3 Kasım 1969 Pazartesi, Isparta…

Matematik-Fizik Öğretmeni olarak atandığım ilk görev yerim Isparta’ya Gürman Otobüslerinden biriyle 06:30’da inip, kahvaltı yaptıktan sonra Isparta Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu’na gittim. Gece bekçisine bavulumu emanet ettikten sonra da, idareciler okula gelinceye kadar vakit geçirmek için İstasyon Caddesi üzerinde yürümeye başladım.

Isparta’ya gelmeden önce kentin tarihi ve gelişimi hakkında biraz araştırma yapmıştım.

Ulus devletin bir imgesi olan İstasyon Caddesi’nde, 1919 yılında açılmış olan tarihi tren garına kadar yürümeye başladım. Sağ tarafımda Vilayet Binası ile İstasyon arasında yer alan Büyük Isparta Parkı’nda bir süre gezindim.

Sosyalleşmek için mükemmel bir yerdi park. Açık olan sabahçı kafelerden birinde içtiğim demli çay kendime gelmemi de sağladı.

Genç Cumhuriyet rejimin ilkelerine göre içeriği belirlenen ve yeni düzenin kendi mekânsal pratiklerini ortaya koyacak, eskisinden farklı bir mekânsal düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştu.

Bu amaçla, dönemin simgesel bir yapısı olan istasyon Binası’nı Isparta kent merkezine bağlayacak olan caddenin açılışı yapılmış, İstasyon Caddesi olarak adlandırılan bu cadde ve çevresi, Erken Cumhuriyet döneminde, Ulus Devletin örgütlendiği bölge olmuştu.

Caddenin açıldığı yıllarda adı “İsmet İnönü Bulvarı” iken daha sonraki dönemde “İstasyon Caddesi” olarak değiştirilmişti.

İstasyon Caddesi’nin Tümen Karargah Binası ile kamusal yapıların yoğun olduğu kent merkezi arasında devam eden uzantısı ise Fırka Caddesi olarak adlandırılmıştı.

Bu caddeye paralel olarak açılan ve Tümen Mahfili’ nden Hükümet Konağı’na doğru uzanan yol ise “Tören Caddesi” olarak tanımlanmıştı. Anılan bu caddeler Cumhuriyetin görsel imajlar, toplumsal eylemler aracılığıyla yeni alışkanlıkların kazandırılacağı faaliyet alanları olarak seçilmişti…

Parktan ayrılıp istasyondaki tarihi gar binasını seyrederken birden aklıma saate bakmak geldi.

Saat 09:30 olmuştu.

Hızla geriye dönerek Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu’na yöneldim.

*****

Okul Müdürü koltuğundan hafifçe doğrularak karşıladı beni. Aklıma İvriz’deki Kamil Açan ile İstanbul Çapa Öğretmen Okulu’ndaki Niyazi Akşit geldi.

Onlar da hafif doğrularak, bazen de ayağa kalkarak karşılardı odalarına girenleri. Isındım birden okula ve kendi mi tanıttım.

-Ben Mehmet Akıncı…Okulunuza Matematik-Fizik Öğretmeni olarak tayin edildim. 

-Oturun lütfen. Ben de Fikri Yanıkoğlu…Bir baktıralım kararnameniz gelmiş mi?

Dedikten sonra evrak kayıt kabule telefon etti. Yanıt beklerken çay söyledi ve koridordan geçmekte olan birini görünce,

-Fen Bilgisi öğretmenimiz Selahattin Bey burada. Sizi tanıştırayım.

-Selahattin Bey…Selahattin Bey. Biraz buraya gelir misin?

Odaya giren güleç yüzlü, kalender görüşlü Selahattin Bey,

-Buyurun Müdür Bey…

Dedikten sonra da bana dönerek,

-Hoş geldiniz.

Müdür Bey Selahattin Beye otur işareti sonra çalan telefona baktı.

-Yaaa…Öyle mi?

Bana dönerek,

-Akıncı öğretmenim Henüz kararnameniz gelmemiş. Göreve başlatabilmem için kararnamenizin gelmesi gerekiyor. O zamana kadar sizi Selahattin Beye emanet ediyorum.

Selahattin Beye dönerek,

-Akıncı öğretmenimi sana emanet ediyorum. İlgilen, yatacak yer bul ve yerleştir.” Dedi.

-Tamamdır Müdür Bey.

Dedikten sonra Selahattin öğretmenim bana dönerek,

-Akıncı hocam…Seni önce bir otele yerleştirelim. Sonraki günlerde kiralık bir ev buluruz.

-Teşekkürler Selahattin öğretmenim. Zahmet olacak…

-Rica ederim, zahmet ne demek…Büyük Isparta Oteli Isparta’nın en büyük ve konforlu otelidir. İlk geldiğimde ben de orada kalmıştım. Okula da yaklaşık 500 metre uzaklıktadır. Üstelik geceliği 10 Lira’dır. Sizi oraya yerleştirelim.

Selahattin Bey’in önerisi çok cazipti. İlk maaşımdan cebimde kalan para ile 25 gün geceleme olanağım vardı.

Birlikte gidip kaydımı yaptırdık. Bana ayrılan oda 5. katta, şehre hakim bir konumdaydı. Mutlu olmuştum…

Tam karşısında belediye iş hanı sol tarafında şehrin en eski yapılarından olan  bedesten ve Mimar Sinan Camii ile kebapçılar bulunmaktaydı.

Odama eşyalarımı yerleştirdikten sonra birlikte çıktık. Selahattin öğretmenimin söylediğine göre, Isparta’da biri TÖS diğeri Öğretmenler Sendikası olmak üzere, iki öğretmen kuruluşu vardı.

Biz önce Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Isparta Şubesi’ne gittik…

Şube başkanı İbrahim Sakarya’nın yanı sıra, şubede bulunan diğer öğretmenlerle tanıştıktan sonra, TÖS Isparta şubesine üyelik kaydımı yaptırdım…

*****

4 Kasım 1969 Salı, Isparta…

Saat 01:30 ve Şoktayım…

Büyük Isparta Oteli’nde 25 gün konaklamamı sağlayacak cebimdeki parayı pokerde kaybettim. Otel parasını da Selahattin öğretmenimden borç aldım…

Böyle bir hatayı nasıl yaptım? Diye dövünüyorum ama nafile.

Oysa 12 saat önce her şey yolundaydı. Okul müdürüyle görüşmüş, otele kaydımı yaptırmış, odama yerleşmiş ve TÖS Isparta Şubesi’ne giderek üye kaydımı yaptırmıştım.

TÖS Isparta Şubesi’ne üye kaydımı yaptırdıktan bir süre sonra Selahattin öğretmenim,

-Akıncı Hocam, öğlen olmuş. Önce yemek yiyelim, sonra da Isparta Öğretmenler Derneği’ne gidelim. Orasını da tanıma fırsatı yakalamış olursunuz.

-Olur, rehberim sensin. Müdür Bey de beni sana emanet etti.

Deyince, şehrin en ünlü lokantalarından biri olan Gül Lokantası’nda karnımızı doyurduk. Birer de kahve içtikten sonra Öğretmenler Derneği’nin yolunu tuttuk.

İkici kattaki Öğretmenler Derneğine girdiğimizde öğretmen arkadaşlardan bazıları tavla oynarken bir bölümü de bezik ve briç oynamaktaydı. Selamlaştıktan sonra bir köşedeki bir masada poker oynayan grubun yanına yöneldi Selahattin. Ben de onunla beraber bir sandalye çekerek oyunu izlemeye başladım.

Yarım saat sonra gruptaki bir kişi,

-Benden bu kadar. Selahattin Bey, benim yerime geçmek ister misin?

-Olur, yerini alırım.

Deyince Selahattin Öğretmenim kareyi tekrar tamamlanmış oldu.

Poker uzadıkça uzadı. Tavla, bezik ve briç oynayanlar birer ikişer dernekten ayrıldılar. Dernekte bizimle birlikte, uykulu gözlerle bize bakmakta olan müstahdem kalmıştı.

Saat 01:00 sıralarında poker karesinde parası biten biri daha kalkınca bana,

-Sen kareyi tamamlar mısın? Dediler.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda fasulyesine poker oynamışlığım vardı. Genelde fasulyeleri kazanırdım da. Neden olmasın diye düşündüm ve…

-Olur arkadaşlar, kareyi tamamlayayım.

Dedim demesine de yarım saat sonra cebimdeki paranın tamamını vermiştim karedekilerden birine.

Tüm yaşamım boyunca utanç duyduğum bir akşam oldu poker seansı. Sonraki yıllarımda akçeli oyunlardan uzak durdum. Çayına kahvesine, hadi biraz arttıralım, birasına bezik, briç ya da tavla oynadım.

İyi ki uzak durma kararımı uygulamaya koydum. Bazı öğretmen arkadaşlarımın maaşlarını aldıkları günün akşamı oynadıkları pokerde maaşlarının tamamını kaybettiklerini gördüm. Ailelerinin birçok şeyden mahrum kalmış olmalarına rağmen, bu arkadaşların borçlanarak poker oynamaya devam ettiklerini üzülerek seyrettim bazı akşamlar.

Bir süre sonra da, özellikle Öğretmenler Derneği’nden uzak kalmaya özen gösterdim.

Share Button