29 Eylül 1961 Cuma, Çapa…
Bu gün ilk iki saatimiz resim seminerinde bulunan arkadaşlarımızla ortak olan resim öğretmenimiz Selahattin Taran’ındı. Resim seminerinde bulunan Halit Armutlu, Şekip Oğuz, Lütfiye Oğuz, Ali Özocak, İbrahim Demirel, Gülay Medetgil, Betül Öztop, Erol ve adını anımsayamadığım diğer üç arkadaşımız daha önce tanışmışlardı öğretmenimizle. Müzik seminerinde bulunan bizler ilk kez tanışacaktık.
Müzik öğretmenlerimiz Ekrem Zeki Ün ve Halil Bedii Yönetken ’de olduğu gibi asıl adı Selahattin Hüsnü Taran olan öğretmenimiz de bizden önce yerini almıştı resim atölyesinde. Sınıfımızın tamamı yerleştikten sonra ‘’Günaydın çocuklar, güzel sanatların önemli kollarından biri olan resimle haşır neşir olmaya hazır mısınız?’’ Dedikten sonra ‘’ Sanat yaşama gülümseyebilmektir. Yaşama gülümseyebilmek de sanattır. Öyledir çünkü gülümseyen birine ne kadar güzel, ne kadar çekici, tıpkı bir sanat eseri gibi…’’ Denmesinin nedeni budur. Sabahları karşılaştığınız herkese gülümseyerek Günaydın demekle Sanat yaşamınızı başlatmış olursunuz.’’ Demişti. Taran öğretmenimin bu tanımlaması kulağıma, kulağımdan hiç çıkmayan bir çift küpe olmuştu. Olmuştu çünkü tanıdık ve bildik olsun olmasın, bana bakan karşılaştığım herkese ‘’Günaydın’’ demekteyim hala…
Sanatı yaşatan insandı Selahattin Taran. Onun içindir ki ‘’ Sizlere salt resim değil, sanatın her alanında sanatla iç içe olmanızı, sanatın yaşamamıza olağanüstü bir katkı sağlayacağını da anlatmaya çalışacağım.’’ Demişti. Müzik, resim ve heykeltıraşlık gibi sanat dallarının Türk halkının yaşamına önemli katkılar sağlayacağını her toplantıda sürekli vurgulayan Genç Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten etkilenmiş ve O’nun yolunda yürüyenlerden biri olmuştu Selahattin Taran…
Atatürk; 1924 yılından itibaren devlet bursuyla Avrupa’ya gönderip, yetişmelerini sağladığı bütün ressamlardan Genç Cumhuriyeti ve devrimlerini resmetmelerini istemişti. Atatürk’ün yaşadığı dönemlerde Türk ressamları yurdun dört bir yanına gitmişler, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşunu betimleyen yeni eserler meydana getirmişlerdi. Bu eserler Ankara’da “İnkılap Sergisi” adı altında sergilenmişti. “Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimleri” konulu sergi Ankara’da Atatürk’ün katılımı ile açılmıştı.
Türkiye’de heykel ve anıt dikilmesine başlanması da, Atatürk’ün getirdiği yeniliklerden biriydi. Büyük Önder’in bu yönlendirmeleri sonucunda Türkiye’de resim ve heykel sanatları önemli ölçüde gelişme kaydetmişti. Türk milletinin sanatsal geçmişine de sahip çıkan Atatürk, 1937 yılında Resim ve Heykel Müzesi’ni açarak, cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemin sanatsal ürünlerini aynı çatı altında bir araya getirmişti.
Ankara Resim-Heykel Müzesi’nin açılmasıyla millî birliğin sanat alanına yansıması hedefine ulaşılmıştı. Bu hedefler doğrultusunda çalışanlardan biri de ben oldum, olmaya da devam ediyorum. Demişti Selahattin Taran öğretmenimiz.
Selahattin Taran yalnız öğretmen değil, kimin için sanat yaptığını bilen bir ressamdı. 1918 yılında doğmuş olan Selahattin Taran, 1942’de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümünü bitirmişti. 1957- 1958 yılları arasında bir süre İlköğretim resim müfettişliği de yapan Taran, 1958’de Gazi Eğitim Enstitüsü öğretmenliğine getirilmişti. 1960’da İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri öğretmenliğine atanmıştı. İyi ki atanmıştı… Selahattin Taran ve diğer sanatçı öğretmenlerimiz sayesinde hayata bir ölçüde de olsa sanatçı gözüyle bakmaya başlamıştık.
Selahattin Taran’ın yetiştirdiği öğrencilerinden öğretmenliği sürdürenlerin yanı sıra müzik ve yazın sanatında yoğunlaşanlar oldu. Resim dalında yoğunlaşıp, ürünler verenler ülkemizin tanınmış sanatçıları ve sanat eğitimcileri oldular. Öğrencilerinden bazıları Habib Aydoğdu, Gülsün Erbil, Hatice Gülmez, Sebahat Hasırcıoğlu, Hilmi Özbay, Hasan Pekmezci, Şükran Pekmezci, Zeki Şahin, Sabahattin Şen, Abdurrahman Kaplan, Mustafa Ayaz, İbrahim Demirel, Muharrem Pire ve diğerleri.
İnternette yaptığım uzun araştırmalarda pek fazla bilgi bulamadığım Selahattin Hüsnü Taran ünlü reklamcı Ali Taran’ın babasıdır.