20 Eylül 1959 Pazar, İvriz…
Dün, kardeşim Mustafa’nın velisi olarak Konya Maarif Koleji’ne kaydını yaptırdıktan ve kendisine, bir dönem için, 100 Lira da harçlık bıraktıktan sonra saat 11:00’de Toros Ekspresine bindim. Saat 14:00’de Ereğli’deydim.
Konya-Ereğli arasındaki 3 saatlik yolculuk boyunca, öncelikle, Misli’de kocasız olmanın yanı sıra çocuklarının da evden ayrılmasıyla, yapayalnız kalan anamı düşündüm.
Mersin’de günübirlik beden işçisi statüsündeki babam bir ara gelip anamı Mersin’e götürecekti ama…
Anam ne yapar yapayalnız, tek başına diye bir hayli hayıflandım. Şükür ki Osman ile anası Hatice Teyze aklıma geldi de bir ölçüde rahatladım. Anamı yalnız bırakmayacaklarından emindim.
Anam konusunda biraz rahatlayınca zamanda geriye, 1951 yılının nisan ayının 23. gününe gitti. O gün atalarımın yurdu Bulgaristan’a, köyümüz Karagözler’e veda etmiştik.
26 Nisan 1951 Perşembe günü Edirne Karaağaç İstasyonu’na giriş yaparak, Anavatan’a da giriş yapmıştık. Aynı gün anam, konulan ince hastalık teşhisiyle Muhacirhane revirine yatırılmış, ertesi gün yeniden doğum kağıtlarımız verilmişti.
Bulgaristan’dan Ahmet Mustafa Durgud ailesi olarak ayrılmış, doğum kağıdımızla Ahmet Akıncı ailesi olmuştuk. Ahmet Akıncı ailesinin en büyük oğlu olan ben 7, kardeşlerimden Mustafa 5 ve Şaban 2 yaşındaydı.
Üçüncü gün dağıtım yapıldı. Anam en az 2 ay tedavi görmek zorunda olduğundan, babam da ona refakatçi olarak kalıyordu, Halil Dedemlerle üç kardeşe Maraş yolu görünmüştü.
Halil dedemin dört erkek bir kız çocuğu vardı. Nenemle birlikte 7 kişilik Halil Kurtuldu ailesinde 4 dayı ve bir teyzemiz vardı bizimle ilgilenebilecek.
Maraş İl emrine verilmiştik ki Maraş da bizi Elbistan Alevi-Kürt köylerine birer aile olarak dağıtım yapacaktı. Halil Kurtuldu ailesi Elbistan Karahasanuşağı köyüne gönderildi.
Diğer Elbistan köylerinde olduğu gibi yerleştirilmek istediğimiz bu köyde de tarım arazisi yoktu. Fukara köylülerdi. Daha ilk günlerde Halil Dedem ”buralarda aç kalırız” demişti.
Yaklaşık 2 ay sonra anamla babam gelmiş, iskan edilmek istendiğimiz Hasanköy’e gidilmiş, mezra tipindeki bu köyde de tarım arazisinin olmadığı görüldüğü gibi en küçük kardeşim Şaban’ı da toprağa vermek zorunda kalmıştık.
Şaban’ı torağa vermek zorunda kaldıktan bir süre sonra mevsimlik işçi olarak Çukurova pamuk tarlalarında bulmuştuk, kendimizi derken Ereğli Tren garına da girmiştik.
Ereğli’de yaklaşık 3 saat servis arabasını beklemek yerine yürümeyi tercih ettim. ”Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar” Gençlik marşı’nı mırıldanarak yola koyuldum.
Nasıl da özlemişim İvriz’i. Sıcak, sımsıcak yuvamız olmuştu, olmaya da devam edecekti. Öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı da çok özlemiştim ayrıca. İvriz Ailesi hepimizi kucaklamıştı.
Bir an önce bizleri kucaklayan İvriz Ailesine ulaşmak için, adımlarımı hızlandırdım…