20 Eylül 1958 Cumartesi, İvriz…

Çarşamba ve Perşembe günleri yapılan sözlü sınavlarda başarılı olup, İvriz Öğretmen Okulu ailesine katıldım.

İvriz Ailesinin bir bireyi olarak sorumluluğum da artmıştı. Artmıştı çünkü okul yönetimi ve yönetimin yardımcıları nöbetçi öğrenciler tarafından yüklendiğimiz sorumluluklar sürekli hatırlatılmıştı.

İlk dikkatimi çeken uygulamalardan biri ‘’Nöbetçi Öğrenci’’ uygulamasıydı. ‘’Nöbetçi Öğrenci’’ adı altında eski öğrencilere sorumluluklarıyla birlikte yetki de verilmişti. Okul idaresinin en büyük yardımcılarıydı.

Yatakhanelerden sorumlu nöbetçi öğrencilerin yanı sıra idareden, yemekhaneden, fırından, müzikhaneden, revirden ve daha birçok daldan sorumlu ve yetkili öğrenciler vardı. 

Nöbetçi öğretmenlerin bulunmadığı yerlerde nöbetçi öğrencilerin sözleri geçerliydi.  Uyarılarına uyulmak zorundaydı.

İvriz Ailesi’ne katıldıktan sonra sınıflarımız ve sürekli yatacağımız yerler belirlendi. 1A sınıfı öğrencisi olmuştum. Sıra yatacağımız yerlere gelmişti.

Yatakhanelerde görevli nöbetçi öğrencilerinden biri tarafından uyuyacağımız yatakhaneye götürüldük gruplar halinde.

Yatakhanelerimiz 40-50 kişinin yatabileceği, altlı üstlü ranzalarla düzenlenmişti. Bir bakıma askeri koğuşları andırıyordu. Sırasıyla, yatacağımız yataklar belirlendi. Benim yatağım, pencere kenarındaki ranzalardan birinin üstü oldu.

Diğer arkadaşlarda olduğu gibi, ranza üzerindeki yatak zimmetime geçirildi.

Yataklar bütün öğrencilere zimmetlendikten sonra görevli nöbetçi öğrenciler tarafından ambara götürüldük. İmza karşılığında yastık, yorgan, yatak çarşafı ve yastık kılıflarını aldık. Onlar da üzerimize zimmetlendi.

Yatakhanelerden ayrı koğuşlardan biri de tahta bavullarımız için ayrılmıştı. Bavularımızdan pijamalarımızı aldıktan sonra, bavulhaneye götürüp bıraktık.

Yatakhaneleri oluşturan binalar, küçük bir ana girişin olduğu, iki taraflı kocaman koğuşlar halindeydi.

İki koğuş arasında küçük bir ana girişin karşısında lavabolarla, girişin solunda tuvaletler vardı. Yatakhane olarak kullanılan koğuşların girişi ise, küçük ana girişlerin sağında ve solundaydı. Batı ve doğu yönlerinde olmak üzere…

Yatakhanemize komşu koğuşların giriş duvarlarına yapılan raflara tahta bavullarımızı yerleştirdik. Bütün varlığımız raflara yerleştirdiğimiz tahta bavullarımız içinde bulunuyordu.

Bazı arkadaşlarımızın anaları tarafından yolluk olarak koydukları peynir, tereyağı, meyve gibi yiyecekler de bavullarda saklanırdı. Bozulmazlardı ortam serin olduğundan.

O yıllarda yatakhaneler ve diğer binalarda kalorifer sisteminden vazgeçtim, soba bile yoktu. Yangın çıkar düşüncesiyle yatakhaneler ve yemekhaneye sobalar kurulmamıştı. Her zaman serin olurlardı.

Özellikle çok kalabalık olan yatakhanelerde temizlik kuralları titizlikle uygulanıyordu. Nöbetçi öğrenci tarafından uyarılmıştık. 

Sağlık açısından ayak temizliği önemliydi. Ayakların kokusuna izin verilemezdi. Ayaklarımız ve çoraplarımız yıkanmadan yatağa girilmeyecekti. 

İlk gece yatağa girmeden önce ayaklarımızı yıkadık ama terlik/takunyamız yoktu. Ayakkabılarımıza basarak yataklarımıza geldik. En kısa zamanda tahta takunyalar edinmeliydik. Isı yalıtımı mükemmel olan tahta takunyalar beton zeminin soğuğundan bizi koruyacaktı. Öyle de yaptık, Pazar günü kantinden takunya aldık.

İlk günümüz oldukça yoğun geçti. Yataklar düzenlendi, yorgan ve yastık kılıfları geçirildi. Ardından gelen gecemiz biraz yalnızlık biraz da şaşkınlık duygusuyla geçti.

Yenecektik bu tür duyguları. Onlarca yıl sürecek ve unutulmayacak arkadaşlıklar edinecektik zamanla.

Ardından Ailemi düşündüm. Babam Misli ’ye ulaşmış mıydı, Mersin’e ne zaman dönecekti, anamla kardeşim yaz aylarını nasıl geçirecekti?

Sorularımın yanı sıra, asıl ben geceyi nasıl geçecektim? 

Share Button