1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya topraklarına girmesiyle Evrimsel Hümanizmin en büyük destekçisi Hitler, kendince dünyayı yeniden tasarımlamak istedi.
Neredeyse Avrupa’nın tamamını işgal etmişken,1941 yılının ikinci yarısında Rusya ve ABD savaşa dâhil oldular.
Nisan 1945’te Alman kuvvetleri ile Müttefikler arasındaki Berlin Sokak muharebelerinin nihayete ulaşmak üzere olduğu sırada, 30 Nisan 1945 günü Hitler intihar etmesiyle, evrimsel hümanizm de tarih oldu.
Ancak, Sosyalist Hümanizmin temsilcisi olan Sovyetler Birliği dünya çapında büyüyen bir bloğun lideri ve küresel iki güçten biri olarak sahneye çıktı.
Öyle ki 1956 yılında Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Nikita Kruşçev göğsünü kabartarak ”isteseniz de istemeseniz de tarih bizim yanımızda. Sizi gömeceğiz.” Diye batıya seslenmişti.
Yüzyıl önce zamanın ruhunu yakalayabilen Sosyalistler yeni modern ve cesur dünya yeni bir din, tarihin ilk ‘’Tekno Dini’’ ni yarattılar.
Ondokuzuncu Yüzyılın ortasında çok az insan Marx kadar öngörülüydü. Zamanın ruhunu yakaladı ve dünyadaki iki küresel güçten biri oldu.
Sosyalist Hümanizm ’in kurucuları sayılabilecek Marx ve Lenin antik metinleri, kutsal kitapları ve kehanetleri incelemektense, daha çok dönemlerinin teknolojik ve ekonomik gerçeklerini anlamaya zaman ayırdılar.
Gördüler ki buhar makineleri, demiryolları, telgraf ve elektrik hayal edilemeyecek boyutlarda fırsatlar yaratmaktadır.
Marx ve sosyalistler, yeni teknolojik gerçeklikleri analiz edip, insanların yeni deneyimleri sonrasında oluşan hassasiyetlerini anlayabildiklerinden, sanayi toplumunun sorunlarına cevap verebildiler.
Yeni kentli işçi sınıfının deneyimleri, ihtiyaçları ve umutları İncil’de hikâyeleri anlatılan köylülerden çok farklıydı.
Günün birinde Lenin’den tek cümle ile komünizmi özetlemesi istendiğinde,
‘’Komünizm, bütün yetkilerin işçi konseylerine verilmesinin yanı sıra tüm Sovyetlere elektrik sağlanmasıdır.’’
Demişti. 16. Yüzyılda Rusya’da Komünist rejim kurulamazdı. Kurulamazdı çünkü Komünizm, bilgi ve kaynakların en hızlı bir biçimde bir merkezde toplanmasını gerektiriyordu.
Hızlı ve merkezi planlama, sonrasında da paylaşım için, başta elektrik olmak üzere, telgraf ve trenler gerekliydi.
Yüzyıl önce zamanın ruhunu yakalayabilen Sosyalistler, yirminci Yüzyılın son çeyreğinde yeni teknolojilere ayak uyduramadılar.
Bilgisayarların ve biyoteknolojinin gücünü kavrayamadılar.
Leonid Brejnev ve Fidel Castro, buhar makineleri çağında üretilen Marx ve Lenin’in fikirlerine tutunmayı sürdürdüler.
Kruşçev’in 1956 yılındaki kehaneti bu yüzden gerçekleşemedi. Üretim ilişkilerini ve zamanın ruhunu yakalayamadılar.
İlerleme trenini kaçırdılar ve 25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği dağıldı.