3 Kasım 1969 Pazartesi, Isparta…

Kaptan yardımcısının ”Sayın Gürman yolcuları. Bizimle seyahat ettiğiniz için teşekkür ederiz. Isparta otobüs terminaline girmek üzereyiz.” anonsu ile gözlerimi araladım.

Saat 06:30 olmalıydı…

Koltuğumda doğruldum. Ispartalı koltuk arkadaşım raftan eşyalarını almaktaydı. Pencereden dışarı baktım. İlk görev yerim olan Isparta’daydım.

Otobüs terminale girip yavaşlamaya başladığı anda gece boyunca oldukça uzun ve tartışmalı bir sohbet yaptığım koltuk arkadaşım,

”Umarım başınız belaya girmeden bu şehirde çalışma olanağı bulursunuz. Lütfen dilinize hakim olun.”

Diyerek kapıya ilerledi.

Yolculuğun  ilk  saatlerinde konuşmalarımızda Isparta’nın Demirellerin Şehri olduğunu özenle vurgulamış ve benim kabul edemeyeceğim bazı önerilerde bulunmuştu.

Kendime gelebilmek için bütün yolcuların inmesini bekledim.

İndiğimde kaptan yardımcısı valizimi almamı bekliyordu. Kendisine teşekkür ettikten sonra, kahvaltı edebileceğim bir yer önermesini rica ettim.

Bu erken saatlerde lokantaların kapalı olabileceğini ama Terminal lokantasında çay, simit ve peynirle kahvaltı yapabileceğimi söyledi.

Birden Nazım Hikmet’in üç satırlık dizesini anımsadım.

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit…

Çay, Simit ve Peynirle…

Mersin’de, ilkokul üçüncü sınıfta, sabahın bu saatlerinde yoğurt pazarında sattığım simitler aklıma geldi. Günübirlik iş arayanların ya da köylerden hastanelere gelenlerin kahvaltıları da Nazım’ın üç satırlık dizesindeki gibi gerçekleşiyordu.

Terminal lokantasına girdim. Çayla birlikte simit ve peynir de söyledikten sonra ”Sanat enstitüsü nerede?” Diye sordum çay servisi yapan genç arkadaşa. Tarif etti…

Terminale yakındı. İstasyon Caddesi üzerindeydi. Hükümet binaları da bu cadde üzerindeydi. Isparta’nın ünlü bir caddesi olan İstasyon Caddesi Tren Garına kadar uzanmakta olup, daha da ilerisinde 58. Tümen bulunmaktaydı.

Kahvaltıdan sonra terminalden çıkarak, kolaylıkla bulduğum İstasyon Caddesi’nde yürüdüm.

Bir süre sonra sol kolda, önündeki büyükçe tören bahçesiyle, üç katlı okulumu, Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu’na gördüm.

Kolumdaki saate baktım.

Henüz 07:30…

Bu saatte okul açık olmaz ama belki gece bekçisi vardır. Diyerek giriş kapısındaki zile bastım. Gelen Gece bekçisine kendimi tanıtıp, okul müdürü ya da yardımcısının ne zaman gelebileceklerini sordum.

Saat dokuz dokuz buçuk arasında gelebileceklerini öğrendikten sonra, valizimi gece bekçisine emanet ederek İstasyona doğru yürümeye başladım. 

İstasyon Caddesi olarak adlandırılan bu cadde ve çevresi, Erken Cumhuriyet döneminde, Ulus Devletin örgütlendiği bölge olmuştu.

Caddenin iki yanında, ill yıllards  inşa edilen Vali Konağı, Kız Enstitüsü, Ülkü İlkokulu, ve diğer modern yapılar yer almıştı.

Aksın devamındaki Büyük Isparta Parkı sosyal dönüşümün en önemli mekanlarından biri olmuştu.

İstasyona doğru yürürken zamanda geriye, Ankara’ya gidiverdim birden…

*****

Dün akşam saat 23:00’te Ankara’dan bindiğim Gürman otobüslerinde, pencere kenarındaydı yerim. Gece olunca fark etmiyordu nereye oturduğunuz.

Otobüs penceresinden, beni yolcu etmeye gelmiş kardeşim Mustafa’ya el sallayarak gitmesini işaret ediyordum ki ‘’İyi akşamlar, iyi yolculuklar’’ diyerek yanımdaki koltuğa yerleşmeye çalışan takım elbiseli ve kravatlı bir beyefendiye ben de iyi yolculuklar dedim.

Eşyalarını yerleştirdikten sonra da kendini tanıttı. Isparta eşrafındsn biriydi.

Ben de kendimi tanıttıktan sonra, Isparta Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu’nun yerini sordum.

Sanat Enstitüsünü biliyordu ama teknisyen okulunu yeni duymuştu.

Bildiğim kadarıyla anlattım.

Sanat Enstitüleri bünyesinde açılacak olan Teknisyen Okulları işçi ile mühendisler arasındaki eleman boşluğunu doldurmak için açılmışlardı.

Lise mezunlarını sınavla alarak iki yıllık eğitimden geçirilecekti.

Bilgiler için teşekkür ettikten sonra o da anlattı.

Süleyman Demirel’in şehriydi Isparta. Isparta demek Demirel ailesi demekti…

Isparta Milli Eğitim Müdürü Sadık Güneş Süleyman Demirel’in bacanağı olup, ricaları emirdi.

Türkiye Öğretmenler Sendikası Isparta Şubesi’ne adım atmamalıydım.

Bazı üst düzey yöneticilerin çocuklarına kırık not vermemeliydim.

Siyasi konulara hiç  girmemeliydim…

Koltuk arkadaşımın uyarılarına teşekkür ettikten sonra uyarılara yanıt verme gereğini duydum.

Birkaç saat önce kadim dostum Halil Biga ve diğer arkadaşlarımla yaptığımız devrimci muhabbetin de etkisiyle, Demirel Hükümeti ile Isparta’daki varlığını var gücümle eleştirdim.

1961 Anayasası’nın tanıdığı yasal haklarımızdan, Devrimci Gençlik Federasyonu ve ideallerinden, ABD ile yapılmış ikili anlaşmalardan, Fulbright Anlaşması ile eğitime vurulan prangadan söz ettim.

Konuşurken heyecanlanmış, sesim yükselmiş ve daha Isparta’ya ulaşmadan hakkımda birçok bilgi sahibi olmuştu otobüsteki Ispartalılar.

Daha Isparta’ya ayak birkaç saat önce Ispartalıların hakkımda edindikleri bilgilerin önümüzdeki yıllarda bonus olarak bana geri döneceğini bilemezdim…

Share Button