16 Haziran 1951 Cumartesi, Karahasanuşağı…

Elbistan’ın yaklaşık 50 km doğusunda, Söğütlü Çayının iki yakasına yapılanmış mezra tipindeki Karahasanuşağı Köyüne geleli yaklaşık 40 gün oldu. Köyde yaşayanları, 7 yaşındaki çocuk aklımla, tanımaya ve anlamaya çalışıyorum. Başka bir deyişle, köydeki sosyal yaşamı anlamaya çalışıyorum.  

Edindiğim ilk izlenimlerimden biri, Alevi Kürtlerinde haremlik selamlık yoktu. 

Üstelik akraba evlilikleri baskın çıktığından, herkes birbirini yakinen tanıyor ve teklifsizce evlerine girip çıkıyorlardı.

Sünni gelenekte harem selamlık uygulaması vazgeçilemez bir oluşumdu. Teklifsizce gidip gelmek olmazdı. Hele evin erkeği evde yoksa, muhtar dahil olmak üzere hiçbir erkek bu eve giremezdi. 

Oysa haremlik selamlık uygulamasının olmadığı köyde, kadınlarımız ve gelinlik kızlarımız bu durumdan oldukça rahatsız olmuşlardı.  

*****

Edindiğim diğer bir izlenimim de ekonomik durumları ne olursa olsun, yöresel kıyafetleri hemen göze çarpıyordu.

Asırlardır kullanılan ve “kıras fistan” olarak bilinen yöresel kıyafetler, bölgedeki kadınların vazgeçilmez giyecekleri arasında yer alıyordu.

Tek parça kadın giysisi olarak bilinen ‘’kıras fistan’’ farklı renk ve tasarımlarıyla hemen dikkatimi çekmişti. 

Özellikle düğün ve nişan töreni gibi özel günlerde her yaştan kadının tercih ettiği pullu, boncuklu ya da taşlı farklı özellikteki bu kıyafetler, bazı yerlerde yaşlı kadınlar tarafından günlük olarak da kullanılıyordu.

Resmi bayram ve çeşitli etkinliklerde folklor gösterisi sunan kızların giydiği bu rengarenk kıyafetler göz alıcıydı. 

Tarihsel süreç içerisinde Kürtlerin dili ve kıyafetleri, halkın varlığını sürdüren iki araç olmuştu. Kürt giysilerinin, diğer komşu halklarınkinden daha renkli ve daha fazla çeşitli oluşunun etkisi büyüktü. Farklılıklarını ortaya koymaktaydı. 

Geleneksel Kürt kıyafetleri içerisinde kadın giysileri, erkek giysilerine oranla daha çok renk çeşitlilik göstermekteydi. Bunun yanı sıra kadın kıyafetlerinde bezeme araç ve metotları da bir hayli zengindi. Yeşil, mor ve sarı kıyafetlerinin yanı sıra başlarının etrafında parlak turuncu türbanları vardı. 

*****

Diğer taraftan aşiretlerden oluşan topluluklar ki akraba evlilikleri yoğun olarak geleneksel toplumlarda gerçekleşirdi. Aşiret örgütlenmesi, kan bağı ve akrabalık yoluyla ilişkide bulunan insanları içine alırdı. Aşiret, varlığını akraba evliliği yoluyla sürdürürdü. Mülkiyetin parçalanmaması ve aile içinde kalması için akraba evlilikleri gerekli görülmekteydi. Ülkemizdeki akraba evlilikleri, birçok Ortadoğu toplumuyla benzerlikler taşımaktadır. Bu tür evlilikler ailelerin, savunma birimini de güçlendirmektedir.  

Akraba evliliklerinin yanı sıra ‘’kuma’’ olarak bilinen, eş üzerine ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü bir eşin getirilmesi ailenin işgücü yönünden önemliydi.  

Diğer taraftan feodal topluluklarda kız çocuklarının adı pek olmazdı. İllaki erkek evlat olacaktı zürriyetinin devamı için. Sürekli kız çocuk doğuran kadının, sanki kabahat onunmuş gibi, üzerine kuma getirilerek erkek çocuk doğurması beklenirdi. 

Oysa Bulgaristan Muhacirlerinin kara çarşafları vardı. Haremlik selamlık uygulamaları vardı. Kuma uygulaması yoktu. Nereden bakarsak bakalım Karahasanuşağı köylüleriyle hiçbir ortak yönümüz yoktu. 

*****

İnce hastalık teşhisi konularak Edirne’de tedavi amaçlı olarak alıkonulan anamla babamdan neredeyse 45 gündür ayrıydık. Üç numara olan kardeşim Şaban’ın sağlık durumu her geçen gün biraz daha kötüye gidiyordu. Ağlama krizlerine girdiğinde ne yapacağımızı bilemiyorduk.  

Şırıldayarak akan Söğütlü Çayı imdadımıza yetişti. Tertemiz suyu içindeki çakıl taşları, inci mercan gibi parlardı. Suyu içilecek vasıfta olduğundan, kıyısında ikamet eden Köylülerimizin içme sularını bile karşıladıkları Söğütlü çayı içinde bol miktarda ve ondan fazla balık çeşidi barınırdı. Seyrettikçe insanın içi açılırdı. Kardeşim Mustafa ile Şaban’ı çayın kenarına götürerek oyalamaya başlamıştık. 

Share Button