15 Aralık 1951 Cumartesi, Yeşilova Düziçi…
Pamuk hasadının yanı sıra yer fıstığı hasadının da sona ermesiyle birlikte, işsiz ve yurtsuz kalmıştık. Babamın yaptığı bir araştırma sonrasında, 1937 yılında gelen Balkan Muhacirleri arasında, doğduğum köy Karagözler’ den de gelenler olmuş Düziçi bölgesine. Bunlardan biri de rahmetli Durgud Dedemle kan bağı olan Ömer Dayı idi.
Bizleri Yeşilova’da ağırlayabileceklerini söylemesi üzerine kısa sürede toparlanmış, Ömer dayının traktörüne bağlı bir römorkörle Yeşilova’ya taşınmıştık. Köyde hatırı sayılır bir konumda olan Ömer dayının bizleri uzaktan akraba olarak tanıtmasıyla, diğer köylüler de bizlere kucak açmışlardı.
Başta Ömer Dayı olmak üzere, diğer köylüler tarafından da hayvan ahırlarından bazıları boşaltılarak bizlere tahsis edilmişti.
Oldukça becerikli olan, başta babam olmak üzere, aile reislerinin kısa zamanda düzenledikleri hayvan ahırlarından bozma evlerimiz bizlere saray gibi geldi. Geldi çünkü, aylardır ilk kez kapalı yerlerde yatıp uyuyacaktık.
Zamanla köyün içinde bulunduğu ovayı gezip, gördükten sonra köye neden Yeşilova dendiğini de anlamıştım. Üstelik Yeşilova biraz da Bulgaristan’daki köyümüzü andırıyordu. Yeşilova köylüleri eski gelenek ve göreneklerine bağlıydılar, manevi yönleri de kuvvetliydi. Sosyal yaşamları bize uygundu, köye çabuk uyum sağladık.
Çocukluk anılarımın unutulmazları arasında yer alan Osmaniye, yeryüzü yüzey şekillerinden birçoğunu bünyesinde toplamış ender yerlerden biriydi. Arazinin eğimi, güneyden itibaren, kuzeye ve doğuya doğru gittikçe yükseliyordu.
Batı kesimlerinde Adana ovasının düzlükleri yer alıyordu. Kuzeyinde zorlukla geçtiğimiz Amanos dağları (Gâvur dağları), kuzeybatı yönünde Toros dağları, doğusunda Dumanlı, Düldül ve Tırtıl dağları bulunuyordu. Ovalık arazileri en çok Merkez, Toprakkale, Kadirli ve Düziçi ilçelerinde bulunmaktaydı. Sevdiğimiz bir yer olmuştu Yeşilova Köyü ve sakinleri…
Meraklı ve öğrenme açlığı olan bir çocuk olduğumun farkına varan Ömer Dayı da çevre ile ilgili bilgiler veriyordu fırsat buldukça. Kendisine, pamuk tarlalarında bizimle birlikte mevsimlik işçi olarak çalışan üniversite öğrencisi Muzaffer Abi’den söz etmiş, onun gibi okullu olmak ve üniversiteye gitme hayali kurduğumu söyledim. Ömer Dayı hayallerime bayıldı, teşvik etti.
Amanos Dağlarının batı yamaçlarında yer alan köyle birlikte, köyün içinde yer aldığı Düziçi ovasında her yer yemyeşildi. Kuzeyinde Ceyhan Nehri, doğusunda Amanos Dağları ile Bahçe ilçesi, kuzeybatısında Kadirli, kuzeydoğusunda Maraş ilinin Andırın ilçesi, güneyinde Osmaniye ile çevriliydi.
Amanosların en yüksek tepesini oluşturan Düldül Dağı, Düziçi’nin kuzeyinde yer alan Ceyhan Nehri’nden itibaren, 180’m den başlayan ve 2246’m ye kadar ulaşan kısa mesafede büyük değişimler gösteriyordu. Düldül Dağının doğal ve beşeri özelliklerinden dolayı büyüklü küçüklü birçok mağara bulunmaktaydı. Deve Mağarası Kanyonu görülmeye değerdi.
Yükselti farkına bağlı olarak ortaya çıkan bitki çeşitliliği, temiz havası ve eşsiz manzarası Karagözler’ deki Sakar Balkan’ı andırmıştı bana. Bundan ötürü biraz daha fazla sevmiştim Yeşilova Köyü’nü.
Amanos Dağlarında, 1200 m yükseklikte, Dumanlı Yaylası yer almaktaydı. Düziçi merkezine 10 km uzaklıkta bulunan Dumanlı Yaylası, yaz mevsiminde yaylacılar ile sonbahar ve kış mevsimlerinde doğaseverler ve amatör fotoğrafçılar tarafından ziyaret edilerek, temiz havasının eşsiz doğasının tadını çıkardıkları güzel bir yayla olarak biliniyordu.
Çoğunluğunu gürgen ağaçlarının oluşturduğu yeşilin her tonunun bulunduğu Dumanlı Yaylasında, sonbahar mevsiminin gelmesiyle, ağaçların yaprakları önce kızıl tonlara sonrada sarı tonlara bürünerek görsel şölen oluşturmaktaydı. Her yıl Kasım ayında ziyaretçilerini ağırlayan yaylada yürüyüş parkurları ile doğaseverler ve fotoğrafçılar harika manzaranın görselliğini ve kamp yapmanın huzurunu yaşamaktaydılar.
Öyle söylemişti Ömer Dayı…