27 Eylül 1958 Cumartesi, İvriz…
Sınıf başkanı olarak ilk kez odasına girdiğimde hafifçe koltuğundan kalkarak karşılamıştı okul müdürümüz Kâmil Açan beni.
-Nasıl yardımcı olabilirim evladım.
Diyebilen biri olarak tanımıştım Kâmil Açan’ı.
Adam yerine konulduğumu anlamış, okul müdürümüze karşı olan saygımın yanı sıra sıcacık bir sevgi de duymuştum.
Yakın hissetmiştim kendime. Her konuda danışabileceğim bir büyüğüm, biraz da babam olarak algılamıştım kendisini.
22 Eylül Pazartesi günü başlayan 1958-1959 Eğitim ve Öğretim yılının bir haftası sona ermişti. Öğleye kadar olan dersler tamamlanmış, öğle yemeği yenmişti. Merasim alanında toplanmıştık.
Öğrencilerin yanı sıra Öğretmenler ve idareciler de yerini aldıktan sonra Okul Müdürümüz Kâmil Açan da yerini aldı. Tören alanını gözden geçirdi. İşaretiyle birlikte, Kemal Çuhalılar yönetiminde İstiklal Marşı okundu.
Tekrar tören alanını gözden geçiren Kâmil Açan gür sesiyle ‘’pazartesi sabahı yaptığım konuşmada söylediğim gibi, bir haftalık süreden sonra Eğitim ve Öğretim kavramları üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Eğitim ve Öğretim birbirinden farklı kavramlar olmasına rağmen, birbirini tamamlayan kavramlardır.
Geçtiğimiz bir haftalık dönemde, ailemize yeni katılan öğrencilerimiz de bunu hissetmeye başladı sanıyorum. Eski öğrencilerimiz de iyice içselleştirmiş olmalılar.’’
Sessizce kendisini dinleyen öğrencileri bir kez daha süzdükten sonra, üzerine basa basa ” Eğitim bir insanın hayatını devam ettirebilmek için öğrendiği her şeydir. Sizlere burada, hayatınızı sağlıklı ve faydalı bir biçimde devam ettirmenizi sağlayacak her şeyi öğreteceğiz.” Dedi. Örnekler vererek anlattı uzunca bir süre.
Köy Enstitülerinin başarılarından biri de ilkel tarımdan- modern tarıma, geleneksel toplumdan- çağdaş topluma ve çağdaş demokrasiye geçebilmek için verilen çabalar ve en önemlisi de Türk devrimini ve aydınlanmasını köylerde sürdüren kurumlar olmasıdır.
Öğrencilerin yönetime katıldığı, üretimden gelen gücünün farkında olduğu, eleştirel bilince sahip, akıl ve bilime inanan gençlerin yetiştirildikleri demokratik, laik, çağdaş eğitim kurumlarıdır.
Bizler de okullarımızı bitirip; ilk, orta ve lise dengi okullarda öğretmen ve idareci olarak göreve başladığımızda eğitim ve öğretimin ne denli önemli olduğunun farkına varmıştık.
Gerçekten de ”Eğitimin bir insanın hayatını devam ettirebilmek için öğrendiği her şey olduğunu, bir zamanı mekânın olmadığını, İnsanoğlu ölene kadar eğitimin sürdüğünü yaşayarak öğrenmiştik.
Aileden başlayan Eğitim İnsanoğluna kişiliğini, insanı insan olarak sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, sergilediği davranışları, ahlakı kazandırıyordu. Öğretim ise okullarda gerçekleştiriliyordu.
Yazımın girişinde belirttiğim gibi, ne zaman Okul Müdürümüz Kamil Açan’ın odasına gitsem koltuğundan kalkarak karşılardı.
Neden kalktığını, bu davranışın beni utandırdığını söylediğimde ”Seni ve odama gelen herkesi adam yerine koyduğumun göstergesidir.” Demiş ve eklemişti.
İdareci ve öğretmen olarak görev aldığınız yerlerde odanıza gelen öğrenci velisi ya da bir başkasını kalkarak karşılarsanız adam yerine konulduğunu anlayacak ve size ona göre davranacaktır.
Kâmil Açan’ın bu sözlerini hiç unutmadım. Gerek meslek hayatımda gerekse günlük yaşamda, yaşı ne olursa olsun, ayağa kalkarak karşıladım beni görmeye gelenleri, karşılamaya da devam ediyorum.
Eğitimden amaç insan odaklı, eşitlik ve özgürlük olmalıydı… Bu tür davranışları İstanbul Çapa İlköğretmen Okulu idareci ve öğretmenleriyle Ankara Yüksek Öğretmen Okulu idareci ve öğretmenlerinde de görmüştüm.
Köy Enstitüleri ve ardılları olan öğretmen okulları öğrencilerine, her şeyden önce ”İnsan Olmayı” öğretiyordu.