9 Ekim 1961 Pazartesi, Çapa…

Daha ilk dersinde sevmiştim Enver Naci Gökşen’i.

1916 yılında İstanbul’da doğduğunu, İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da yaptığını ve 1935 yılında da şu anda çatısı altında bulunduğumuz İstanbul İlköğretmen okulunu bitirdiğini anlattıktan sonra yine bu çatı altında bulunan Eğitim Enstitüsü ile sizlerin Türkçe-Edebiyat derslerinize gireceğim demişti.

Sonraki günlerde ikinci ve üçüncü sınıflardan edindiğimiz bilgilerden, 27 Mart 1891- 26 Mayıs 1944 tarihleri arasında yayımlanmış fen, magazin, sanat ve edebiyat dergisi olarak Servet’i Fünun ve Yarım Ay dergilerinde çıkan yazı ve hikâyeleri ile edebiyat dünyasına giren biriydi Enver Naci Gökşen. 

İstanbul’da haftalık olarak yayımlanmış olan dergide 53 yıl boyunca ünlü edebiyatçılar görev yapmışlardı.

Üstelik dergi bir edebiyat akımına da adını vermişti.

Anadilimiz Türkçe üzerinde önemle duran, ayda bir Ankara Türk Dil Kurumu toplantılarına katılan ve Öztürk’çe sözcüklerle geri dönen Enver Naci Gökşen Anadilinin önemini ve kapsadığı alanları en iyi şekilde Konfüçyüs’e atfedilen kısa bir öykü ile dile getirmişti.

Konfüçyüs’e sormuşlar: “Eğer bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk olarak ne yapmak isterdiniz?”

Konfüçyüs cevap vermiş:

„Kuşkusuz ilk iş olarak dili düzeltirdim.”

Bu cevap üzerine dinleyiciler şaşırarak sormuşlar:

“Niçin?”

Konfüçyüs’ün karşılığı:

“Çünkü, eğer dilde bozukluk varsa, söylenen şey, söylenmek isteneni anlatmaz; eğer söylenen, istenen anlamı yansıtmazsa, yapılması istenen şey yapılmaz; eğer istenen yapılmazsa, ahlak ve sanat bozulmaya uğrar; eğer ahlak ve sanat bozulursa, adalet doğru yoldan çıkar; eğer adalet doğru yoldan çıkarsa, halk çaresiz bir bunalıma sürüklenir. Sonunda söylenen söz hakkında doğru karar verme fırsatı kalmaz. Böyle bir durumu önlemek, her şeyden önemlidir.”

Dilimizdeki bozuklukların giderilmesi konusunda Türk Dil Kurumu’nun önemli çalışmalar yaptığını anlatan Enver Naci Gökşen, efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel zamanında ülkemize kazandırılan Dünya Klasiklerini okumamızı öneriyordu.

Her ay bu kitaplardan birini okuyarak özetlememizi ve sınıfa sunum yapmamızı istemişti.

Enver Naci, Yazarı tanımanın eseri daha iyi anlamamıza yardım edeceğini vurgulayarak.

”Okuduğunuz bir kitabın şairini, romancısını, yazarını öğrenmeden o kitabı okudum, demeyeceksiniz”

Öğüdüyle donatmıştı bizleri.

İyi ki onun öğrencilerinden biri olma şansını yakalamıştım.

Share Button