28 Nisan 1962 Cumartesi, Çapa…

Bayrak merasiminden sonra, gözlerimin içini güldüren, enerjime enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimde tatlı bir çarpıntıya yol açan Betül ile en iyi arkadaşım Gülay’a iyi tatiller diyecektim ki Betül’ün Hukuk fakültesindeki arkadaşının geldiğini gördüm.

İçim sıkıldı, yüreğim daraldı. Betül bir ‘’Hoşça kal’’ bile demeden arkadaşıyla Millet Caddesinin karşısına geçerek boynuzlu otobüslerden birini beklemeye başladılar.

Gülay’ın uyarısına rağmen ben de aynı otobüs durağına gidip beklemeye başladım. Betül’ün bir an bana baktığını gördüysem de görmemezliğe geldim. Derken Eminönü otobüslerden bir geldi. Onlar önden binerken ben arkadan otobüse bindim.

Neden peşlerinden gidip, aynı otobüse bindim? Aradan bunca yıl geçmesine rağmen hala anlayabilmiş değilim.

Doğru bir davranış biçimi değildi. Bildiğim tek şey Betül’e olan tutkumun tavan yaptığıydı. Davranışımın hiçbir mantığı yoktu. Sadece onları içgüdüsel olarak takip ediyordum.

Eminönü otobüs durağında indiler, haliyle ben de indim. Ne yapacaklarını kestirmeye çalıştım. Betül ile arkadaşı biraz oyalandıktan sonra Beşiktaş otobüs durağına gittiler. Arkalarından ben de aynı durağa gittim. Bir ara geri dönüp takip edildiklerini farkına varan Betül’ün ilk kez bana hınçla baktığını gördüm. Bu bakış beni derinden yaraladı ise de geri dönmek yerine, aynı otobüse binme hatasını yaptım.

Betül arkadaşıyla Fındıklı durağında indi, ben de inip peşlerine düştüm. Tam İstanbul Devlet Tatbiki Sanatlar Yüksek Okulu bahçesine girerken geriye dönen Betül beni görünce iyice çileden çıktı, kendinden geçerek beni aşağılayan sözlerle adeta kovdu…

Platonik aşkımdan hiç beklemediğim aşağılayıcı sözler yaşama sevincimi adeta yok etti.

Aslında hak etmiştim. Göz yaşlarımı zor tutarak ve sallanarak oradan ayrıldım. Ne yapacağını bilmeyen bir serseri gibiydim.

Gayriihtiyari bir tekel büfesinden aldığım bir paket sigara ile bir kutu kibrit ilk sigaramı yakmama neden oldu…

Otobüslerden birine binmek aklıma bile gelmedi. Kırık kalbim ve yaşarmış gözlerimle, üst üste sigara yaparak Çapa’ya yayan olarak yürümeye başladım. Galata Köprüsü üzerinde biraz oyalandım. Yaklaşık 8 km’lik yolu iki ya da üç saatte almıştım.

Okul bahçesine girdiğimde bir paket sigara neredeyse bitmişti. Zar zor yatakhaneye çıkarak kendimi yatağıma bıraktım.

*****

29 Nisan 1962 Pazar, Çapa…

‘’Akıncı, Akıncıııı…’’ sesiyle uyandığımda ‘’Neredeyim acaba, kim sesleniyor?’’ Dedim kendi kendime.

Doğrulduğumda İbrahim Kazan başucumdaydı. Biraz endişeyle bana bakan İbrahim ‘’ Ne oldu sana Akıncı…Neredeyse 18 saattir uyuyorsun. Üstelik elbiselerini bile çıkarmamışsın.’’ Dedi. ‘’Boş ver İbrahim…Gönül yarası benimki…Zamanla geçer…’’ Dedikten sonra kalktım.

Betül’ün cinsel ayırımsız arkadaşlık davranışlarını yanlış algılamıştım. Üstelik kendisine olan platonik aşkımı söyleme cesaretini bulamamıştım. Farkına varmıştı ama varmamış gibi davranmıştı.

Arkadaşıyla kendisini takip etmeden önce duygularımı açığa vurmuş olsaydım dünkü üzücü ve aşağılayıcı olayla karşılaşmayacaktım.

Karşılaştığım bu çıkmazdan kurtulabilmem için hırsımı derslerden almalıydım.

İstanbul’a gelinceye kadar, karşılaştığım her olumsuz olaydan bir biçimde olumlu sonuçlar çıkarmasını öğrenmiştim. Bu gönül yarasını da olumlu bir sonuca dönüştürmeliydim.

Sigaraya başlayışım platonik aşkımın beni aşağılaması ile başladı. Tam 30 yıl içmeme neden oldu…

Share Button