Bilmem dikkatinizi çekti mi? Çekmiştir mutlaka… Yolda yürüyenler, yaya yollarından karşıya geçenler, otomobil kullananlar, sevgilisiyle yemeğe çıkmış olanlar, eski arkadaşlar ve kadim dostlarla bir araya gelenlerin yüzde 99’u, sürekli olmasa da, akıllı telefonlarıyla oynuyorlar. Paylaşımlarının sosyal medyada beğenilip, beğenilmediklerine bakıyorlar. Bir şeyleri kaçırmaktan korkuyorlar. Sosyal medya, özellikle facebook bizleri ele geçirmiş durumda. Üstelik bizi, bizden daha iyi tanır duruma geldi.

Yanılmıyorsam 27 Haziran 2017 tarihinde Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Facebook hesabında 2 milyar kullanıcı sayısına ulaştıklarını duyurduğu paylaşımında şunları yazmıştı.

”Bu sabah itibari ile Facebook ailesi resmen 2 milyar olmuştur. Dünyayı birleştirme yolunda ilerleme kaydediyoruz. Şimdi de dünyayı birlikte birbirine yakınlaştıralım. Bu yolculukta sizinle birlikte olmak büyük bir onur.” Diye yazdıktan sonra önümüzdeki yıllardaki hedefin 5 milyar kullanıcıya ulaşmak olduğunu vurgulamıştı.

Görülüyor ki facebook küresel bir misyon üstlenmiş. Kavgasız, gürültüsüz, savaşsız ve barış içinde bir dünya kurmak ya da kurulmasını istiyor. Pekiiii… Gerek çok tanrılı gerekse tek tanrılı semavi dinler neyi amaçlamıştı. Birbirini tanımayan milyonlar ve hatta milyarlarca insan arasında esnek işbirliğini sağlamak… Amaçlar birbirine uyuyor mu? Evet, hemen hemen aynı.

Dünyadaki toplam mobil kullanıcı sayısı 4.92 milyar olup, 3.77 milyar internet kullanıcısı var. Kullanıcıların 2.56 milyarı sosyal medyaya mobilden bağlanıyor. Bu nüfusun 2.80 milyarı, başta facebook olmak üzere, aktif olarak sosyal medya kullanıyor.

Şimdi bir de dünya nüfusuna ve inançlara göre dağılımlarına bakalım. 2017 yılı itibarıyla dünya nüfusu 6.9 milyara ulaşmış durumda. Bunun 2 milyarı Hristiyan, 1.6 milyarı Müslüman, 1.1 milyarı Ateist, 1 milyarı Hindu, 0.5 milyarı Budist ve yaklaşık 1 milyarı da diğer inanç sahipleridir. Semavi dinler aralarında uyum sağlamışlar mı? Hayır. Tanrıları aynı olmakla beraber Hristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler arasında uyum sağlanmış mı? Hayır. Oysa sosyal paylaşım sitesi facebook belirli kriterler koymuş ve koymaya devam ediyor, kriterlerine uymayanlara kısıtlamalar getiriyor. Kısıtlamalara uymayanları da üyelikten çıkarıyor.

Kudüs İbrani Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ‘’dünya tarihi’’ dersleri vermekte olan Homo Deus ’un yazarı Hararı ’ya göre ‘’veri dini’’ olarak tanımlanan ‘’Dataizm’’, evrenin veri akışından meydana geldiğini ve her olgunun ya da varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı katkıyla belirlendiğini öne sürer.

Gerçekten de günümüzde en büyük veri akışının gerçekleştiği facebook ve Google’daki değerimiz, yaptığımız paylaşımlar ya da veri işleme süreçlerine yaptığımız katkılar arttıkça evrenimiz büyümekte ve gelişmektedir. Akıllı telefonlarımız ve facebook evrenimizin önemli bir parçası olmuş durumda.

Hararı ‘ya göre ‘’Dataizm’’, iki farklı bilimsel akımın yarattığı büyük sarsıntının kesişim kümesinden doğmuştur. Charles Darwin’in Türlerin Kökeni ’nin yayınlanışından 150 yıl sonra yaşambilimleri organizmaları, bizler de buna dâhiliz, ‘’biyokimyasal algoritmalar olarak’’ değerlendirmeye başladı.

Karmaşık matematiksel hesapların belirli bir düzenek tarafından yapılmasını sağlayan Tureng Makinesinin üzerinden geçen 80 yılın ardından, matematikçiler tarafından oluşturulan yazılımlar gittikçe karmaşıklaşan elektronik algoritmalar yaratmayı başardı. Başta facebook olmak üzere, Google Baba ve başta Amelia olmak üzere sanal asistanların hepsi yazılımcıların oluşturdukları algoritmalardır.

Bu iki önemli gelişmeyi birleştiren ve bir kesişim kümesi oluşturan Dataizm, aynı matematik kanunlarının hem biyokimyasal hem de elektronik algoritmalara uyarlanabildiğini gösterdi. Bunun ötürüdür ki matematik bütün dinleri kavramamızı ve yeni dinler yaratmamızı sağlayan evrensel bir dildir.

Sonuç olarak veri dini Dataizm, hayvanlarla makineler arasındaki duvarı yıkmıştır. Elektronik algoritmaların giderek biyokimyasal algoritmaların sırrını çözeceğine inanmaktadır. Dahası zamanla tüm sırların çözülerek, elektronik algoritmaların biyokimyasal algoritmalardan üstün hale geleceği günü beklemektedir.

Bütün bunları neden mi yazdım? İlk dört yıllık eğitim sonrasında öğrencilerin üçte birinin İmam Hatip Okullarına yönlendirilmesinin ülkemize getireceği zararları vurgulamak istedim. Kutsal kitapların sayfaları arasına kafalarını gömmüş olan bu öğrencilerin Silikon Vadisinde üretilenleri anlayamayacakları gibi, elektronik ve biyokimyasal algoritmalar arasındaki ilişkileri ve rekabeti hiç anlamayacaklardır. Bu durum ise ülkemizin köleleşmesine yol açabilir düşüncesindeyim.

Share Button