Hümanizmin alt yapısını, yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans oluşturmuştur.

Hümanizm, Kozmik inanıştan bilimsel inanışa geçişi sağlayan insan merkezli felsefi bir akım olarak kabul ediliyor.

Her şeye hâkim ve tanrının yeryüzündeki tartışmasız temsilcisi olan Papa ve Kilisenin 14. Yüzyılda gücünü hem ekonomik hem de düşünsel olarak kaybetmeye başlamasıyla filizlenen Rönesans 16. Yüzyıl başlarında güç kazanmıştır.

İlk kez İtalya’da filizlenmiş ve Floransa Hümanizmin beşiği olmuştur.

İtalya’da öne çıkan Rönesans’ın gündeme getirdiği en önemli konu Kozmik inancı reddetmesi, göklerden inen tanrıların yerine insanı yerleştirmesidir.

Doğaldır ki olgunlaşan Rönesans’ın ardılı olan Hümanizm akımı da ilk önce İtalya’da ortaya çıktı.

Giderek İspanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde kendine uygun ortamlar buldu.

Türkiye’de ise ancak cumhuriyet döneminde Hümanist fikirler filizlenmeye başlamıştır.

Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol gibi sanatçılar eserlerinde hümanizmi tanıtmaya çalışmışlardır.

Hümanizmin Avrupa’daki önemli temsilcileri, Dante, Baccacio, Villon, Montaigne, Cervantes, Shakespeare gibi sanatçılardır.

Kozmik inancın reddedilmesiyle doğan boşluk ‘’etik bilgi’’ yöntemiyle dolduruldu.

Modern dünyanın bu yeni dini Hümanizm, uyumlu ve bütünlüklü bir dünya görüşü ortaya koydu.

Kutsal kitaplardaki bütün öğretileri insanın kendi içinde hissetmesini sağladı, sağlama yoluna gitti.

Cennet kavramını içimizde yaşatmanın yolunu açtı.

İçimizde cehennemi yaşamamak için;

Ayrıştırmadan,

Ötekileştirme’ den,

Öfke ’den uzak

Durmanın yolu yordamı arandı.

Ne var ki Hümanizm de tıpkı Hristiyanlık ve İslam’da olduğu gibi, büyüyüp yayıldıkça birbiriyle çelişen mezheplere bölündü.

19. ve 20. Yüzyıllarda Hümanizm hızla toplumsal destek ve siyasi güç kazandıkça, birbirinden tamamen farklı iki önemli yan ürün verdi.

*Sosyalist ve komünist hareketleri kanatları altına alan ‘’Sosyalist Hümanizm’’

*En ünlü destekçisi Naziler olan ‘’Evrimsel Hümanizm’’…

Bu yan ürünlerle beraber Hümanizm üç kola ayrıldı.

1)‘’Liberal Hümanizm’’ ya da sadece ‘’Liberalizm’’ olarak adlandırılan Hümanizmin Ortodoks Kolu,

2) Sosyalist ve Komünist hareketleri kanatları altına alan Hümanizmin Sosyalist kolu,

3) En büyük destekçisi Naziler olan Hümanizmin Evrimsel Kolu ya da ‘’Evrimsel Hümanizm.

1914-1989 yılları arasında üç hümanist mezhep kanlı bir Hümanist Din savaşına tutuştu.

Başlangıçta Sosyalist Hümanizm ile Komünist Hümanizm liberalizme yenilgi üzerine yenilgi tattırdılar.

20. Yüzyılın ilk on yılında liberaller için her şey yolundaydı.

Bireyler özgürlüklerini diledikleri gibi yaşayarak kendilerini ifade ettikleri müddetçe, dünyanın eşi benzeri görülmemiş bir barış ve refah döneminin keyfinin sürüleceğini düşünüyorlardı.

Ne var ki 1914 yılının Noel’ine gelindiğinde, liberaller bombaların gürültüsüyle dona kaldılar.

Sonraki yıllarda da Liberalizm;

Hem sağ hem de sol kanadın çapraz ateşi altında kalacaktı.

Sağ kanatta Evrimsel Hümanizmi savunan Naziler, sol kanatta ise Sosyalist Hümanizmi savunan Sovyetler Birliği vardı.

Özellikle İkinci Dünya Savaşında, en büyük destekçisi Hitler olan Evrimsel Hümanizmin sonu gelirken,

25 milyon Sovyet vatandaşı, yarım milyon İngiliz ve yarım milyon Amerikan vatandaşı hayatını kaybetmişti.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin tarihten silinmesiyle birlikte Liberalizm dünyaya egemen oldu.

Share Button