5 Kasım 1955 Cumartesi, Mersin…

Kuvayi Milliye İlkokulu’na başlayalı yaklaşık 6 hafta olmuş…

Zaman nasıl da çabuk geçiyor. Bu süre içinde okulu ve öğretmenlerimizi tanıdık. Sınıfımızdaki öğrencilerin bir bölümü zaten Göçmen barakalarından arkadaşımızdı. Uyum konusunda zorluk çekmedik.

Anam hala Mersin Devlet Hastanesinde tedavi görüyor. Hastane, evimize okulumuzdan daha yakın, sıkça ziyaretine gidiyoruz. Nenem anamın yokluğunu hissettirmemeye çalışıyor.

Bazı sabahlar bize kahvaltı hazırlamış oluyor. Biz de ona satamadığımız, elimizde kalan simitlerden veriyoruz kahvaltılık olarak. Babam henüz sürekli bir iş bulabilmiş değil. Günübirlik işçi statüsünde…

Babamızdan harçlık isteyip, zora sokmamak için simit satışlarımız devam ediyor. Tanyerinde fırından aldığımız simitleri saat 07,30’a kadar satmaya çalışıyoruz.

Saat 07,30’da eve gelip, satamadığımız simitleri okul sonrasına bırakıyoruz. Simit, peynir ve çay üçlüsüyle kahvaltımızı yapıyor, önlüklerimizi giyerek okula gidiyoruz.

Öğretmenlerimiz harika…

Derslerimiz zevkli geçiyor. Sınıfımızdaki öğrencilerin büyük çoğunluğu öğrenme sevdalısı. Bunun farkına varan öğretmenlerimiz de öğretme sevdalısı.   

Derslerin sona ermesiyle eve geliyor, karnımızı doyuruyor ve öncelikle ödevlerimizi yapıyoruz. Ödevlerimiz bittikten sonra da sabah satamadığımız simitlere odaklanıyoruz. 

Üzerlerini nemli bir tülbentle örttüğümüz  simitler taze gibi oluyor. Satmak üzere Yoğurt Pazarı ve çevresine gidiyoruz. Hala satamadıklarımız olursa ertesi sabah kahvaltısında simit, peynir, çay üçlüsü yapıyoruz.

Ödevlerimizi günü gününe yaptığımız için, Cumartesi Pazar günleri bol zamanımız oluyor.

Simit satışlarından sonra kalan zamanlarımızda Mersin Halk Kütüphanesi’ne gidiyorum. Derslerimizle ilgili kaynaklar varsa, önce onları gözden geçiriyorum. Yoksa, ben daha çok Jules Verne gibi yazarların bilim kurgu kitaplarını okuyorum.

Aya Seyahat, Deniz altında yirmi bin fersah, Bir Milli Piyango Bileti gibi kitaplar hoşuma gidiyor. Ufkum genişliyor. Hayallere dalıyorum. Bilgi edinme hırsım artıyor.

Özellikle Pazar günleri, sabah simitlerimizi sattıktan sonra arkadaşlarımızla sahile iniyor, denize giriyoruz. Yüzmeyi öğrendik bu arada. Bazen de yürüyüş yapıyoruz. Müftü deresi ve ötesine kadar gittiğimiz zamanlar oluyor.

Sosyal Bilgiler derslerinden öğrendiklerimize göre, Mersin Türkiye’nin en uzun kumsallarına ve en güzel koylarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Kıyılarının toplam uzunluğu yaklaşık 320 km olan Mersin kıyılarının 108 kilometresi ise doğal kum plajlarından oluşuyor.

1955’li yıllarda Mersin sahili alabildiğine bakir ve kilometrelerce uzanan tertemiz kumsalları var.

Bazen bu tertemiz kumsallarda oturup hayaller kuruyorum, kuruyoruz. Jules Verne’inin ‘’Deniz altında yirmi bin fersah’’ adlı kitabı hayallerimde canlanıyor, alıp götürüyor beni denizin engin derinliklerine.

Denizin derinliklerinde bambaşka bir dünya sarıp, sarmalıyor beni. Kendimi özgür ve mutlu hissediyorum.

Hayallerimden ayrıldığımda ise ‘’Hayat güzel be Akıncı’’ diyorum kendi kendime…

                                                                           

Share Button