971 tarihinde söylediği “alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına hemen inecektir” sözü ortama bomba gibi düştü. Bu kısa cümle sol aydınlar ve sol basın tarafından, yasa dışı soldan çok kendilerine karşı bir harekâta girişileceği algısına neden olmuştu.

Mayıs ayında gözaltına alınanların içerisinde masum, ılımlı sol aydınların da bulunması operasyonun aslında ılımlı sola karşı da yapıldığı iddialarına neden oldu. Sıkıyönetimin kurulmasıyla birlikte Erim Hükümeti inisiyatifi tamamen askeri kanada kaptırdı.

Solun geniş bir kesimi tarafından “Balyoz Harekâtı” olarak nitelendirilen bu harekat, 9 Mart’ta yarım kalan tasfiye hareketini tamamlamak ve solu bütünüyle süpürmek anlamına geliyordu.

İllerdeki Sıkıyönetimin ilk uygulaması; Dev-Genç, TÖS, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu, Ülkü Ocakları ve Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’ni kapatmak olmuştu. 

Akşam ve Cumhuriyet Gazeteleri’ ne 10’ar gün kapatılma cezası verildi. Cumhuriyet yazarlarından İlhan Selçuk ile Akşam’dan Çetin Altan derhal gözaltına alındı. Sol içerikli yayınların satılması yasaklandı.

Durum ve Yeniden Mücadele gibi aşırı sağcı gazeteler ve dergilerin satışına izin verilirken; İşçi-Köylü, Proleter Devrimci Aydınlık, Aydınlık, Türkiye Solu, Devrim ve Ant gibi sol eğilimli dergilerin hepsi toplattırıldı.

Grevler ve her türlü toplantılar yasaklandı. En önemlisi de tutuklamalara dönüşen çok sayıda gözaltılar başlandı.

Sola karşı başlatılan operasyonlar karşısında sağ görüşlü kesimler ve dernekler operasyonlara büyük bir destek verdiler.

Sağ ve Sol arasında ayırım yapılmasının yanı sıra 1961 Anayasası’nın fiilen ortadan kaldırılması, anarşinin durdurulması için çıkartılan sıkıyönetim, anarşinin daha da artmasına neden oldu.

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi lideri Mahir Çayan ve arkadaşları 17 Mayıs 1971 tarihinde İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırdılar.

Eylemciler; olay yerine bıraktıkları bildiride tutuklu bulunan devrimci arkadaşlarının 20 Mayıs saat 17.00’a kadar serbest bırakılmalarını, aksi halde Elrom’u öldüreceklerini, bildirilerinin üç gün süre ile TRT haber bültenlerinde okunmasını, süre dolana kadar kolluk güçlerinin arama faaliyetlerine girişmemesini ve aleyhte yayın yapılmamasını talep ediyordu.

Anarşistlerle pazarlığa oturmak istemeyen Nihat Erim Hükümeti, eylemcilere gözdağı vermek amacıyla sert bir bildiri hazırlamıştı.

Share Button