Dünyadaki bütün piyasalar, küresel şirketler, holdingler, kredi değerlendirme kuruluşları, ülkeler ve ülkelerin yöneticileri ”ekonomik büyüme”ye odaklanmış durumda. Dünyadaki ”ekonomik büyüme” için esnek işbirliğine girmiş ya da işbirliği yapabilmenin yollarını aramakta. Yeterli ekonomik büyümeyi sağlayamayan ülkelerin yöneticileri istifa etmek ya da ettirilmek zorunda kalmaktalar.
Aynı anda bütün küreyi ilgilendiren, zorunlu olaraka esnek işbirliğine zorlayan, sonuçlarıyla dünyada cennet ya da cehennemi oluşturan ”ekonomik büyüme” kavramı üzerinde en sağlıklı ve en ayrıntılı açıklamaları ”Homo Deus-Hararı” kitabında buldum. Kitaptan alıntılarla, kendi düşüncelerimi de ortaya koyarak ”yeni bir küresel din-ekonomik büyüme” mi? Sorusunu sordum kendime…
Binlerce yıl boyunca insanlar, dünyanın sahip olabileceği tüm bilgilere sahip olduklarını iddia eden kutsal metinlere, antik geleneklere ve semavi dinlerin kitaplarına inandırdılar. Böylelikle bilimsel yolun önüne engel koydular. Evrimsel baskılar insanlara dünyayı büyüklüğü değişmeyen bir pasta olarak görmelerini sağladı. Bu anlayış nedeniyle biri bu pastadan büyük bir dilim alırsa, kaçınılmaz olarak diğerleri daha küçük dilimler almak zorundaydılar.
Kutsal metinler ve antik metinlerin öngörüsüne göre aile, köy ve şehir nüfusça büyüyebilir, ancak pastanın büyüklüğü değişmezdi. Yani insanlar daha fazla üretemez, ekonomik büyüme sağlanamazdı. Pastanın bölüşümünde adalet nasıl sağlanacaktı? Tam da bu noktada Hristiyanlık ve İslam gibi dinler devreye girerek pastayı baştan paylaştırdılar, zenginleri ve fakirleri oluşturdular. Memnun olmayanlara da göklerdeki bir başka pastadan, cennetteki sonsuz hayat ve hazdan söz ettiler. Kutsal kitapların kurallarına uydukları takdirde ödül olarak cenneti vaat ederken, durumdan pek memnun olmayıp aykırı davrananlara da ceza olarak cehennemi gösterdiler.
Avrupa’da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemi ve organizasyonu olan modernite soruna kutsal kitaplardan farklı yaklaştı. Moderniteye çözüm sunanlar dinler ve ilahiyatçılar olmayıp, bilim olmuştur. Yağmur duasına çıkmak yerine barajlar yaparak susuzluk ve kuraklığın önleneceğini öngörmüştür. Hastalandıklarında türbelere gitmek ve tanrıya yalvarmak yerine bilimsel tıbbın bulgularından yararlanılmasını ve hastanelere gidilmesini öğütlemiştir.
Dünyadaki insanların paylaşmak zorunda olduğu pastanın bilimin öncülüğünde büyütülebileceğini, bunun için de yeni hammadde ve enerji kaynakları keşfetmenin gereğini vurgulamıştır. İnsan nüfusu arttıkça pastadan kişi başına düşen payın küçülmekte olduğuna inanan geleneksel dünya görüşüne göre iki tür kaynak bulunmaktaydı. Pastanın oluşumunu sağlayan iki tür kaynak, hammadde ve enerji…
Modernite bu iki kaynağa bir üçüncüsünü ekler. Böylece pasta yapımını oluşturacak kaynaklar hammadde, enerji ve bilgi olmalıdır. Dünyadaki rezervleri sınırlı olduğundan; madenler, kömür ve petrol gibi hammadde ve enerji kaynakları kullanıldıkça azalacak ve hatta tükenecektir. Oysa bilgi kullanıldıkça büyüyen bir kaynaktır. Bilgi dağarcığı büyüdükçe hammadde ve enerji kaynaklarının da artacağını öngörmüştür. Nitekim kullanıldıkça azalmayan rüzgâr ve güneş enerjileri günümüzde yenilenebilir enerji kaynakları olarak karşımıza çıkmakta ve rağbet görmektedir.
Modernite bilgiye yapılacak olan yatırımların yeni hammadde ve enerji kaynakları yaratacağını öngörür. Kömür ya da petrol için 100 milyon dolarlık bir yatırım sonrasında hammadde ve enerji kaynağı olarak petrolünüz olacaktır ama sonraki kuşaklara ya çok az kalacak ya da hiç kalmayacaktır. Oysa büyüyen bilgi dağarcığımızdan yararlanarak rüzgâr ve güneş enerjisi için 100 milyon dolarlık yatırım sonrasında hem hiç azalmayan enerjiniz olacak hem de gelecek kuşaklara daha fazla enerji aktarmış olacağız.
Modernite döneminde gerçekleşen Bilimsel devrim insanları kutsal kitaplardaki metinlerden kurtardı, kurtarmaya devam ediyor. Bilimsel devrimin en büyük keşfi ise cehaletimiz oldu. Dünya, Güneş sistemi ve evren hakkında hiçbir şey bilmediğimizin farkına vardık. Oysa kutsal kitaplar her şeyin kendilerinde olduğunu, metinlerine ve vahiylere bakarak her şeyi çözebileceğimizi söylüyordu. Söylüyordu ama yağmur duası ile kuraklığı ve susuzluğu önleyemiyor, insanların kötülüklerine karşı tanrının gazabı olarak yorumluyor, yorumlatıyordu.
Bilimsel devrimle birlikte cehaletimizin farkına varan insan toplulukları, bilim adamları, araştırma ekipleri sonu ilerlemeye çıkan, bilimsel yolları aydınlatan bilginin peşinde koşmaya başladı. Her yeni nesil bu yolda oldukça mesafe kaydetti. Yeni enerji kaynakları, hammaddeler, daha iyi makineler ve üretim yöntemleri geliştirdiler. İlk kez akıllı buhar makineleri, içten tam yanmalı motorlar, bilgisayarlar, akıllı telefonlar gibi icatlar yeni sanayi kolları oluşturdu. Nanoteknolojinin, genetik mühendisliğinin ve yapay zekânın üretimde devrim yaparak daha fazla üretip, daha fazla tüketmemizi sağladı.
Modernite ve Bilimsel devrim sonrasında gerçekleşen ’’ekonomik büyüme’’ insanları sonsuz saadet dönemine bir adım daha yaklaştırmıştır. Ekonomik büyüme devam ettikçe bilimsel araştırma kurumları ve ekiplerine ayrılan kaynaklar da artacaktır. Bilimsel devrimin öncülüğünde oluşturulacak araştırma ve geliştirme ekiplerince ‘’mutluluk ve ölümsüzlük’’ sorunlarına da belli ölçülerde çözüm üretildiğinde semavi dinlerin ahirette sunduklarını dünyada gerçekleştirilmiş olacaktır.
Ekonomik büyüme sonrasında gerçekleşecek olanlar semavi dinlerin kutsal kitaplarında vaat edilenlerden çok daha fazla olacaktır. Bu nedenle ‘’Yeni Küresel Din’’ ‘’ekonomik büyüme’’ olacak gibi…
Bilimsel devrim sonrası dünya pastasını büyütmek için gerekli hammadde, enerji ve bilgi serbest ekonomide zirveye ulaşmıştır. Ekonomik büyümenin itici motorları olmuştur. ‘’Daha fazlasına’’ iman etmek bireyleri, şirketleri ve hükümetleri, büyüme önünde engel olabilecek gelenekleri, sosyal adaleti koruma, ekolojik dengeyi gözetme gibi kavramaları görmezden gelmeye, kısaca her şeyi gözden çıkarmaya itiyor. İtiyor çünkü başta Amerika Birleşik Devletleri ve Çin olmak üzere bütün dünya devletleri ‘’ekonomik büyüme’’ peşinde. Üstelik bunlardan birinde ‘’Ekonomik büyüme’’ gerçekleşmediğinde, domino taşları gibi, hepsi yıkıma uğramakta ve iktidarlar devrilmektedir.
Hararı’nın Homo Deus kitabından esinlenerek kaleme aldığım bu yazıdan sonra kendi kendime sormam gerekiyor. ‘’daha fazlasına’’ iman etmek ve ne olursa olsun ‘’ekonomik büyüme’’ sonrasında kutsal kitaplarda vaat edilenden daha fazlasını sağlamaya çalışmak ‘’Yeni Küresel Din-Ekonomik Büyüme’’ mi olacak?