Edirne Sarayiçi’nde Osmanlı Sarayları

Anadoluyu Avrupa’ya birleştiren Trakya Yarımadasındaki Edirne’nin konumu nedeni ile zengin bir Kültür tarihi vardır. Edirne ve çevresinde yapılan kazılar, yöredeki ilk yerleşimlerin Neolitik Çağ sonunda başladığını göstermektedir. Yörenin, bilinen en eski halkı Traklar olup, Trakya Yarımadasının adının kaynağıdırlar. Traklar’ı Makedonyalılar ve Romalılar izlemiştir. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi sonrasında Edirne, Bizans İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır. Uzun süren Bizans egemenliğinden sonra yöre Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Edirne’nin Avrupa’ya yakınlığı, Edirne kültürünü büyük ölçüde etkilemiştir. Avrupa Kültürü baskın çıkmaktadır.

Edirne, Osmanlı Devleti tarafından alınmasından önce, Bizans İmparatorluğu’na bağlı küçük bir kent idi. ‘’Kaleiçi’’denilen bir bölgeden ibaret olan Edirne, Balkanlara ulaşabilmek ve egemenlik kurabilmek için stratejik öneme sahipti. Murad Hüdavendigar olarak bilinen Osmanlının üçüncü padişahı I. Murat Edirne’nin askeri önemini kavramıştı.

Eski Saray (Saray-ı Atik)

1361 yılında Edirne’yi fethederek, Osmanlının İkinci Başkenti yapmıştır. Eski Saray olarak bilinen Saray-ı Atik, 1365 yılında I. Murat tarafından kale dışında yaptırılmıştır. Kesin olarak bilinmemekle birlikte, yerinin Selimiye Camii yakınında, Kavak meydanında olduğu sanılmaktadır. I. Murad’dan sonra tahta geçen I. Beyazıt ya da Yıldırım Beyazıt daha çok Osmanlının birinci başkenti olan Bursa’da bulunmuştur.

Bursa’da, İslam Mimarisini sonsuza kadar yaşatacak camiler, külliyeler ve medreseler yaptırmıştır.  1402 yılında Ankara Savaşı’nda yenilmesi ve Timurlenk’e esir düşmesi üzerine oğulları arasında Fetret devri olarak bilinen şehzadeler savaşı başladı. Fetret Savaş’ı sırasında Edirne’de, Osmanlının Rumeli bölgesinde padişahlık yapmış olan Şehzade Musa Çelebi, Eski Sarayı büyütmüş ve yüksek duvarlarla çevirtmiştir.

Ancak, Musa Çelebi’nin padişahlığı 1413 yılına kadar sürmüştür. Kardeşi Çelebi Mehmed’e yenilmiş ve öldürülmüştür. Fetret Devri’ndeki şehzadeler savaşından galip çıkan ve Çelebi Mehmed olarak bilinen I. Mehmed, Osmanlının beşinci padişahı olmuştur. Osmanlıdaki birliği sağlayarak, Osmanlının yeniden doğuşunu sağlamıştır. Çelebi Mehmed 1413 yılından 1421 yılına kadar Edirne’yi başkent olarak kullandı.

Kardeşlerinden Musa Çelebi tarafından geliştirilen Eski Saray’da kaldı. Osmanlı Padişahlık Sarayının bünyesi ve idari biçimi onun uygulamalarına dayanmaktadır. Osmanlı Devlet’ inde “harem” asıl adıyla “Dar-üs-saade” yüzyıllar boyu merak konusu olmuştur. Sarayın haremine odalıklar ve cariyeler alınması, ak ve kara hadımlara saray idaresinin verilmesi bu dönemde başlar. İslam hukukunda hadımlık yasaklandığından, gayrı Müslim savaş esirlerinden sağlanıyordu.

Kara ağaların geldiği 1582 yılına kadar ak hadımlar kızlar ağası olarak görev yapmışlardır. Asli görevleri, padişahın mabeyn ve harem dairelerini korumaktı. Yine bu dönemde saraya kilerci, odabaşı, haznedar ve kapı ağası görevlerinin ilk uygulaması, iç oğlanlara takke ve elbise giydirilmesi Sultan Mehmet Çelebi döneminde başlatılmıştır.

Yeni Saray (Saray-ı Cedid-i Amire)

1421 yılında Sultan Çelebi Mehmed’in ölümü üzerine tahta geçen ve Osmanlının altıncı padişahı olan II. Murad Başkent Edirne’de en çok oturan padişahtır. Fiziki gelişim açısından Sultan II. Murat dönemi, Edirne için en verimli yıllar olarak kabul edilir. Onun zamanında kent hızla gelişti. Yeni Saray olarak da adlandırılan Saray-ı Cedid-i Amire Tunca Adasını da içine alacak şekilde, Tunca nehri kıyısında tasarlanmıştır.  II. Murad zamanında başlandı ancak saraya esas karakterini kazandıran Fatih Sultan Mehmed. Diğer padişahlar döneminde de saraya ek yapılar kazandırıldı. Gezginlerin notlarından sarayın nüfusunun 15 bin olduğu anlaşılıyor. Yavuz Sultan Selim tarafından getirtilen kutsal emanetler bir dönem burada korundu. Hazine Dairesi, haremi,meydanları, hasbahçesi ve arz odası ile çok özel bir saraydır Edirne Sarayı. 

Başlangıçta bir kasır olarak tasarlanmış olan saray, Fatih Sultan Mehmet zamanında genişletilmiş ve Saray-ı Cedid-i Amire adını almıştır. Osmanlı sarayları arasında, Topkapı Sarayı’ndan sonra yapılmış olan en büyük saraydır. Fatih Sultan Mehmed ya da II. Mehmed döneminde Bab-ı Hümayun, Alay Meydanı, Babussade, Arz Odası, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı, Harem ve Enderun gibi bölümler eklenmiştir.

Eski kaynaklara göre Yeni Saray’da; Alay meydanı, Divan Meydanı, Enderun Meydanı, Kum Meydanı ve Valide Taşlığı Meydanı olmak üzere beş büyük meydana sahipti. Bunlardan Alay Meydanı sarayın en büyük meydanıydı. İlk kez bu meydanda, Alay Meydanında, padişah tarafından ulufe dağıtımı yapılmış ve sonraki yıllarda gösterişli bir merasim halini almıştır.

Bu nedenle, halk arasında, Edirne Sarayı’ndaki Alay Meydanı Kese Meydanı olarak da anılmıştır. Yeniçerilerin üç aylık maaşları olan ulufenin dağıtımı sırasında ortaya çıkan manzara Osmanlı İmparatorluğu için de önemli bir propaganda aracı olmuştur. Sonraki yıllarda bu törenler Divan Meydanında yapılmaya başlamıştır. Sayıları on binleri aşan yeniçerinin tören kıyafetleriyle, nizami bir şekilde boy gösterdiği Divan Avlusu’nda, ilk önce askerlere yemek dağıtılması, daha sonra da hazineden çıkarılan para keseleriyle maaşların ödenmesi, imparatorluğun en gösterişli törenlerinden biriydi.  

Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğunu ziyaret eden elçiler ekseriyetle bu törenin gerçekleştiği günlerde sarayda kabul edilirdi. Edirne’deki Yeni  sarayın Alay Meydanı’nın güneyinde, kalıntıları günümüze kadar ulaşmış olan Matbah-ı Amire vardı. Osmanlı saray mutfaklarının genel adı, ‘Matbah-ı Amire’dir. Enderun ve Harem’de yaşayanlarla, iş için saraya gelenlere, konuklara ve ulufe günlerinde de kapıkule askerlerine bu mutfaklardan yemek verilirdi.

Geleneksel düzene II. Mehmed ya da Fatih döneminde kavuşan Matbah-ı Amire, sarayın en kalabalık kadrolu birimlerinden biriydi. Sarayın Kum Meydanı’nda bulunan Arz Odasının duvarları Fatih Sultan Mehmet zamanında çinilerle kaplanmıştır. Buraya Fatih Sultan Mehmet zamanında Cihannüma Kasrı ile Kum Kasrı yaptırılmıştır. Sarayın Divan Meydanı, Alay Meydanı’nın kuzeyinde bulunuyordu.

Divan Kapısından ya da Baltacılar Kapısından girilen bu meydanda Dar-üs saadet Ağası, Başkapı Gulamı ve Harem ağalarının daireleri yer alıyordu.  Valide Sultan Taşlığı olarak anılan meydanın çevresi bir veya iki katlı yapılarla çevrilmişti. Bunlar birbirlerine merdivenli dehlizler, küçük kapılar ve dar yollarla bağlanmıştı. Buradaki her daire kendi başına ayrı bir plan düzeni içerisinde idi.

Ayrıca burada Kadın Efendiler, Şehzadeler, Sultan IV. Mehmed, Sultan II. Ahmet, Hasekiler daireleri, Sultan Süleyman Sofası, yatak hamamı, Valide Sultan Dairesi, Hastalar Koğuşu gibi yapılar da yer alıyordu. Edirne Sarayı İstanbul’da daha sonra yapılmış olan sarayların plan ve düzen bakımından bir benzeridir. Ancak bu saray İstanbul’dakilere göre daha geniş bir alana yayılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Hadika-ı Hassa denilen saray bahçesi arazisini Tunca Nehri’nde yaptırılan bir köprü ile bağlamıştır. Aynı dönemde Terazi kasrı ile Adalet Kasrı da burada yapılmıştır. Sarayın 119 odası, 21 divanhanesi, 22 hamamı, 13 mescidi, 16 büyük kapısı, 13 koğuşu, 4 kileri, 5 mutfağı ve 14 kasrı bulunuyordu. Edirne Sarayı ya da Yeni Saray’ın bu bölümlerinden ayrı olarak saraya ait çeşitli kasırlar bulunuyordu.

Bunların başında Şikâr Kasrı, Aynalı Kasır, Bostancıbaşı Kasrı, Terazi Kasrı, Adalet kasrı, İftar Köşkü, Bülbül Kasrı, Değirmen Kasrı, Bayırbahçe Kasrı, İmadiye Kasrı, Köşkkapı Kasrı, İğdiye Kasrı, Demirtaş Kasrı, Akpınar Kasrı, Üsküdar Kasrı ve Mehterhane-i Amire bulunuyordu. Bu kasırlardan Adalet Kasrı Fatih Köprüsü’nün yanında kule biçimli üç katlı bir kasır iken, günümüze yalnızca alt kısmı gelebilmiştir. Kasrın üst katı padişah ve saray ileri gelenlerine mahsus olup, son derece güzel bezenmiştir. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü idi.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a 1561’de yaptırdığı bu kasırda Padişaha halk isteklerini dilekçe ile sunuyordu. Bunun dışında kalan kasırlardan günümüze herhangi bir iz gelememiştir. 16. yüzyıl Edirne’de muhteşem abidelerin inşa edildiği ve şehrin fiziki açıdan klasik formunu kazandığı bir dönemdir. Kanuni Sultan Süleyman batıya yaptığı seferler sırasında çoğu kez Edirne’de konaklardı. Edirne’nin suyolları onun zamanında yapıldı.

Bu dönem Edirne’nin, özellikle yüzyılın son çeyreğinden itibaren, imparatorluğun sınırlarının genişlemesinin de etkisiyle askeri bir sınır merkezi olmaktan çıkarak padişahların bir dinlenme yerine dönüşmeye başladığı dönemdir. Selimiye Camisi bu dönemin ürünüdür. 17. yüzyıl hanedan mensupları burasını çoğu zaman sürekli ikamet yeri olarak kullandılar.

Edirne adeta ikinci payitaht özelliği kazandı. İstanbul’un saray çekişmelerinden bunalan padişahlar Edirne’ye sığındı. Sultan I.Ahmed ile başlayan Edirne ilgisi giderek arttı. Sultan II. Osman ve IV. Murat döneminde geniş koruluk ve ormanlarıyla Edirne bir av sporu ve eğlenceleri merkezi oldu. Ancak özellikle Sultan IV. Mehmet (Avcı Mehmet olarak ta bilinir.) döneminde Edirne gerçek anlamda bir siyasi merkez olarak İstanbul’a rağmen ağırlık kazandı.

Padişah, vaktinin çoğunu Edirne’de geçirir ve elçileri de burada kabul ederdi. Sultan II. Süleyman Edirne’de vefat etti. Yerine geçen Sultan II. Ahmed’in cülus töreni burada yapıldı. 93 harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus 1878 Savaşında, Edirne Sarayı Osmanlı ordusunun cephaneliğine dönüştürülmüştür. Rusların Edirne’ye gireceği kesinleşince de Edirne Valisi Namık Paşazade Cemil Paşa ya da Müşir Ahmet Eyüp Paşa’nın verdiği emirle, cephaneliğin Rusların eline geçmemesi için 18 Ocak 1878 günü saray ateşe verilmiştir.

Edirne Rus işgalinden kurtarıldıktan sonra sarayın yanmayan bölümlerindeki değerli parçalar, arta kalan çiniler Vali Rauf Paşa tarafından bazı yabancı devletlerin temsilcilerine bağışlanmıştır. Edirne Sarayı’nın yeniden ortaya çıkarılması için Trakya Üniversitesi 1995 yılında çalışmalara başlamıştır. Öncelikle bir Edirne Sarayı Sempozyumu düzenlenmiştir. Bundan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Türk İslâm Sanatları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Gönül Çantay burada kazı çalışmalarına başlamıştır. Sarayın temelleri, ayakta kalabilmiş duvarları ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde Trakya Üniversitesi ve Edirne Müzesi kazılarını sürdürmektedir. Kazılar sırasında saray mutfağının çinileri, keramik kap kacakları bulunmuştur. Kazı çalışmalarını sürdüren Prof.Dr.Gönül Cantay’a göre, saray mutfağı on bini aşan kişiye hizmet vermekteydi.

Kaynaklar:

1) Kazı alanındaki bilgilendirme panoları

2) Vikipedi (Özgür Ansiklepodi)

Share Button