15 Ocak 1971 Cuma, Isparta…
Saat 22:15…
Akşam etüdünde bulunan Sanat Enstitüsü öğrencilerini evlerine gönderip masamı toplamaya başlamıştım ki yerleşkemizde konuk okul Eğitim Enstitüsü’nün öğrencilerinden 3 genç arkadaş kapımı tıklattı. Ardından, kapıdan başını uzatmış olan Mustafa,
-Akıncı Öğretmenim, birkaç dakika ayıracak zamanınız var mı?
-Elbette var Mustafa…Geçin oturun lütfen. Masamı toplayınca konuşuruz…
Masamı toplayıp, Cumartesi günü yapılacakları bir tarafa ayırdıktan sonra,
-Hayrola Mustafa…Gecenin bu saatinde çok önemli bir şeyler olmalı ki bana geldiniz.
-Olmaz olur mu Akıncı Öğretmenim. 12 Ocak Salı günü Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Ankara’da banka soydukları, kullandıkları arabanın ODTÜ arazisinde bulunduğu ihbarı üzerine de 13 Ocak Perşembe günü 4000 asker tarafından kuşatılan okulda arama yapıldığı haberleri Isparta ‘daki Devrimci Öğrenciler arasında bomba etkisi yaptı. Biraz paranoyakça olacak ama, sivil polisler tarafından izlendiğimizi düşünmeye başladık ve tedirgin olduk. Kaygılarımızı sizinle paylaşmak istedik.
-Telaşlanacak bir şey yok genç arkadaşlarım. Sizler Türkiye genelindeki Eğitim Enstitüleri Boykotu’ na katılmanın dışında bir eylem ortaya koymadığınız. Boykot da sizin yasal haklarınızdan biriydi.
Ankara’daki olaylara gelince, yasal olmayan bu tür eylemlerin Türk Soluna zarar vereceği kanısındayım. Yasal bir parti olan Türkiye İşçi Partisi ve programını desteklemek en doğru yol gibi görünüyor bana.
*****
Genç arkadaşlarım, Türkiye İşçi Partisi’ni pasif bulup, kesintiye uğrayan Kemalizm’in yeniden canlandırılması için ortaya atılan fikirler konusunda çıkan anlaşmazlıklar ayrışmayı da beraberinde getirdi.
Millî Demokratik Devrim, 1960’ların ikinci yarısında Türkiye İşçi Partisi içindeki bölünmenin temel nedenlerinden biri oldu.
Özellikle Mehmet Ali Aybar’ın liderliğindeki Türkiye İşçi Partisi yöneticileri, “Millî Demokratik Devrim” ile “Sosyalist Devrim” in birbirinden bağımsız olduğunu savunup doğrudan bir sosyalist devrimi tercih ediyorlardı.
Mihri Belli’ nin kavramlaştırdığı Millî Demokratik Devrim ise ikinci bir grup tarafından Türkiye’ye daha uygun bir devrim olarak tercih edilmişti.
Mihri Belli grubundakilere göre devrim, aynen Sovyetler Birliği’nde, 1917 yılında olduğu gibi iki aşamalı olmalıydı.
Önce Millî Demokratik Devrim; “Askeri darbe” şeklinde “genç subayların” önderliğinde gerçekleşecek sonra da ”Proleter Devrim” şiddete dayanmadan kesintisiz bir şekilde işçi sınıfının hakimiyeti kurulacaktı.
Her iki devrim anlayışından da bağımsız olarak, Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından kurulmuş olan Türk Halk Kurtuluş Ordusu’nun finansman sorununu çözmek için yapılan banka soygunu eylemi, Türkiye İşçi Partisi ve diğer devrimci kuruluşların bilgisi dışında gerçekleşmişti.
*****
Daha gerilere, genç cumhuriyetimizin ilk yıllarına gidelim. Her ne kadar Kurtuluş Savaşı’nda Sovyetler Birliği yardımları olmuşsa da, kraldan çok kralcı olan bir takım yöneticiler Sosyalizm ve Komünizme pek sıcak bakmamışlardı.
Ocak 1921’den itibaren; Mustafa Suphi, eşi ve 14 yoldaşının Trabzon’da linç edilerek öldürülmesi ile başlayan yasaklar, polis takibi ve tutuklamalarla yoluna devam etmeye çalışıyordu Sol-Sosyalist hareketler.
Ne var ki Amerikan Emperyalizminin ülkemizdeki yapılanması ve yandaşları olan karanlık güçlerle Milli ve Dini sıfatlı kuruluşlara, Türk Solu da bölünmelerle yardımcı oluyordu.
Türk Solundaki bölünmelerin ilk temeli, 1965 seçimlerinin ertesinde, soldaki iki önemli oluşum olan Türkiye İşçi Partisi ve YÖN Dergisi arasında yaşandı.
Bu bölünme ve ayrışmaya taşlar döşeyen oluşum, devrimin niteliği, yönü ve işçi sınıfının öncülüğü konusundaki görüş ayrılıklarıydı.
TİP Marksist solun evrensel normları olan, yığınların bilinçlendirilerek seçim yoluyla iktidara gelmesini savunuyordu.
Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal gibi isimlerin öncülük ettiği YÖN Dergisi’nin savunduğu sosyalizm, Kemalizm’le koşullanmıştı. Daha doğrusu Kemalizm’i maske olarak kullanıyorlardı.
Zinde Güçler’ in, özellikle ordudaki Kemalist subayların darbesiyle iktidara gelmeyi savunuyorlardı. Böylece Milli Demokratik Devrim tezi ortaya çıkmıştı.1960’ların sonunda öğrenci hareketleriyle, özellikle 68 kuşağı tarafından şekillenen devrimci sol, üç önemli ve farklı yol üzerinden iktidara yürüme biçimi seçti.
*Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga tarafından, geçtiğimiz günlerde kurulduğu duyumunu aldığımız Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi, Şehir Gerillası ile iktidarı elde etmek istiyordu.
Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Oktay Etiman ve Kamil Dede’den oluşan 5 kişilik eylem timi, fidye için adam kaçırma, banka soygunları ve benzeri eylemlerin yanı sıra partideki bütün kararları da vermekteydi.
*Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın liderlik ettiği silahlı mücadeleyi temel alan Anti Emperyalist bir devrimci örgüt olarak Türk Halk Kurtuluş Ordusu kuruldu. Temel mücadele alanı olarak kırsal alan belirlenmişti. Bu perspektife uygun olarak kır gerillası Malatya’nın Akçadağ bölgesindeki Nurhak Dağları eteklerinde başlatıldı.
Marksist Leninist-Türkiye Komünist Partisi, Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye İşçi Partisi arasında ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim tezini savunan grupta yer alan İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları tarafından kurulacaktı.