Modernizm ve Modern Dünya Kozmik inancı ve kutsal metinleri reddetti. Tanrıları gökyüzünden yere indirdi ve insanları gökyüzüne çıkardı. Dünya ve evreni anlamlı kıldığına inanılan tanrıları, Azrail’i, melekleri, perileri, şeytanı, cennet ve cehennemi gökyüzünde aramaktan vazgeçti. Anlamın kaynağını kendi içinde, kendi benliğinde ve hassasiyetlerinde buldu.
‘’Anlamın ve otoritenin kaynağı göklerden insan duygularına kaydıkça tüm evrenin doğası da değişmeye başladı. Dışarıdaki evren, yani şimdiye dek inandığımız ve yaşamın anlamı olan tanrılar, ilham perileri ve hortlaklarla dolu olan bu alan bir anda boşaldı. Daha önce önemsiz olan içsel ve ilkel duygularımızı kuşatan alanımız ölçülemeyecek kadar derin bir zenginlikle dolup, taştı.
Melekler ve şeytanlar ormanlarda ve çöllerde dolaşmakta olan varlıklar olmaktan çıkıp, kendi varlığımızın iç kuvvetlerine dönüştü. Cennet ve cehennem bulutların üzerinde ya da volkanların derinliklerinde yer alan mekânlar olmaktan uzaklaşıp, içimizdeki zihinsel durumlar olarak yorumlandı.
Öfkeyle oturup kalkan ve kalbinde nefreti hissedenler cehennemi, düşmanlarını affeden, kabahatleri yüzünden tövbe eden, zenginliğini yoksulla paylaşansa cennetin sonsuz mutluluğunu yaşamaya başladı.’’ (Hararı-Home Deus)
Alman filozof, modern kültür eleştirmeni, şair, ahlak, felsefe ve bilim üzerine eleştirel yazılar yazan Friedrich Wilhelm Nietzsche, eleştirilerinde Tanrı’nın ölümünü ilan ettiğinde, bunu anlatmaya çalışıyordu. Modern Dünyada, özellikle batıda Tanrı, kimilerinin kabul, kimilerinin reddettiği soyut bir fikre dönüşmüştü. Bilgi ve Bilim izlenmesi gereken tek yoldu.
Ortaçağ Avrupa’sında bilginin temel formülü ‘’kutsal metinler ve mantık’’ üzerine kurulmuştu. Filozoflar, din adamları, rahipler ve insanlar önemli bir soruyu yanıtlamak istediklerinde başvuracakları tek kaynak kutsal metinlerdi. Günümüzde de şeriatla yönetilen ve adında İslam Cumhuriyeti olan devletlerde, tek olmasa bile, temel başvuru kaynağı Kuran’dır. Bu devletlerde Dünya ve evrenle ilgili bütün bilgilerin kutsal kaynaklarda olduğuna inanılır ve iddia edilir.
Ortaçağ’da Dünya’nın şeklini belirlemek isteyen âlimler uygun göndermeler bulabilmek için onlarca yıl İncil’i karıştırdılar. İncil: Eyüp 38:13 başlıklı bölümde ‘’yeryüzünün uçlarını tutsun, oradaki kötüler silkinip atılsın diye…’’ göndermesini bulanlar dünyanın düz olması gerektiğini ilan etmişlerdi. Bu yorum ve sonuçlara itiraz eden bazı âlimler de İncil: 40:22 başlıklı bölümündeki ‘’Gökkubbe’nin üzerinde oturan RAB’dır.’’ Beyanını dünyanın yuvarlak olduğuna kanıt göstermişlerdir.
Bilimsel Devrim ve Modernite, bilginin temel formülünü ‘’Ampirik veriler ve Matematik’’üzerine bina eder. Bir soruyu yanıtlamak isteyen filozoflar ya da insanlar, kutsal metinlere bakmak yerine, önce Ampirik verileri toplarlar. Sonra da matematiksel araçları kullanarak bu verileri çözümlerler. İstatistikler adını verdiğimiz uygulamalarla ”Mutluluk”, ”Yoksulluk sınırı”, ”Ülkenin büyüme rakamları”, ”Kredi notu” gibi yüzlerce sonuca ulaşabilir ve etkili sonuçlar alınabilir.
Bilimsel devrimin ortaya koyduğu ‘’bilginin formülü’’ astronomi, fizik, kimya, biyoloji, tıp ve daha birçok disiplinde beklenmedik atılımların yolunu açtı. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, internet, Nanoteknoloji, yapay zekâ ve diğerleri gibi atılımlar ekonomik büyümeyi sağlayan kaynakların artmasını sağladı. Ekonomik büyüme de bilgi ve bilime aktarılan kaynakların artmasını sağladı.
Ne var ki ‘’bilimsel bilgi’’ sonuçları, gelenekler, değerler ve anlamlı bir yaşamla ilgili sorulara yanıt veremiyordu. Ortaçağ âlimleri öldürme ve hırsızlıkla ilgili soruları yanıtlarken kutsal metinlerden yararlanıyor, kesinlikle yanlış olduğunu söyleyerek cehennemin yolunu gösteriyorlardı. İnsan hayatının da tek amacının tanrıya ve kutsal kitapların önerilerine uymak olduğunu, uyulduğu takdirde cennetin yolunda olacaklarını öğütlüyordu.
Hiçbir matematiksel sonuç bu tür sorulara yanıt veremez. Yanıtsız kalan bu tür soruların olduğu insan toplulukları da ayakta kalamaz. Kalamaz çünkü esnek işbirliği olanakları yok olur.
‘’Ampirik veriler ve Matematik’’ üzerine inşa edilen bilginin aksayan yönleri başlangıçta, Ortaçağ formülleriyle yeni bilimsel formülleri birlikte kullanılarak çözüldü. Evreni tanımak, gezegenlere ve yıldızlara araçlar göndermek, hastalıkları tedavi etmek için Ampirik veriler toplayıp, matematiksel çözümler yapılıyordu. Boşanma, kürtaj, eşcinsellik, öldürme ve hırsızlık gibi konularda sıkıntıya düşüldüğünde ise kutsal metinlere başvuruluyordu.
Hümanizm şahane bir çözümle sahaya indi. Tanrıları göklerden indiren insanların kendilerine güveni arttıkça, ‘’etik bilgiye’’ ulaşmak için yeni bir formül oluşturdular. Uzun yıllarda edindiğimiz deneyimler sonrası ortaya çıkan hassasiyetlerin oluşturduğu etik bilgi…
En basitinden, diğer insanların duygularına değer veren, yerlere çöp ve sigara izmariti atmayan, acıma ve yardım duygusu olan, evsiz barksızlarla ilgilenebilen hassasiyetler…
Etik bilgi=Deneyimler(sonrası)Hassasiyetler