İstanbul Boğaziçi Turu 3
Eminönü’nden hareket eden vapurumuz, sırasıyla, boğazın iki yakasına konuşlanmış birbirinden güzel semtlerin ve yalıların yakınından geçerek görsel bir şölene tanık olmamızı sağladı. Galata Köprüsünü arkamızda bırakarak, ağır ağır FSM köprüsüne doğru ilerlerken; sol tarafımızda İstanbul’un en eski yerleşim birimlerinden biri ve bir dönem Cenevizlilerin Kolonisi olan Galata Kulesi ve eteklerindeki Karaköy ve rıhtımı vardı.
Sağ tarafımızda ise dünyanın en güzel manzaralarından birini oluşturan tarihi yarım adadaki Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi ve Sultanahmet Camisinden oluşan İstanbul Siluetini geride bırakmış, Haremle Üsküdar arasındaki ufukta yer alan Kız Kulesini de görmüştük.Avrupa yakasına paralel olarak hareket eden vapurumuz; Kabataş, Dolmabahçe Sarayı, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, bebek ve Rumeli Hisarından sonra, ikinci köprü ayağına kadar getirmişti.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün Anadolu ayağının sağ tarafında görülen, kırmızı renkli ve üç sıradan oluşan yalı; İstanbul’un en güzel ve boğazda en çok fotoğrafı çekilen ”Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı”dır.Abdülmecit’in hekimbaşılığını yapan Salih Efendi; iki oda ve bir sofa olarak aldığı yapıyı genişletmiştir.Kuzey kısmını selamlık, güney kısmının da haremlik olacak şekilde düzenletmiştir. Günümüze ulaşabilen bölümü ise yalnızca haremlik bölümüdür. Ölümünden sonra varisleri tarafından satılan yapı yıkılarak yerine modern bir yalı yapılmıştır.Sünnet ve düğün gibi çok özel davetlere kapısını açan pahalı bir organizasyon uygulaması vardır. Boğaz kıyıları, günümüzdeki ederleri milyon dolarla ölçülen yalılarla doludur. Yalılar, Boğaz turu yapanlara da göz ziyafeti çekerler.
Hekimbaşı yalısından sonra karşımıza çıkan, köprü ayağının sağında yer alan ve yenilenmekte olan yalı, Amcazade Hüseyin Paşa yalısıdır. Boğaz içinde, günümüze ulaşmış en eski tarihli yalı olup, 1697 yılında yapılmış olduğunu öğreniyoruz. Haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan yalı, Hüseyin Paşa tarafından, sayfiye yeri olarak kullanılmış. Günümüze ulaşabilen bölümü, selamlık dairesinin divanhanesidir. Arkasından itilmiş de denize düşmek üzereyken, deniz tarafındaki kenarlarından kazıklarla desteklenmiş gibi görünen yalı, boğazın en pahalı yalılarından biridir.
Boğazın Anadolu yakasına birer inci gibi dizilen yalıları seyrederek, Anadolu Hisarına geliyoruz. 14. yüzyılda, Sultan I. Beyazıt’ın, boğazın en dar yerinde yaptırdığı kalenin adlandırıldığı semt Anadolu Hisarıdır. Göksu deresiyle İstanbul Boğazı arasındaki arazide, kireç ve şist katmanlarından oluşan tepenin üzerindedir. Çembersi bir alan üzerine yapılmış. Anadolu Hisarı kalesinin;doğu-batı eksenindeki çapı 65 metre, güney-kuzey eksenindeki çapı 80 metredir. Dış surlarının kalınlığı 2 metre ile 5 metre arasında değişir. Surların üzerine, silindir şeklinde üç kule yapılmıştır.
Anadolu Hisarını geçince, Sabancı Öğretmen Evi karşımıza çıkıyor.Daha önce Anadoluhisarı Özel Eğitim İlkokulu olarak hizmet vermekte olan bina 1988 yılında Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla Sabancı Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu’na dönüştürülmüş. Yenilenmiş ve çok amaçlı hale getirilmiş. Sabancı Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu, öğretmenlerin topluca eğitim, seminer, toplantı yapabilecekleri, sosyal ve kültürel yaşantılarını geliştirecekleri, çevre halkı ve öğrencilerin de sosyal açılardan yararlanabilecekleri niteliklere sahiptir.Merkezde öğretmenler için sempozyumlar ve geliştirme kursları düzenlenmekte ve bu amaçlar için kullanılmak üzere toplantı ve sergi salonları bulunmaktadır.
Sabancı Öğretmenevinin sağ tarafında Boğaziçinin mücevherlerinden biri, Küçüksu Kasrı kendini gösterir. Boğaziçi’nin bu şirin yöresindeki Küçüksu Kasrı’nın, yerleşim tarihi Bizans Dönemine kadar gider. Osmanlılar Döneminde de ilgi çeken Küçüksu, IV. Murad’ın çok sevdiği has bahçelerden biri olup, “Kandil Bahçesi”adıyla bilinmektedir.Sultan Abdülmecid Dönemi, özellikle saray ve kasır mimarlığında batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Osmanlı döneminde, İstanbul’da inşa edilen kasırlar, saraylardan sonra, dönemin en görkemli mimari yapılarından sayılıyor. Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında uygulattığı yenilikleri, Küçüksu Kasrı’nda da uygulatmış, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır.1857 yılında hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır.1994 yılında kapsamlı ve çağdaş bir restorasyon gören Küçüksu Kasrı,günümüzde bir müze-saray işlevi kazanmış olup, halkın ziyaretine açık tutulmaktadır.
Küçüksu Kasrı’nın sağ tarafında, Cemile Sultan Korusu’nun eteklerinde yer alan Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa yalısı, ”Kıbrıslı Yalısı”olarak bilinmektedir.Üç değişik sultana sadrazamlık yapmış olan Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa önemli bir devlet adamıydı. Eski Küçüksu plajının hemen yanında yer alan, 64 metrelik bir rıhtıma sahip olan yalı, 1840’tan beri aynı ailenin mülkiyetinde. Iraklı Kral Faysal ve Şair Yahya Kemal yalıda kalmış isimlerden bazıları. Kandilli’deki Cemile Sultan Korusu’nun kısa tarihçesine bakalım. II. Abdülhamit, 1876 da tahta çıktığında, Kandilli iskelesinin yanındaki ”Sahil Sarayı”nı eşyasıyla birlikte, kardeşi Cemile Sultan adına satın almış.1914 yılında Cemile Sultanın ölmesi ve vergilerin ağırlığı nedeniyle, Sahil sarayı yıkılmış.Koru içindeki üç katlı ve 27 odalı köşk de bir yangında yok olunca, koru kendi haline terk edilmiş,virane bir hale gelmiş. İstanbul Ticaret Odası tarafından satın alınan koru,İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler adı altında canlandırılmış. Kurumakta olan yüzlerce ağaç kurtarılmış, 2000 yeni ağaç dikilmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Korunun eteklerinde Kont Ostrorog yalısı göz kamaştırmaktadır…Bebek’le Rumeli Hisan’nın arasındaki o sahil yolundan bakıldığında uzansanız tutabilecek kadar yakın ve büyük duruyor. Soldan saymaya başlarsanız İsmail Paşa, Abud… Sağdan sayarsanız Çolakoğlu, Taşçıyan yalıları… Tam ortasında ise o: Eskilerin Ostrorog yalısı… Şimdinin Rahmi Koç yalısı…Polonya doğumlu olan Kont Ostrorog, Osmanlı’nın hukuk danışmanı olarak görev yapmıştır. Arkasını verdiği rengarenk bitki örtüsü, yüksek taş bahçesi, dev sütunları, aslanları, kırmızı aşı boyası, içinde sürülen hayatı ve Boğaz’a vurduğu damgası sayesinde ise istanbul’un belki de en ünlü yalısı…
Vapurumuz, Kandilli İskelesi önünden geçerken, servis edilen sıcak çayımızı da yudumlamaya başlamıştık keyifle.Kandilli İskelesi Şirketi Hayriye zamanında yapılmış, 1916 yılında yanmış ve tekrar yenilenmiş. İskeleye Liberya bandıralı bir gemi 1978 yılında çarpmış ve iskeleyi yıkmış. Bundan sonra üçüncü kez betonarme üzerine ahşap kaplamalı olarak yenilenmiş. Bu nedenle orijinal durumundan kısmen de olsa uzaklaşmış. Bu iskelenin de Mimar Kemalettin Bey tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Kandilli İskelesi de sırtını Cemile Sultan Korusuna dayamıştır. Kandilli, İstanbul’un Üsküdar ilçesinin kuzeyinde, Boğaziçi kıyısında bir semt olup,Cemile Sultan Korusu nedeniyle, yeşil alanı boldur. Anadolu Hisarı ile Vaniköy arasında, sahil boyunca uzanan birçok yalısı vardır.Kıbrıslı yalısı,Abud yalısı, Kont Ostrorog Yalısı,Hadi Semi Yalısı,Edip Efendi Yalısı bunlardan bazılarıdır.
Kandilli tepesinde 1986 yılında yanan Kandilli Kız Lisesi’nin kalıntıları bulunur. Bina Abdülaziz’in kız kardeşi Adile Sultan’ın özel sarayı olarak yapılmış. Kandilli’nin iç tarafları restore edilen ahşap binalarıyla eski İstanbul mahallesi havasını hissettirir. Semtte bir Rum, bir de Ermeni kilisesi bulunur. Kuleli Askeri Lisesiyle Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul’un en güzel manzaralarına sahip iki okuldur.Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığı zaman Kuleli’nin bulunduğu yerde (Paspas Korusu) namı ile anılan bir koru ve içerisinde bir manastır ile bir kule bulunuyormuş.Yavuz Sultan Selim devrinde bu manastır, yeniçerilere kışla olarak verilmiş Mahmut II döneminde, süvari askerleri için Nikola ve Tanaş adında olan bu kışla Kuleli Askeri Lilisesi’nin ilk yapısı olmuş.Abdulmecit devrinde kışla yanında yerine,yarı kargir olarak yenisi inşa edilmiş.İki tarafına da kuleler yapıldığından kışlaya bu tarihten itibaren Kuleli Kışlası denilmeye başlanmış.
Yorumlar kapalı.