
12 Aralık 1969 Cuma, Isparta…
Ramazan Bayramı’nın ikinci günü…
Dün öğleden sonra TÖS Isparta Şubesi’ndeki öğretmen arkadaşlarla bayramlaşmıştık. Bugün de Öğretmenler Derneği’ndeki arkadaşlarla bayramlaşmak için gittim Selahattin Öğretmenimle.
Bayramlaştıktan sonra lokumlar yenilip, çaylar içilirken ağırlıklı konu, TÖS yöneticilerinin İLK-SEN yöneticileriyle yaptığı görüşmeler ve 10 Aralık’ta bütün il ve ilçe şubelerine boykot kararının bildirilmesi oldu.
Bazı öğretmen arkadaşların,
-Boykot da nereden çıktı, gerekçesi nedir, memur statüsünde olan öğretmenlerin boykotu yasal mı?
Sorularıyla karşılaşınca,
-Arkadaşlar, fazla uzağa gitmeye gerek yok. Benden daha iyi biliyorsunuz… Isparta Demirellerin şehri olup, Milli Eğitimi de Süleyman Demirel’in bacanağı Sadık Güneş’e teslim edilmiş. Kraldan çok kralcı olan Sadık Güneş’in yasal olmayan istek ve uygulamalarına karşı sesinizi çıkarabiliyor musunuz?
Ben Ankara’dan Isparta’ya göreve başlamak için gelirken, otobüsteki Ispartalı koltuk arkadaşımın ilk sözü ”Isparta Demirellerin şehridir. İstek ve arzuları birer emirdir. Bunu bilerek göreve başlayın” Demişti. Isparta için bu söylenebildiğine göre Türkiye için daha da fazlası söylenmektedir.
Diğer taraftan, 1957 yılı seçimlerinden sonra partilerin, işçilerin, Sosyal Toplum Kuruluşlarının sesini kesebilmek için yasama, yürütme ve yargı erklerinin tamamını üzerinde toplayan Tahkikat Encümenlerinin kuruluşunu onaylayan Menderes’in Demokrat Parti’sinin mirasçısıdır Adalet Partisi. Önce bunun farkına varalım.
Sanki ”Tarih tekerrürden ibarettir.” Sözünü geçerli hale getirmektedir yeni yönetim…
”İçinde memur ve işçinin sendika hakkı olan Anayasa ile devlet yönetilmez.”
Diye demeç veren Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Demirel memur, işçi ve öğretmen sendikaları oluşumuna düşmanca bakmaktadır. 61 Anayasa’sının devlete bol geldiğini ve daraltılması gerektiğini düşünmektedir.
*****
Nefeslenmek için konuşmama ara verdiğimde, beni dinlemekte olan öğretmen arkadaşlarımın inanmaz gözlerle bana baktıklarını gördüm. Bir süre onlara baktıktan sonra;
-Arkadaşlar, üniversiteler sadece kariyer yapma yerleri değildir. Biraz da ülke sorunlarını anlama, araştırma ve çözüm yolları bulma yeridir. Köy Enstitüleri ve ardılları olan öğretmen okullarında böyle yetiştirildik. Öğretmen olarak gittiğimiz köylerde karşılaştığımız sorunlar konusunda söylenmedik, merkezî yetkililerin çözmesini beklemedik. Çözümler ürettik. Ürettiğimiz çözümlere öğrencilerimizi de ortak ettik.
Başta ülkemizin olmak üzere, işçilerin ve öğretmenlerin sorunlarına çözüm bulmaya çalışan DİSK ve TÖS’ ün çalışmalarını yakından izledim. Bütün sosyal olayların içinde bulunmayı bir görev olarak gördüm. TÖS’ ün düzenlediği Büyük Eğitim Yürüyüşü ile DİSK’ in önderliğindeki 15-16 Haziran olaylarının içinde bulundum.
Öğretmenlerin, memurların, işçilerin sendikal, demokratik çalışmalarını engellemek, gözdağı vermek için gerici güçler kullanılıyor, saldırılara göz yumuluyordu. Karanlık güçlerin kışkırtmasıyla İmam Hatip Okulları ve Komünizmle Mücadele Dernekleri her fırsatta devrimci nitelik taşıyan bütün kurum ve kuruluşları düşman ilan etmişti.
Demirel iktidarı “hak” diyen öğretmenin ağzını kapatmak için her türlü baskıyı uyguladı. Sürgünler, açığa almalar, öğretmen derneklerinin saldırıya uğraması, öğretmenlerin “faili meçhul!” cinayetlerle kim vurduya gitmesi o günlerin olağan işlerindendi.
TÖS çalışmalarını Demirel´in başbakanlığı döneminde zorluklar ve engellerle sürdürdü. Fakir Baykurt, TÖS Genel Başkanı olduğu için oradan oraya sürüldü. Açığa alındı. Huzursuz edildi. Cezalandırıldı. Görevini verimli bir biçimde yapabilmesi engellenmek istendi. Ancak, 1961 Anayasası’nın sağladığı haklar sonuna kadar kullanılarak yola devam edildi.
Sendikalaşmak, güç demekti. 1961 Anayasası’nın sendika ve derneklere tanıdığı haklar sonuna kadar kullanılmalıydı. Bu nedenle örgütlü öğretmenler gücünü göstermeliydi. ”Hak verilmez, alınır.” çarpıcı sözü kullanılmalıydı. Öyle de oldu.
TÖS 4-8 Eylül 1968’de ilk kez “Devrimci Eğitim Şurasını” topladı.
15 Şubat 1969´da, Ankara´da, 30 bin öğretmenin katıldığı “Büyük Eğitim Yürüyüşü” nü düzenledi. 50 bin öğretmenin katıldığı Tandoğan Alanı’ndaki mitingin baş konuşmacısı Fakir Baykurt’tu.
TÖS Genel Kurullarını Ankara’dan ziyade, ülkenin farklı illerinde gerçekleştirmeliydi. Genel kurulların farklı illerde gerçekleştirilmesi kararı gereğince, 7-9 Temmuz 1969 günlerinde yapılacak TÖS Genel Kurulu Toplantısı için Kayseri seçilmişti. Kayseri’deki Alemdar Sineması kiralanmış, Türkiye’nin her yerinden gelecek olan 800 delege öğretmen için otellerde yer ayırtılmıştı…
*****
TÖS Genel Kurulu’nun Kayseri’de yapılacağının açıklanması karanlık güçleri harekete geçirmişti. Haziran ayından itibaren Kayseri’de olağan dışı işler olmaya başlamış, yerel basında TÖS aleyhinde uyduruk, yalan yanlış yazılar, haberler çıkmaya başlamıştı.
Haziran sonunda, Kayseri Genel Kurulu’na bir hafta kala, Adalet Partisi Milletvekili Mehmet Ateşoğlu, “Moskof uşaklarını köpek gibi geberteceğiz” diye açıklama yapmış ve bu açıklamayı Milliyet Gazetesi sürmanşet olarak yayınlamıştı.
Bu açıklamadan hemen sonra, Kayseri’deki gerici güçler, Milli sıfatı taşıyan dernek ve kuruluşlar tarafından “Komünistler Moskova’ya… Kayseri komünistlere mezar olacak…” başlıklı bir bildiri yayınlanmıştı.
TÖS Kayseri Şubesi ve Genel Merkez derhal bu bildiriyi yayınlar hakkında Kayseri Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlar, Kayseri Vilayet Makamına, Kayseri Emniyet Müdürlüğü’ne önlem alınması için başvurmuşlardı. Ancak suç duyurusu hakkında işlem yapılmadı.
Bütün bunlara rağmen Genel Başkan Fakir Baykurt ve delegeler, Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Kayseri’de toplanacak 800 öğretmenin can güvenliğini sağlayacak gücü yok muydu?
Öğretmenler bu soruya olumlu yanıt vererek 7 Temmuz 1969 Cuma günü, öğleden sonra Kayseri’ye gelmeye başladılar.
Şehir gergindi… Sokaklarda Kayserili olmayan, karanlık bakışlı insanlar görülüyordu.
Fakir Baykurt, delegelere, Kayserili öğretmenlere “Çok dikkatli olun, ortalıklarda fazla dolaşmayın!” tavsiyesinde bulunmuştu.
Delegeler Kayseri’deki otellerine varmış, yerleştikten sonra okul arkadaşları ve hemşeriler birbirleriyle buluşmuştu. Önce birbirlerine sarılıp, kucaklaştılar. Ardından heyecanlı sohbetler başladı.
Hasretler giderilirken bir taraftan da Türkiye’yi kurtarma konusunda heyecanlı ile konuşmalar yapılıyordu. Bazıları okul anılarını tazeleyip kahkahalarla gülerken, farklı görüşlerdeki bazı öğretmenler de medeni insanlar gibi özgürce aralarında tartışıp, ortak noktalara varmak istiyorlardı.
Yemek bitmiş, saat tam 22.00 olmuştu. Yorgun olanlar izin isteyip, odalarına gitmek için kalktıklarında bir anda elektrikler kesildi. Sadece otel değil, Kayseri karanlığa gömüldü. Hemen ardından çok şiddetli üç patlama oldu…
Diken üstünde oturan güvenlikten sorumlu öğretmenler otel yönetiminden bilgi aldılar. Kayseri karanlığa gömüldüğünde iki cami ve imam hatip okulu bombalanmıştı.
Bir anda Kayseri’nin her yerine “Komünistler camileri bombaladı!” yalanı yayılıvermişti. Belli ki karanlık güçler planlı ve organize bir eylem gerçekleştirmişlerdi.
Başta Fakir Baykurt olmak üzere, kurultayın ertelenip ertelenmeme konusu tartışıldı ve delegelere soruldu. Koskoca devler 800 kişinin güvenliğini sağlar, sağlamalıdır. Kurultay yapılmalıdır…
*****
Öğretmenler sabahın erken saatlerinde kahvaltılarını yapıp, bir araya geldiler. Fakir Baykurt, güvenlik sorumlusu delegelerin Alemdar Sineması’nı yeniden aramasını rica etti. Güvenlik sorumlusu delegeler geri döndüklerinde,
Hayret…Hayret ki ne hayret…
Dediler ve eklediler. Koltukların altına, sahnenin görülmez köşelerine, kulise yanmaya hazır benzin şişeleri gizlenmişti.
Bunun üzerine sıkı güvenlik tedbirleri altında delegeler salona alındı, kapılar kapatıldı ve nöbetçiler bırakıldı.
TÖS Genel Kurulu İstiklal Marşı ile başladı. Marşı gür sesleriyle söyleyen delegeler yerlerine oturdu. Genel Başkan Fakir Başkurt, selamlama konuşmasını yapmak üzere sahneye geldi.
Daha iki üç cümle söylemişti ki, dışarıdan atılan ilk benzin şişesi pencere camını kırarak içeri düştü ve ateş aldı. Ardından molotofkokteylleri gelmeye başladı.
Yangın başlamıştı…
Öğretmenler her şeyi düşünmüş, ama yakılacaklarını akıllarına getirememişti…
Barbarlığın bu kadar vahşileşeceğini beklemiyorlardı.
Bu arada dışarıdan “Komünistiler Moskova’ya… Allahü ekber… Komünistlere ölüm…” sesleri de gelmeye başlamıştı.
Patlayan benzin şişesi ve molotofkokteyllerin etkisiyle bir anda koltuklar tutuştu. Sinema yanıyordu. Sinema perdesi indirilerek, koltukların üzerine konularak İlk ateş söndürülmüştü.
Pencerelerden gelmekte olan molotofkokteylleri önlemek için gerekli önlemler alınırken, delegeleri yakmak üzere tırmanmış bulunanlardan biri içeri çekildi.
Bu arada Hükümet komiseri ve güvenlikten sorumlu polisler de ortalıktan kaybolmuştu…
Silahsız öğretmenler tebeşir tutan elleriyle, dışarıdan atılan benzin şişelerini havada yakalayıp, atanların üstüne geri atmaya çalışıyordu.
Yüzlerce Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu öğrencisi Alemdar Sineması’nı sarmış, öğretmenlerini diri diri yakmak için tekbir getiriyor, ”Komünistlere ölüm!” diye bağırarak geliyordu…
TÖS yöneticilerinin ısrarlı baskıları sonrasında, bir yüzbaşının emrindeki bir bölük asker süngü takınca gözü dönmüş kalabalık geri çekilmiş ve cemselerle delegeler Kayseri’den çıkarılmışlardı.
Bu olaydan sonradır ki TÖS, Türkiye öğretmen mücadelesi tarihinin en büyük boykot eylemini uzun, sabırlı, birleştirici, bilinçli bir hazırlık sürecinden sonra 15-19 Aralık 1969´da gerçekleştirdi.
Durum bundan ibaret arkadaşlar. Sürüden ayrılanı kurt kapar…