28 Ağustos 1951 Salı, Ceyhan…

Kerim dayımın sesini duydum, Bulgaristan’daki köyümüz Karagözlerdeydik sanki. Ne zaman bize gelse, henüz bebek sayılabilecek bir buçuk yaşındaki kardeşim Mustafa’yı anamla bırakıp, anamı biraz olsun rahatlatmak için, beni köyümüzün karşısındaki Sakar Balkan eteklerine götürürdü.

Yaz aylarında babam askerde olurdu çünkü. Bulgar yönetimi, ellerine silah vermek yerine, yaz aylarında kanal kazdırıyordu Türklere. Bu nedenle babam, 3 yıl askerlik yapmak zorunda kalmıştı.

Verimli topraklar üzerindeydi Karagözler Köyü. Evimizin penceresinden görülen, sık ormanlarla kaplı ve heybetli dağın Sakar Balkan olduğunu öğrenmiştim Kerim dayımdan. Üzerimize zimmetlenmiş olan bölgesinden kışlık odunumuzu getirirdi babam.

Dayım, ilgimi çekmek için, Sakar Balkanın içinde görülmeye değer mağaralar olduğu gibi, çıplak tepe denen zirvesine çıkıldığında, Gerlova Alçağı denen bütün ovayı rahatlıkla görebileceğimizi anlatmıştı. Yardımıyla, birlikte çıktığımız günlerden birinde, muhteşem bir seyir tepesi olduğunu görmüş ve sevmiştim.

Dağ florası olarak bilinen bitki çeşitliliği Sakar Balkanın bilim adamları ve çevreciler tarafından ilgi odağı olduğunu öğrenmiştim sonraki yıllarda. Sakar Balkanı benimsemiş, bize ait duygusuyla yaşamıştım.

Üzerimize zimmetlenmiş olan bölgesinden babam sorumluydu. Diğer bölgeler de Karagözlüler üzerine zimmetlenmiş olup, yangın ve talandan korunması sağlanmıştı. Dayım, üzerimize zimmetlenmiş olan bölgeye götürüyordu beni.

Dayımın sesini duyduğumda,  Sakar Balkanın bize zimmetlenmiş olan bölgenin eteklerindeydik. Önümde, 10-15 metre ilerde tırmanıyordu. Bir an için durdu, arkasına dönüp, nerede kaldın ha gayret yeğenim dercesine bana bakıyordu…

Tekrar tırmanmaya başladığında kaldırdığı ayağının altından kayan topraklardan bir kısmı gözüme kaçınca, dünyam karardı, etrafı göremez oldum.

-Dayı gözlerime toz doldu, göremiyorum. Bana yardım et…

Derken, nasıl olduysa anamın da sesini duydum. Anam da,

-Mehmet, Mustafa…Kalkın artık.

Diye sesleniyordu. Anamın ne işi var dı Sakar Balkan eteklerinde!

Gözlerimi biraz araladım ama sanki ortam karanlıktı. Bana mı öyle gelmişti? Üstelik Sakar Balkan eteklerinde değil, yataktaydım. Yanımda da kardeşim Mustafa yatıyordu. Neredeydim ben? Ceyhan pamuk tarlalarında olduğumu anladıktan sonra,

-Ana, ortalık karanlık daha, niye kalkalım ki.” Dedim. 

-Evladım güneş doğdu doğacak, hadi kalkın.

Tekrar gözlerimi açmaya çalıştım, aralandı ama acıyordu ve görmekte zorlanıyordum…

-Anacığım, gözlerim acıyor, göz kapaklarımı açmakta zorlanıyorum.

-Dur hele Mehmet…Göz kapaklarına  bakayım önce… Senin gözlerin yine çapaklanmış. Temizlemem gerekiyor. Kıpırdama, pamukla siliyorum gözlerini… Tamam, çapaklar temizlendi… Babanız pamuk toplamaya çoktan gitti. Biraz sonra ben de gideceğim. Mustafa’yı kaldır, yıkanıp ihtiyaçlarınızı giderdikten sonra siz de gelin.

Anam, beline doladığı çuvalıyla uzaklaşırken ben de, göz kapaklarımı açıp kapayarak görme açımı genişletip Mustafa’yı kaldırmaya gittim. Mızırdanarak  kalktı.

-Ben elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum, arkamdan gel.

Deyip, adeta koşar adım dere kenarına yürüdüm. Arkamdan, bana yetişmeye çalışarak koşar adım gelen 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ile  çabucak elimizi yüzümüzü yıkayıp, tuvalet ihtiyaçlarımızı da giderdik. 

Yıkandıktan sonra iyice açılmış olan gözlerimle Torosların zirvesine baktım. Torosların ardından, üzerindeki kümelenmiş bazı bulutlara kırmızı, turuncu, sarı renklerini göndererek, bütün ışıltısıyla gelmekteydi güneş. Pamuğunu toplamakta olduğumuz tarlanın üstüne gelmeden, torbalarımızı bellerimize dolayarak, girdik ”Beyaz Altın” pamuk tarlasına.

Ardımdan gelen Mustafa adeta kaybolmuştu fazla uzamış pamuk bitkileri arasında. Beni bekle abi diye sesleniyordu arkamdan. Bu arada, Rumeli Türküleri de söylenmeye başlamıştı genç kızlarımız ve onlara eşlik eden analarımız tarafından…

Yeni bir gün, yeni bir umuttu bizler için…

Elbistan köylerinde tökezlemiş, umudumuzu yitirmiş, yıkılmış ve delirmenin eşiğine gelmiştik adeta.

Çukurova’da  umutlarımız yeniden yeşermeye başlamıştı. Para biriktirmenin, yeşeren umutları canlandırmanın ve şaha kalkmanın zamanıydı.

Vız gelirdi gözlerimdeki çapaklanma… 

Share Button