Gönüllü ve Serbest Göçmen olarak göçmüştük Bulgaristan’dan Türkiye’ye. Gönüllü geldiğimiz için bütün mal varlığımızı bedelsiz olarak bırakmıştık Bulgaristan’a. Serbest Göçmen olarak geldiğimiz için de Türk Hükümetinden bir talepte bulunmayacaktık. Türkiye’de yaklaşık 30 yıl sürekli göç yaşadık yerleşik düzen kuruncaya kadar. Zordu göçmen olmak. Aynı Dil, aynı Gelenek ve Görenekler ve ortak Dini İnanışlar olmasına rağmen Bulgar muamelesi gördüğümüz zamanlar oldu. Bulgar muamelesi ise hayatımızı iyice zorlaştırmıştı.
Hangi kabul edilemez uygulamalar ve zorluklar vardı ki Bulgaristan’daki bütün mal varlığımızı bedelsiz olarak bırakıyor, cebimizde beş kuruş olmadan Serbest Göçmen olarak Türkiye’ye gidiyorduk? Sorusunun yanıtını babam ”Dinimizi, gelenek ve göreneklerimizi kurtarmak için.” biçiminde vermişti. Göçün temel nedeni uygulanan ”Asimilasyon” politikasıydı.
Bazı sessiz çığlıklar vardır. Kulaklarınız duymaz ama hissedersiniz. Hissettikleriniz beyninizi kemirir dururlar, yüreğinizi yakar, eritirler. Böylesi sessiz çığlıkları koparan sorunların başında halklara yapılan ‘’asimilasyon’’ uygulamaları geliyordu.
Yaşam serüvenimizle birlikte, Göç ve göçmenliğin ne olduğunu ”ANILAR’’ başlığı altında bir yazı dizisi haline getirerek anlatmalıydım. Türkiye, özellikle Balkanlardan gelen göçmenlerin ülkesiydi biraz da. Geçmişimiz Balkanlardaydı. Osmanlı İmparatorluğu da Rumeli kaynaklıydı zaten. Geçmişimizi bilmek, geleceğimizi yönlendirmek açısından önemliydi. Öyledir çünkü ”Bilmek, geleceği yönlendirmemizi sağlar.” Geçmişini bilmeyenler geleceklerini kuramazlar…