İstanbul Yıldız Malta Köşkü
Malta Köşkü, Yıldız Sarayı’nın eklentilerinden biri olup, sarayın dış bahçesinde-Yıldız Korusu’nda yer almakta olup, 1870 yılında Sultan Abdülmecit’in buyruğu ile Saray Mimarı Sarkis Balyan’a yaptırılmıştır.
Av köşkü olarak yaptırılan köşkün taşlarının Malta’dan getirtilmiş olması, Malta Köşkü adının verilmesine neden olmuştur.
Sarı badanası ve beyaz sütunları ile çok güzel bir görüntüsü olan Malta Köşkü Neo-Barok tarzında yapılmış olup, çam ağaçlarının içindeki bahçeleri muhteşemdir. Yeşil çim bahçelerinin ön kısımları da sarılı morlu menekşeler ve şarap renkli ortancalarla süslenmiştir.
Malta Köşkü üç bölümlü olarak yapılmış. Cephenin orta bölümleri büyük, yan bölümleri ise daha küçüktür. İstanbul Boğazı’na bakan tarafta, ikinci katta balkonlar yer almaktadır. Balkonlardan Boğaziçinin görüntüsü rüya gibidir.
Çok büyük keyif aldığım ve beğendiğim Malta Köşkü’nü İstanbul’a kazandıran ve bir İstanbul aşığı olan Çelik Gülersoy ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nu da anmadan geçemeyeceğim.
İstanbul’un tarihi dokusunu bozmadan; turizmi geliştirmek, insanlara kültür ve sanat ortamı sunmak amacıyla yola çıkan Gülersoy ve ekibi 1979 yılında Malta Köşkü’nü yenileme çalışmalarını başlattı.
Aslına uygun olarak yenilenen ve İstanbul’a kazandırılan Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’nden sonra, Çamlıca Tepesi, Hıdiv Kasrı ve Emirgan Korusu’ndaki beyaz ve Sarı Köşkleri de İstanbul’a kazandırdılar.
2 Ağustos 2012 Perşembe, İstanbul…
Malta Köşkü’nü tanıyabilmek ve anlamak için, içinde bulunduğu Yıldız Korusunu tanımak gerekir. Yıldız Korusu günümüzde Yıldız Parkı olarak bilinmekte…1876-1909 yılları arasında 33 yıl Osmanlı İmparatorluğunu demir yumrukla yönetmiş olan Sultan II. Abdülhamit’in ana saray olarak kullandığı Yıldız Sarayının da içinde bulunduğu Yıldız Parkını ziyaret etmek üzere tüm hazırlıklarımı tamamladım.Yıldız Sarayının dış bahçesi durumunda olan Yıldız Parkı İstanbulluların önemli mesire yerlerinden biri haline gelmiş. Her yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi yapılmaktadır.
Yıldız Parkı içerisinde yer alan Çadır Köşkü, Kır Kahvesi ve Malta Köşkü hakkında araştırma yaparak yollara koyuldum. Gördüm ve anladım ki her iki köşk de Yıldız Sarayı dış bahçesi eklentisi olarak yapılmış. Çırağan Cadde’si üzerinde, Ortaköy’e doğru yaklaşık 500 metre yürüdükten sonra soldaki yola girince Yıldız Parkının giriş kapısını gördüm. Yolun sol tarafında Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü, sağ tarafında ise Küçük Mecidiye Camisi yer alıyordu.
Küçük Mecidiye Camisi
Büyük Mecidiye Camii, Ortaköy’deki kartpostallara konu olan deniz kıyısındaki camidir. Küçük Mecidiye Camisi Yıldız Parkı’nın girişinde olduğundan gözlerden uzak kalmış ve yeterli ilgiyi görmemiş. Çırağan Semti’nde yerleşim yeri bulunmadığı için yerleşik cemaati bulunmuyor. Bu nedenle, Küçük Mecidiye Camisi, halk arasında Misafir Camisi olarak anıldığı gibi, Teşrifiye Camisi olarak da anılıyor.
Her iki caminin de sponsoru ya da banisi Osmanlı Sultanı Abdülmecit’tir. Caminin avlusuna giriş kapısının sağ tarafındaki bir levhada, 1848 yılında yaptırıldığı ve banisinin de Abdülmecid Han olduğu yazılmaktadır. Daha önce yaptığım araştırmalara göre; Küçük Mecidiye Camii 1845 yılında, saray mimarlarından Garabet Amira Balyan ve Nigoğos Balyan’a yaptırılmış.
Tek minareli olan Küçük Mecidiye Camii Barok tarzında yapılmış. Rönasans Mimarisinin Roma adı olan Barok Mimarisinde abartılı süslemeler ve zenginlik göze çarpar. Ziyaretçilerini etkilemek ister, zenginlik ve güç gösterisi yapar. Cami avlusuna giriyorum. Avlunun zemini kocaman taşlarla kaplı olup, bir köşedeki set üstünde incir ve kestane ağaçları arasında birkaç mezar görülüyor. Camiye bütün olarak bakıldığında Geleneksel Osmanlı Mimarisi’nden farklı bir uygulama karşımıza çıkıyor. Özellikle minaresini dikkat çekici buluyorum. Şerefesini çevreleyen sütunlar ve taş oymalarının Arap camilerinden etkilenildiğini gösteriyor. Tarzı Barok olmasına karşın, Gotik ve Arap Mimarisi karışımı olduğu da söylenceler arasında. 400 m2 lik bir alan üzerine inşa edilmiş olan caminin, avlularıyla birlikte 1600 m2 lik bir alanı kapsadığı söylenmektedir.
Yıldız Korusu/Parkı
Küçük Mecidiye Camisi ve İlçe Emniyet Müdürlüğünü geçerek Yıldız Korusu’na giriyorum. Girer girmez Çadır Köşkü, Malta Köşkü, Kır Kahvesi ve Yıldız Şale (Müze) yazılarıyla karşılaşıyorum. Ancak, yönlendirme okları yok, rastgele bir yürüyüşle Malta Köşkü’ne ulaşmaya çalışacağım. Sonra da Çadır Köşkü’nü ziyaret etmek istiyorum. Nasılsa köşklerden birine ulaşırım diyerek, asırlık ağaçlar arasında yürümeye başlıyorum.400 yıllık ağaçlar ve oldukça dik bir yokuşu tırmanmak zorundayım.
Saray-müzeler pazartesi-Perşembe günleri kapalı. Bu gün de pazartesi olduğundan, Yıldız Sarayı’nı gezme şansım yok. Önümde oldukça uzun, mükemmel ve eğimli asfalt bir yol var. Tırmanmaya başlıyorum. Sağ tarafımdaki ormanlık arazide vadiler, tahta köprüler, patikalar ve göğe uzanmış asırlık ağaçlar var.Kentin boğucu trafik havasından bir anda kurtuluyorum.
Solumda ise çim tarhları içerisinde çam ağaçları yer alıyor. Emirgan Parkı’ndan daha büyük olan Yıldız Parkı arazisi Osmanlı Padişahlarının ilgisini 1600 yıllarının başlarında çekmiş. Bir söylenceye göre; Kazancıoğlu Bahçesi adını taşıyan ve Kazancıoğlu ailesinin mülkiyetinde olan bu bahçe, dönemin padişahı IV. Murat tarafından satın alınarak, kızı Kaya Sultan’a hediye edilmiştir.
Parkın asıl düzenlemesi de 18. yüzyılda, Lale devri dönemine girildiğinde yapılmış. Lale Devri’nde, Avrupa’da açılan elçilikler ve Avrupalıların İstanbul’daki elçilikleri nedeniyle karşılıklı kültür alış verişi hızlanmıştır. Avrupa ve İngiltere’deki kent parkları Osmanlının ilgisini çekmiş. Mısır Hıdivleri’nin düzenlediği Emirgan Korusu, Hıdiv Kasrının yer aldığı Çubuklu Korusu ile Beykoz Kasrı’da örnek alınmış. Osmanlı İmparatorluğunda, özellikle İstanbul’da Avrupalı motifler ve uygulamalar kendini göstermiştir.
Bu dönemde; Avusturya ve Fransa’nın İstanbul’da yaptırmış oldukları sefarethaneler ve köşkler de örnek alınmış ve onlara yaklaşılmaya çalışılmıştır. İstanbul Boğazı ve Haliç kıyılarında yaptırılmış olan kasırlar ve köşklerde bu etkileri görmek mümkündür. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Çubuklu Korusundaki Hıdiv Köşkü’dür.
Bütün bunları beynimde düzene sokmaya çalışırken, çevremdeki manzarayı çok hoş ve huzur verici buluyorum. Ancak hava oldukça sıcak ve nem oranı da fazla, beni zorlayacağa benziyor. Ağaçlar gökyüzüne doğru almış başını gitmiş. Esinti de yok. Yürümeye devam ediyor ve her nasılsa rastladığım bir gruba Malta Köşkü’ne nasıl gideceğimi soruyorum.
Yola devam edin, bulursunuz yanıtı üzerine de tırmanmayı sürdürüyorum. Derken, sol yamaçta bir yapı dikkatimi çekiyor ve o tarafa yöneliyorum. Malta Köşkü yerine Çadır Köşkü’ne ulaşıyorum. Çadır Köşkü ve çevresi ile ilgili fotoğrafları çektikten sonra Malta Köşkü’ne doğru yolculuğumu sürdürüyorum. Kır Kahvesi’ni geçerek, Şale Yıldız yoluna giriyorum. Sağda solda yeni evliler ve genç sevgililer vadilere dağılmış, tahta köprüler ve patikalarda ‘’O anı’’ ölümsüzleştirmek için fotoğraf çektiriyorlar. Yılan gibi kıvrılan yolun sonunda Malta Köşkü levhası karşıma çıkıyor da rahatlıyor ve fotoğraf makinemi hazırlıyorum.
Malta Köşkü
Malta Köşkü, Yıldız Sarayı’nın eklentilerinden biri olup, korudan ayrıldığı duvarın yakınında bulunuyor. Buraya giden yoldan düzlüğe çıkar çıkmaz, Malta Köşkü’nün ve çevresinin çok daha bakımlı olduğunu görüyorum. Bahçe yolu aydınlatmaları için sıkça kullanılan lambalar, modern tarzı ile meraklı gözleri üzerine topluyor.
Yolun etrafı çok güzel lambalar ile donatılmış. Çam ağaçlarının içindeki yeşil çim bahçelerinin ön kısımları da sarılı morlu menekşeler ve şarap renkli ortancalarla süslenmiş. Malta Köşkü 1870 yılında Sultan Abdülmecit’in buyruğu ile Saray Mimarı Sarkis Balyan tarafından yapılmış. Bir söylenceye göre, bir av köşkü olarak yapılan yapının taşlarının Malta’dan getirtilmiş olması, Malta Köşkü adının verilmesine neden olmuş. Sarı badanası ve beyaz sütunları ile çok güzel bir görüntüsü olan Malta Köşkü Neo-Barok tarzında yapılmış.
Paris’te önemli bir yere sahip olan Versay Sarayı Barok Mimarisinin en önemli uygulamalarından biridir. Elysee Sarayı ise Neo-Barok yapıyı temsil etmektedir. Fransa’da İkinci İmparatorluk döneminin Mimarisi olan bu uygulamada; dış cephede tuğla ya da taş kullanılırken, çatı uygulamaları dikkat çekicidir. Beşik ya da kırma çatının özel bir uygulaması olan mansart çatı sitilinde çatı arasını, konut ya da depo olarak kullanmak amacıyla yapılır. Malta Köşkü üç bölümlü olarak yapılmış. Cephenin orta bölümleri büyük, yan bölümleri ise daha küçüktür. İstanbul Boğazı’na bakan tarafta, ikinci katta balkonlar yer almaktadır. Ben, Boğaza bakan taraftan içeri girdim. Üst katlar kapalıydı. Özel toplantılar ya da nişan ve düğünler için hizmet veriyormuş. Ön bahçesindeki düzenleme muhteşemdi.
Boy atmış ağaçların engellemesine rağmen, İstanbul Boğazı’nın bir bölümü görüş ufkuma girmişti. İkinci kat balkonlarından İstanbul Boğazı’nın muhteşem ve masalımsı görüntüsünü izlemek mümkünmüş. Tekrar ön bahçeye iniyor ve İstanbul Boğazı’nı kısmen de olsa görebileceğim bir yere oturuyorum.Karnım da acıkmıştı ve menüde sunulanların fiyatları oldukça uygundu. Su böreği, yoğurt ve çay söylüyorum. Boğazı seyrederek ve su böreğinin tadına vararak yemeğimi yedikten sonra Malta Köşkü’nden ayrılıyorum.
Çok büyük keyif aldığım ve beğendiğim Malta Köşkü’nü İstanbul’a kazandıran ve bir İstanbul aşığı olan Çelik Gülersoy ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nu da anmadan geçemeyeceğim.İstanbul’un tarihi dokusunu bozmadan; turizmi geliştirmek, insanlara kültür ve sanat ortamı sunmak amacıyla yola çıkan Gülersoy ve ekibi 1979 yılında Malta Köşkü’nü yenileme çalışmalarını başlattı. Aslına uygun olarak yenilenen ve İstanbul’a kazandırılan Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’nden sonra, Çamlıca Tepesi, Hıdiv Kasrı ve Emirgan Korusu’ndaki beyaz ve Sarı Köşkleri de İstanbul’a kazandırdılar.
Türkiye Turing otomobil Kurumu’nun başarılı çalışmaları üzerine, 1982 yılında, diğer köşklerle birlikte Çadır Köşkü’nün de kullanım ve işletme hakkı, Turing Otomobil Kurumu’na verilmiş. Beltur’un kurulması üzerine de 1995 yılında, Turing Otomobil Kurumu’nun kullanım ve işletme hakkı sonlandırılarak ve bütünüyle yenilendikten sonra Beltur’a verilmiş. Beltur, Çadır Köşkü’nü lokanta olarak hizmete koymuştur. Ayrıca konuklarına çay ve içecek servisi de yapılmakta olup, fiyatları da oldukça uygundur.
Kaynaklar:
Yorumlar kapalı.