Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Ankara’nın ilk müzesinin öyküsü 1921 yılına uzanmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün merkezde bir Eti Müzesi kurulması fikriyle, ülkenin dört bir yanından Hitit eserleri toplanmaya başlanmıştır. Dönemin Kültür Müdürü Galip Bey, Ankara Kalesi’nin Akkale Burcu, Agustus Mabedi ile Roma Hamamı’nı müzeye dönüştürerek ilk adımı atmıştır.

Akkale’nin sınırlı alanı yetmeyince, Ankara Kalesi yakınlarındaki âtıl durumdaki Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın restorasyonuna başlanmıştır. 1938 yılında başlayan restorasyon 1968’te tamamlanmıştır. Binaların onarımı devam ederken, 1943 yılında onarımı biten bedestenin orta mekânı ziyarete açılmıştır.

Ankara’daki Anadolu medeniyetleri Müzesi kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer almaktadır. Güneşin doğduğu yer anlamına da gelen Anatolia, Anadolu dünyadaki ilk ve tek açık hava müzesidir.

Yıllarca yabancılar tarafından yağmalanmış olan bu müzeden kurtarabildiklerimizin büyük bir bölümü Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir. Anadolu açık hava müzesinden kurtarabildiğimiz arkeolojik eserler, Paleolotik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.

Müzede sergilenenleri gördükten sonra üzerinde yaşadığımız Anadolu’nun zengin tarihi bizler hem şaşırtacak hem de onurlandıracaktır. Ayrıca, üzerinde yaşadığımız toprakların arkeolojik tarihini, kısmen de olsa, öğrenmiş olacağız.

Eski Batı kaynaklarında Anadolu Yarımadasının adı Küçük Asya olarak geçer. Ayrıca uzun yüzyıllar birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle Bin Tanrı İli ismini de almıştır.

Yeryüzünün en eski yerleşkelerinden bazıları Cilalı Taş Devri’nde Anadolu’da kurulmuştur. Çatalhöyük, Çayönü, Nevali Çori, Hacılar, Göbekli Tepe ve Mersin’deki Yumuktepe yerleşkeleri Cilalı Taş Devri’nden kalmadır.

Truva yerleşkesi de Cilalı Taş Devri’nde kurulmuş ve Demir Çağı’na doğru uzanmıştır. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma, Selçuklu, Moğol İmparatorluğu ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

Yüzlerce dil ve lehçeyi barındıran Anadolu Yarımadası, Hristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir. Kapadokya’daki yer altı şehirleri bunun kanıtlarından biridir.

11. yüzyıldan itibaren Türkler tarafından iskân edilmiş ve yönetilmiştir. Özellikle 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu’ya akın etmiştir. Bundan sonra da Türklerin ve Türküm diyenlerin yurdu olmuştur.

 

Ankara panoramik

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Ankara’daki Anadolu medeniyetleri Müzesi’ni geçmiş yıllarda gezmiş ve hayran kalmıştım. Bu kez Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni daha yakından tanımak ve tanıtmak amacı ile harekete geçtim. Kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Bu sergilenmeyi gördükten sonra üzerinde yaşadığım Anadolu’nun zengin tarihi beni hem şaşırttı, hem de onurlandırdı. Üzerinde yaşadığım toprakların arkeolojik ve etnografya yönünden tarihini, kısmen de olsa, öğrenmeye karar verdim. Öncelikle ”Neden Anadolu” sorusuna yanıt aradım. Gördüm ki, Eski Batı kaynaklarında Anadolu Yarımadasının adı Küçük Asya olarak geçmektedir.

8 Kasım 2011 Salı, Ankara…

Küçük Asya olarak da adlandırılan Anadolu  yüzyıllar boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle Bin Tanrı İli ismini de almıştır. Ancak bu kullanımlar günümüzde eskimiş olup daha çok tarihi anlatımlarda yer alır. Günümüzde bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bulunmaktadır. Başkenti Ankara’dırAnadolu, Asya ve Avrupa’nın birleşim noktasında bulunmakta ve iki kıta arasında köprü görevini üstlenmektedir. Stratejik konumu nedeniyle olağanüstü ilgi görmüş ve tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyetin beşiği olmuştur.

Yeryüzünün en eski yerleşkelerinden bazıları Cilalı Taş Devrinde Anadolu’da kurulmuştur. Çatalhöyük, Çayönü, Nevali Çori, Hacılar, Göbekli Tepe ve Mersin’deki Yumuktepe yerleşkeleri Cilalı Taş Devrinden kalmadır. Truva yerleşkesi de Cilalı Taş Devrinde kurulmuş ve Demir Çağı’na doğru uzanmıştır. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma, Selçuklu, Moğol İmparatorluğu ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

Truva yerleşkesi yüzlerce dil ve lehçeyi barındırır. Anadolu Yarımadası, Hristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir Anadolu. İlk kilise Hatay’da bir kayaya oyulmuştur Hz. İsa ve havarileri tarafından. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu Türkler tarafından iskân edilmiş ve yönetilmiştir. Özellikle 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu’ya akın etmiştir.  Ancak İslamiyet’ten önce de Anadolu ve Balkanlarda Türkler vardır. 

Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Ziyaretçilerine de geçmişe doğru keyifli bir yolculuk yaptırmaktadır. Yontma ya da Eski Taş Çağı olarak da adlandırılan Paleolitik Çağ’dan, günümüze kadar gelen bütün çağları anlatan bir müzenin koleksiyonlarını anlatabilmenin zorlukları ortadadır. Yazmaya başlamam oldukça zor oldu.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni ikinci ve üçüncü kez gezme fırsatını bulduğumda, müze bahçesinin girişinde ve sol yamaçtaki bir tanıtım yazısı hemen dikkatimi çekti.  1997 yılında, 38 müze arasındaki değerlendirmede, ‘’Anadolu Medeniyetleri Müzesi’’ne ‘’Avrupa’da Yılın Müzesi’’ unvanı verilmişti. Bu konudaki izlenimlerimi ve müzedeki arkeolojik eserleri kronolojik bir sıra ile yazmalıydım.İlk fırsatta müzeyi tekrar ziyaret ettim. Ortamın elverdiği ölçüde fotoğraf çekip bilgilendirme yazılarını okudum ve fotoğraf çektim.Fotoğrafları ve bilgilendirme yazılarını düzene soktuktan sonra yazım aşamasına geldim. Nereden ve nasıl başlayacağım konusunda bir hayli düşündüm. Müzeyi birkaç kez daha ziyaret etmem gerektiğine karar verdim. Bu nedenle, uzunca bir zaman dilimini araştırma yapmaya ayırdım ve notlarımı tekrar gözden geçirmek zorunda kaldım.

Müzenin kısa tarihçesi

Anadolu Medeniyetleri Müzesi; Ankara Kalesi’nin dış duvarının güney-doğusundaki Atpazarı olarak adlandırılan semtte, iki Osmanlı yapısında yer almaktadır. Bu yapılardan biri Mahmut Paşa bedesteni, diğeri Kurşunlu Han’dır. Mahmut Paşa Bedesteni’nin, 1464-1471 yılları arasında, Fatih dönemi baş vezirlerinden Mahmut paşa tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Klasik tipte bir yapı planı olan bedesten, ortasında 10 kubbe ile örtülü kapalı bir mekândır. 

Ankara

Ankara’da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında Ankara Kalesi’nin Akkale olarak isimlendirilen burcunda kurulmuştur. Bu müzenin yanı sıra Augustus Mabedi ile Roma Hamamı için de eser toplanmıştır. Atatürk’ün telkinleriyle merkezde bir “Eti Müzesi” kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanınca geniş mekânlara sahip bir müze binası gerekli görülmüştür. O zamanki Kültür Müdürü Hamit Zübeyr Koşay tarafından, devrin Milli Eğitim Bakanı Saffet Ankan’a müze binası için mektup yazılmıştır. Terk edilmiş ve bakımsız halde bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Hanın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiştir. Bu öneri kabul edilerek, 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir yenileme çalışması başlatılmıştır. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekânın büyük bir kısmının onarımı 1940 yılında bitirilmiştir. 

Ankara

Müzedeki Eserler, Alman Arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış, 1943 yılında binaların onarımı devam ederken, orta bölüm ziyarete açılmıştır. 1948 yılında Müze İdaresi Akkaleyi depo olarak bırakıp, Kurşunlu Hanın onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir. Kubbeli mekânın çevresindeki arastanın yenileme ve teşhir projeleri Anıtlar Yüksek Mimarı İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştır. Beş dükkân orijinal halde bırakılmış, dükkân aralarındaki bölmeler kaldırılmış ve böylece, teşhir için geniş bir çevre koridoru elde edilmiştir. Müze yapısı 1968 yılında son şeklini almıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuar ve iş atölyeleri yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, Anadolu Arkeolojisi, Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar Osmanlı devrinin bu tarihi mekânlarında, Mahmut Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Han’da, kronolojik bir sırayla sergilenmekte.

Ben de kronolojik sırayı  izleyerek, sonraki yazılarıma Paleolitik Çağ ile başlayacağım.

Ankara

Kaynaklar:

1)   http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr

2)    tr.wikipedia.org/

3)   Müzedeki bilgilendirme yazıları

Share Button
2366 cevaplar

Yorumlar kapalı.