28 Haziran 1971 Pazartesi, Isparta Cezaevi…

Yaz mevsimi ortalarında sayılırız. Sıcaklar kendini hissettirmeye başladı. Oldıkça kalabalık olan koğuşumuzda bunaltıcı bir hava hakim. Ortak avluya çıkmaktan da çekiniyoruz.

Erim Hükümeti’nin tutuklu ve mahkumlara af çıkarmamış olmasının faturası bize çıkarılmış durumda. Cezaevi yönetimi bu algıyı bilinçli olarak sağladı. Volta atmaya çıktığımızda ya da tuvalete giderken omuz atmalar ve yedi sülalemize saydırmaları bir provokasyon

Saat 11;00 civarında gardiyanlar Alaattin ile benim adımı seslenerek cezaevi müdürünün odasına götürdüler. Cezaevi Müdürü elindeki bir kızılcık sopası ile odasında burnundan soluyarak dolaşıyordu.

Bir süre bizi, komut verecek erler gibi hazırol durumunda beklettikten sonra, hışımla Alaattin’e dönerek,

-Ne haltlar çeviriyorsun sen? Bir haftalık Tecrid aklını başına getirmemiş olmalı…

Elindeki kızılcık sopasını havaya kaldırıp, Alaattin’e vuracak pozisyona geldiyse de vazgeçti. Bir süre daha deli danalar gibi dolaşıp, biraz sakinleştikten sonra,

-Benim haberim olmadan Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı’na dilekçe göndermişsiniz. Bunun yasalara aykırı olduğunu biliyor olmalısınız.

-Efendim, avukatımız başvurmuş olmalı Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı’na.

-Sana yine tecrid göründü.

Dedikten sonra, cezaevi yönetimi üzerinde oldukça sakin ve masum bir etki bırakmış olan bana dönerek,

-Haberin var mı bu dilekçeden?

-Efendim, geçen hafta görüşmeye gelen avukatımız Isparta Mahkemelerinin bizi yargılama yetkisi olmadığını söylemişti. Ben ce de avukatımız bizi yargılama yetkisi olan Eskişehir Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi yetkilerine yazmış olmalı.

-Bunun hesabını bana vereceksiniz.

Dedikten sonra baş gardiyanı çağırarak,

-Alaattin Şahintürk’ü tekrar bir hafta süreyle Katıksız Tecrid’e koyun. Mehmet Akıncı ve diğer arkadaşlarını da sıkı gözetime alın. Birinci dereceden akrabaları gelmedikçe kimseyle görüştürmeyin. Cezaevi dışına herhangi bir evrak çıkaramayacakları gibi her türlü alış verişi de engelleyin.

Alaattin arkadaşımız Tecrid odasına götürülürken geride kalan bizleri de tutklu ve mahkumlardan tecrid ediyorlardı.

Anladığım kadarıyla Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı avukatımız Ayavar Çankara’nın dilekçesini almıştı. Ardından da Isparta Cezaevi Müdürlüğü’nden bilgi istenmiş olmalıydı. Artık bizi alıkoyamazlardı.

Önümüzde oldukça zorlu bir hafta vardı. Cezaevi Müdürü Alaattin arkadaşımızı Tecrid Odasına göndermekle kalmaz, geride kalanlara da cehennem hayatı yaşatırdı.

Koğuşa döndüğümde dilekçemizin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı’na ulaşmış olduğunu söyleyince yüzlerinde tebessüm belirdi ama Alaattin’nin Tecrid Odasına götürüldüğünü söyleyince donup kaldılar.

Cezaevi Müdürünün bizler için aldırdığı önlemleri de söyleyince suratlar iyice asıldı. Bizleri dinlemekte olan Nurettin Sarıkaya,

-Dert etmeyin Hocam. Dışarıdan almanız gerekenleri bizim aracılığımızla sağlarsınız. Zorunlu olmadıkça koğuştan da çıkmazsınız. Bir hafta on güne kadar da buradan Eskişehir’e gitmiş olursunuz zaten.

Nurettin Sarıkaya ve birlikte olduğu birkaç tutuklu her zamanki gibi yine bizleri yüreklendirmişti…

Share Button