11 Mayıs 1951 Cuma , Elbistan…

Salı günü Edirne Muhacirhanesi’nden geldiğimiz Maraş’ta geçici çadırlarda konaklamış, Maraş Toprak iskan Müdürlüğü yetkilileri tarafından ihtiyaçlarımız karşılanmıştı.

Dün öğleden sonra muhacir kağıtlarımızla birlikte dağıtım yapıldığımız köyleri gösteren belgeler de verilmişti…

Elbistan köylerine, birer aile olarak, dağıtım yapılmıştı. Halil Kurtuldu ailesi Elbistan Karahasanuşağı Köyü’ne gönderiliyordu. Halil dedem, Fatma ninem, Cemile teyzem, dayılarım Hüseyin, Kerim, Yusuf ve Mustafa ile birlikte biz üç kardeşi de kattığımızda 8 kişilik bir aile olmuştuk.

İnce hastalık teşhisi konulan anam hastaneye yatırılmış, babam da refakatçi olarak kalmıştı. Anamın iki ay sürecek bir tedavi dönemi olacaktı. Kardeşlerimden 2 yaşındaki Şaban bu ayrılığa nasıl dayanacaktı, dayanabilecek miydi?

Bu şekilde bir dağıtım hiç iyi olmamıştı. 600 yıllık topraklarımızdan koparıldığımız gibi şimdi de Karagözlüler birbirinden koparılıyordu. Bu şekildeki bir dağıtım bütün aileleri çaresiz ve perişan bırakmıştı. Yapılan itiraz ve yalvar yakarışları yetkililer, köylerin birbirine yakın olduğunu söyleyerek, geçiştirmişlerdi.

Çaresiz, umutsuz ve gurbetlik duygumuzun alabildiğine kabardığı bir gündü.  Ne var ki çıkmıştık bir kere Bulgaristan’dan…

Bugün, sabahın erken saatlerinde, bize tahsis edilen bir yük kamyonu ve külüstür bir otobüsle, Elbistan’a ulaştırılmak üzere yolcu edildik. Maraş’tan ayrılırken, Maraş Göksun arasındaki yol için uyarıldık ayrıca. İyi ki uyarılmışız, sürprizlerle karşılaşmamış olduk.

*****

Doğa koşullarının beklenmedik derecede zorlaştırdığı, aşılması oldukça güç derin vadiler, karşılıklı gelen iki aracın birbirini geçemeyeceği dar yollarda başladı yolculuğumuz. Maraş-Göksun arası şimdiye kadar sürücülerin karşılaştığı en zorlu yol olarak tanımlanmıştı.

Yol güzergâhı coğrafi yapı olarak çok kötüydü. Bu yüzden yöre köylüleri Göksun ile Maraş arasındaki bu sarp dağlara “Şeytan dağları”, bu dağlardaki yola da “Felâket yolu” adını vermişlerdi. Şeytan dağları dediklerinin, Amanoslar’ın bir parçası olan Nurhak Dağları olduğunu öğrenecektim sonraki yıllarda.

Maraş Göksun arasındaki dağları aşmakta kullanılan eski yol dik yamaçlı, çok sayıda keskin dönüşlerinin yanı sıra dar ve düşük standartlardaki durumuyla sürücülere çok zor anlar yaşattı. “Akdeniz’in Sibirya’sı” olarak adlandırılan Göksun İlçesi’ne ulaşıldığında sürücülerimiz rahat bir nefes aldı.

Coğrafi olarak Maraş’ın 80 km kuzeyinde olmasına rağmen Amanos dağlarının geçit vermez yapısından ötürü Maraş Elbistan yolu 140 kilometrenin üzerine çıktı. Kâbus gibi 5 saatlik bir yolculuktan sonra, dağlar arasına sıkışmış, Elbistan’a ulaştık.

*****

Bin bir zorlukla ulaştığımız Elbistan, denizden yaklaşık 1200 metre yükseklikte olan bir havzada kurulmuştu. Havzanın etrafı, yüksekliği yer yer 2000-3000 metreyi geçen dağlarla çevrilmişti.

İlçenin en geniş ovası, kendi adıyla anılan Elbistan ovasıydı. Elbistan Ovasının yer aldığı bu havza 3000 metreye varan yüksek dağlarla çevrilmiş olup, geçilmesi çok zordu. Derin ve uzun geçitler ve boğazlarla kapalıydı.

Havzanın Batı ucunun yüksekliği zaman zaman 2.500 metreyi geçen Binboğa dağlan ile sınırlanmıştı. Diğer taraftan güney kısmında 3050 metre yüksekliğinde Berit ve 3090 metre yüksekliğinde Nurhak dağı havzanın en yüksek noktalarını oluşturuyordu.

Bizim yolculuğumuzda, Gâvur Dağı olarak anılan aslında Nurhak Dağlarıydı. Gâvur dağlarını zorlukla aşarak ulaştığımız Elbistan hakkında ilginç bilgiler edinmiştim Maraş’ta…

Elbistan 13. Yüzyılda Dulkadiroğluları Devletinin merkeziymiş.

Anadolu Beylikleri ‘nden biri olan Dulkadiroğluları 1298-1522 yılları arasında Anadolu’nun güneyinde, Elbistan merkez olmak üzere kurulmuş. Bir Türkmen Devleti olan Dulkadiroğluları Oğuzların Bozok kolundan olup, ilk reisleri de Zeyneddin Karaca Bey’miş.

Bazı tarihçilere göre Antik Ablasta, zamanla Elbistan adına evrilmiş. Köken bilim, Ablasta adının ‘’gür su akıntısı’’ ya da ‘’su geçidi akıntısı’’ olabileceğini söylemektedir.

Gerçekten de Elbistan’ın içinden Ceyhan’ın başlangıç kollarından biri, Söğütlü Çayı geçmekteydi.

Yıllar sonra, yörenin demografik yapısını değiştirmek amacıyla Balkan Muhacirlerinin gönderildiğini öğrenmiştim.

Geçmişte Alevilerin Saklı Payitahtı olan Elbistanlılar da bunun farkında oldukları için, kızılbaşlar olarak da bilinen, aleviler dışında yapılacak iskanlara pek sıcak bakmamışlardı, bakmadılar da…

Share Button