
21 Mart 1962 Çarşamba, Çapa…
Bugün Müzik Semineri arkadaşlarımla birlikte, Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nda, Atatürk’ün çok sevdiği Rumeli Türküsü ‘’Manastır’’ seslendirilecek. Hepimiz heyecanlıyız. Yaklaşık bir aydır Müzik Semineri öğrencileri çok sesli korosu olarak Manastır Türküsü ‘nü hazırladık. Çok sesli koro için 1959 yılında Müzik Öğretmenimiz Ekrem Zeki Ün tarafından bestelenmişti.
Ekrem Zeki öğretmenimiz şubat ayının ikinci haftasında Manastır Türküsü ve çok sesli müzik konusunda bizleri aydınlatma yolunu seçti. Neden çok sesli Müzik? Sorusunu iyi anlamamız gerekir ki demokrasi kavramını da anlayabilelim. Diyen öğretmenimiz açıklamalarını sürdürmüştü.
Batı müziğinin belirgin niteliği çok sesliliktir çünkü Batı Toplumu da çok seslidir. Değişik insan sesleri, değişik enstrümanlar, bir orkestranın bünyesinde bütünleşir. Değişik yollardan gelen sesler, çok sesli müziğin birimleri, genel bir amaçta buluşur.
Farklılık ve çeşitlilik zenginliktir. Enstrümanlar ve bireyler kendi içinde bağımsızdır ama daha zengin bir bütüne varmaya, orkestra eseri olmaya gereksinim duyarlar.
Değişik sesler ve farklı notalar farklı enstrümanlarda bir orkestra şefinin, bir yönetmenin çabasıyla uyuma kavuşur, zenginleşir. Enstrümanlar ve kullanıcıları bir takım oyunu içinde bulunduklarını asla unutmazlar. Takımın uyumu içindeki farklılıklar muhteşem bir zenginlik yaratır.
Toplumlar da öyledir. Demokrasi de bir takım oyunu ‘dur. Farklı görüş, düşünce, etnik köken ve inanış birlikte, uyum içinde çalışarak zenginlik yaratırlar. Ulu önder Atatürk bunun farkına varmıştı. Çok sesli müziği teşvik etmiş ve devlet politikası haline getirmişti.
Orkestra şefinin, takım kaptanı ‘nın çok sesliliği bastırmadan orkestrayı yönetmesi gerekiyordu. Siyasi liderler de bunu yapmalıydı. Köy Enstitülerinde bu uyum sağlanabildiği için başarı sağlanmıştı.
Değişik sesleri bastıran bir orkestra şefi, iyi bir yönetici değildir. Onun işlevi ve görevi, bu sesleri uyuma kavuşturmaktır. Siyasi liderler de bunu yapmalıdır. Çok sesli müzik eğitimi, aynı zamanda senkronizasyonu da öğretir.
Müzikle uygarlık arasındaki sıkı ilişkiyi; yaşam biçimini belirleyen değişmez, vazgeçilmez kurallardan biri olarak saymak gerekir.
Bizdeki liderleri tek sesli müzik alışkanlığı ile, bir orkestra şefinden çok elinde def’le fasıl idare eden birileri olarak görmeye başladık. Bu durum Cumhuriyetin bunca yıllık uygarlık çabalarını görmezlikten gelmektir. Siyasi liderler çok sesli müzik kültürlerini gözden geçirmeli, çok sesli müzik etkinliklerine katılacak zaman ayırmalıdırlar.
Manastır Türküsü, Mustafa Kemal’in en sevdiği Rumeli türkülerinden biridir. Bilindiği üzere Mustafa Kemal Selanikli ’dir. Ayrıca Makedonya – Manastır’da, Harb Okulunda okumuştur. Manastır avlusundaki havuz ve çeşmesinin anıları Mustafa Kemal için derindir.
Manastırın ortasında var bir havuz
Canım havuz
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız
Manastır’ın ortasında var bir çeşme
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepsi de seçme
Biz çalar oynarız
Bu yurdun kızları hepsi de seçme
Biz çalar oynarız
Millî Mücadele yıllarında Ankara Tren Garı’nın yönetim binasını karargâh olarak kullanan Mustafa Kemal’in yanına üvey amcasının kızı Fikriye gelir. Fikriye Mustafa Kemal’e aşıktır. Bu iki katlı soğuk taş yapıyı sıcacık bir yuvaya dönüştürür. Yorgun düşen ve hastalanan Mustafa Kemal’e günlerce bakar.
Yönetim binasından piyano sesleri yükselmektedir. Fikriye Hanım hünerli parmaklarıyla paşasına çok sevdiği manastırın ortasında var bir havuz türküsünü sıkça çalmaktadır gönlü ferahlasın diye.
O fikriye hanım ki Mustafa Kemal’in yanında bir gölge gibi yaşayıp bir sır gibi ölen genç bir kadındır. Özet olarak Manastır Türküsü bir platonik aşk hikayesidir aynı zamanda.
Çok sesli müzikle uygarlık arasındaki sıkı bağları özenle anlatan Ekrem Zeki Ün ilk hafta koro şefi olarak bizi çalıştırdı. Ardından Kadir Karkın arkadaşımızı koro şefi olarak görevlendirmişti. Manastır Türküsü ve Fikriye Hanımın romantik aşk hikayesi hepimizi etkilemişti. Kadir arkadaşımızın yönetiminde iyi bir uyum sağlamış ve öğretmenimiz tarafından da beğenilmiştik.
İstanbul Radyo evindeki konserimiz de oldukça başarılı geçti. Bu olumlu gelişmeden sonra Kadir Karkın arkadaşımız, benim de içinde bulunduğum bir oda orkestrası oluşturdu…