Işıklar ve Âşıklar Şehri Paris
Sanatsal yapısı ve tarihi dokusu sebebiyle mutlaka gidip görülmesi gereken bir şehir olan Paris Sen Nehri’nin üzerine, Paris Havzası’nın ortasına kurulmuştur. Tüm dünyada anıtları, sanatsal ve kültürel yaşamı ile bilinen Paris, aynı zamanda dünya tarihinde önemli bir kent olarak karşımıza çıkar. Başlıca ekonomik ve politik merkezler arasında yer almakta ve uluslararası taşımacılığın geçiş noktalarından birini oluşturmaktadır.
Moda ve lüksün dünya başkenti olan Paris, “Işıklar ve âşıklar Şehri” diye de anılmaktadır. Dünyada birçok ünlü marka moda çekimlerini Paris’te yapar. Moda dünyasının Oscar Töreni olan Paris Moda Haftası her yıl ünlü tasarımcıların katılımıyla gerçekleşir. Jean-Paul Gaultier, Yves Saint Laurent, Christion Dior gibi ünlü moda tasarımcıları da Fransız uyrukludur. Kısacası Paris anlatılmaz yaşanır.
Paris şehrinin özlü “Sallanır ama batmaz” biçimindedir. Şehrin armasındaki “Scilicet” gemiyi anlatmak için kullanılır. Bu gemi Orta Çağ’da şehri yöneten güçlü gemiciler ya da Su Tüccarlarının kurduğu birliği sembolize eder. Şehrin koruyucusu, 5. yüzyılda şehri yıkmaması için Attila’yı ikna ettiğine inanılan Azize Genevieve’dir.
Seine nehri kıyılarında yapılan teraslama çalışmaları sırasında bulunan oyma taş el aletlerinin karbon ölçümlerinden anlaşıldığına göre Paris kent alanı yaklaşık 40.000 yıldır insanlar tarafından yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır.
Paris’te öncelikle görülmesi ve gezilmesi gerekenler; Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi, Notre Dame Müzesi, Şanzelize Caddesi, Aşıklar ve III. Alexandre Köprüleri, Konkord Meydanı, Ressamlar Tepesinin yanı sıra Seine Nehri Tekne gezintisidir.
Ve doğaldır ki Paris deyince, Fransızların gözbebeği olmuş rengarenk makaronlar olmazsa olmazlardandır. Fransız poğaçası olan kruvasanlar unutulmamalıdır. Çikolatalı, marmelatlı, sebzeli vs. çeşitleri de vardır. Beyaz şarapla pişirilmiş midye de unutulmamalıdır.
Ulaşım araçlarına gelince Metro, muhteşem ve ekonomik olup, tercih edilmelidir. Taksi çok pahalıdır. Tren, otobüs ve bisiklet de yaygın ulaşım araçlarındandır.
23 Ekim 2014 Perşembe, saat 17,00…
Işıklar ve Âşıklar Şehri Paris’teyiz nihayet. Saat 12,00’de Metz’den ayrılıp, yaklaşık 330 km yol yaptıktan sonra sevgilimize kavuştuk adeta…
Fransa iki şeyden oluşur arkadaşlar…Diye başlamıştı rehberimiz Paris’e yaklaşırken. Bu iki şeyden birincisi Paris’tir. İkincisine gelince, Paris dışındaki her şeydir. Paris şehrini tanırsanız, Fransa’yı da bir ölçüde tanımış olursunuz.
Paris, Fransız ihtilalinin başladığı ve etkilerinin bütün dünyaya yayıldığı bir kent olmanın yanı sıra modanın kalbinin attığı 5 şehirden biridir. Her çeşit sanatsal faaliyetin yapıldığı bir şehir olan Paris, sanat dünyasının da başkenti olarak anılır. Entelektüalizmin adeta bir din sayıldığı Paris’te; müzeler, tiyatrolar, opera binaları da birer tapınaktır adeta. Dünyanın en romantik kenti olarak bilinen Paris, bu özelliklerinden ötürü, âşıklar şehri unvanını da kazanmıştır.
Paris’te ilk mola noktamız Place Saint Michel/Aziz Mişel Meydanı olacak. Bu meydan Notre-Dame Katedrali’ne çok yakın olup, katedrali gezme fırsatı yaratacak. Katedral gezildikten sonra da otobüsümüzle panoramik Paris turu yapılacaktır.
Bu turumuzda Eyfel Kulesi, ünlü alış-veriş caddesi Şanzelize, Louvre Müzesi, Şanzelize’nin başlangıç ve bitim noktalarındaki Konkord Meydanı ve Zafer Takı’nın bulunduğu Charles de Gaulle görülecek yerler arasındadır. Sonrasında da otelimize yerleşme ve geceleme gerçekleştirilecektir.
Saat 16,40’ı gösterdiğinde Seine Nehri kıyısında yol almaktaydık. Bir süre sonra Austerlitz köprüsünden geçtik. Sağ tarafımda Seine Nehri kendini göstermişti. Aklıma ‘’Paris’te Sen’i gördüm.’’ Deyim ve esprisi geldi. Köprüyü geçerek sağa dönen tur otobüsümüz Saint-Bernard Caddesi’ne girmişti. Böylelikle Seine Nehri’ni sağ tarafımıza almıştık.
Seine Nehri sağ tarafımıza geçtiğinde ben de sağ tarafta, cama kenarındaki koltuklardan birinde bulunuyordum. Bu durumu fırsat bilerek fotoğraf makinemi çalıştırmaya başladım. Nehrin iki yakasını birleştiren 5-6 köprüyü geçtikten bir süre sonra Notre-Dame Katedrali görüş alanımıza girmişti.
Birkaç fotoğrafını çekmiştim ki Aziz Mişel Meydanı’na gelmiştik. Zaten kalabalık olan ve biraz da İstanbul trafiğini andıran meydanda çabucak otobüsten inip, rehberimizin etrafında toplandık. Bize on dakika serbest zaman tanıdı zorunlu ihtiyaçlarımız için. Bu ihtiyaçlarımızı çabucak giderdikten sonra meydanı dolandım ilginç bir şeyle karşılaşır mıyım diye. Varmış… Saint Michel Çeşmesi…
Son derece görkemli bir çeşme, kesişen iki sokağın başında, bir apartmanın yan cephesine bitişik olarak duruyordu. Apartmanla aynı yükseklikte olan bu çeşme oldukça ilgimi çekti. Böyle bir çeşmeyi insan nedense bir meydanda bekliyor. Çeşmede ana figür, Saint Michel’in ‘’Şeytanı yendiği sahne’’ olarak betimlenmiş. Her iki tarafında su fışkırtan kanatlı ejderha heykelleri yer alıyor. Üst tarafında da rölyeflerin yanı sıra dört adet heykel bulunuyor.1858-1860 Yılları arasında Mimar Gabriel Davioud tarafından yapılmış. Yapımı İkinci İmparatorluk Dönemine rastlıyor. Birinci İmparatorluk Napoleon’un dönemiyken araya kısa bir cumhuriyet dönemi giriyor. Ardından III. Napoleon’un imparatorluk dönemi başlıyor. İhtilal’dan sonra Paris yakılmış yıkılmıştır. Üçüncü Napoleon Paris’i eski güzel günlerine döndürebilmek için, yönetici olarak Haussmann’ı atar.
Kenti güzelleştirmek ve eski günlerine döndürebilmek için işbaşına getirilen Baron Georges Haussmann Paris Belediye Başkanı olur. Paris Haussmann’ın eseridir denilebilir. Onun zamanında birbirinden güzel çeşmeler, meydanlar, bulvarlar, binalar yapılır. İste Saint Michel çeşmesi de onun zamanındaki eserlerden birisi olarak karşımıza çıktı. Görülmeye değer. Yolunuz Saint Germain veya Latin Quartier’ye düşerse görmeden geçmeyin. Gerçi civarda dolanırken zaten karşınıza çıkacaktır. Bakıp da görmemezlik etmeyin…