Venedik İzlenimleri I

Yarım ay şeklindeki bir ”Lagün” üzerine kurulmuş olan Venedik; 118 adacık, 180 kanal ve adacıkları birbirine bağlayan 400 köprüden oluşuyor. Dünyada bir eşi daha bulunmayan coğrafyası ya da lagünü ve tümüyle antik yapılardan oluşan mimarisiyle bir masal kenti Venedik.

550 km2 lik Venedik lagünü, Akdeniz’in en geniş gelgit yelpazesine sahiptir. Fethiye’deki Ölü Denizde görüldüğü gibi, açık denizden gelen güçlü dalgalar yüksek kumulların oluşmasına neden olur. Kumullar arasında gelgit kanalları ve anakara ile kumul arasında göller oluşur. Bu tür göllere, lagün gölleri denmektedir.

Alp Dağlarının eteklerinden yola çıkarak, Adriyatik Denizine ulaşmaya çalışan nehirler, önlerine kattıkları çalı çırpı, ağaç kütükleri ve balçıkları, deniz kulağı olarak da adlandırılan lagüne taşırlar. Taşınanlar, küçük adacıkların oluşmasını sağlar. Alplerden gelen derelerin getirdikleri alüvyonlarla sürekli beslenen bu adacıklar, denizden gelen hırçın dalgalara karşı koyabilecek dayanıklılığa   kavuşurlar. Üstelik, gelgit dalgalarının oluşturduğu kumullar da koruyucu görev yaparlar.

İsa’dan önce 2000’li yıllarda, ilkel silahlarla avlanan atalarımız, özellikle geceleri, vahşi hayvanlardan korunmak için lagün göllerinden yararlanmışlar. Lagün göllerindeki alüvyonlu balçık üzerine diktikleri onlarca ağaç kazıklar üzerine kulübeler yapmışlar. 1000 yıl sonra da M.Ö. 1080’li yıllarda, Venedik lagününde aynı yöntem uygulanmış.

Alpler’ deki ormanlardan getirdikleri milyonlarca kazık üzerine, Rüyalar Kenti Venedik kentini kurmuşlar. Söylenceye göre, Santa Maria Kilisesi bir milyonu aşkın ahşap kazığın üzerine oturtularak yapımı gerçekleşmiş.

Büyük kanalla bağlantılı 180 kanalın bulunduğu bu kentte sokakların yerini kanallar, arabaların yerini de gondollar alır. Herhangi bir trafik keşmekeşi olmadığı gibi, motor ve egzoz sesi de duyulmaz. Bu nedenle Venedik, insanlar için, ‘’Huzur Kenti’’ olarak da tanımlanabilir. Gerçekten de huzur verici, şiirsel ve masalımsı bir havası var. Birdenbire kendinizi 1 000 yıl öncesinde hissediyorsunuz.

24 Kasım 2015 Salı…

Dün akşam saat 22,00 sularında ulaştığımız Roy Otel’e yerleşmemiz saat 23,00’ü buldu. Acıkmıştık. Hem bir şeyler yemek hem de birkaç fincan çay içmek istemiştik. Damlatma çayımız vardı ama ortada sıcak su olmadığı gibi bir su ısıtıcısı da yoktu. Havaların oldukça soğuduğu bu günlerde, en azından boğazımızı yumuşatmak için sıcak bir ıhlamur içebileceğimiz bir düzeneğin olması gerekirdi. Eşim resepsiyondan, fincanına 1 Euro ödeyerek, 2 fincan sıcak su aldı da çay da birer fincan çay içebildik. Oldukça yorgun olmalıyız ki yatar yatmaz uyuduk. Rehberimiz kahvaltının sabah 07,00’de verileceğini ve saat 08,00 de Venedik’e hareket edileceğini söylemişti. Zamanında kalktık, kahvaltımızı yaptık ve tur otobüsünde yerlerimizi alarak, 33 km uzaklıktaki Venedik yolculuğumuz başladık.

Venedik, İtalya’nın Kuzey doğusunda, Adriyatik kıyısında, yarım ay şeklindeki bir ”Lagün” üzerine kurulmuş. Venedik 118 adacık, 180 kanal ve adacıkları birbirine bağlayan 400 köprüden oluşuyor. Yarım ay şeklindeki lagün yapısından ötürü dünyada bir eşi daha bulunmayan bir coğrafyası var.

Tümüyle antik yapılardan oluşan ve 1000 yıldır değişmeyen mimarisiyle gizemli bir kent Venedik. Yaşarken görülmesi gereken yerlerden biri diye düşünmüşümdür hep. 1989 yılındaki Venedik ziyaretimizde Lido di Jesola’daki bir otelde geceyi geçirmiş olduğumuzdan, vaporettolar ile güneyden San Marco Meydanına en yakın iskeleye ulaşmıştık. Ayrıca, Venedik’e, ana karadan 4 kilometre uzunluğundaki Via della Liberta olarak bilinen bir köprüden geçen tren, otomobil ve otobüsle de ulaşılabiliyor.

San Marco Venedik 2015

Biz anakaradan otobüsle geldiğimiz için köprüyü kullandık. Rehberimizin Özgürlük Köprüsü olarak tanımladığı köprüden geçerek,  şehrin batısında yapay bir ada üzerine kurulmuş otoparka girdik. Oldukça rüzgarlı ve hafif yağmurlu bir hava vardı.

Otobüsten indiğimizde Adriyatik Denizi’nden gelen sert rüzgarların etkisinde, San Marco’ya bizi götürecek olan küçük bir vaperotta’ya bindik. Şehrin önce güney-batısından, sonra da güneyinden yarım saatlik bir yolculuk yaptıktan sonra Esercito Presidio Militare Caserma Cornoldi olarak bilinen Askeri Üs’ten yaklaşık 50 metre doğuda karaya ayak bastık.

Venedik 2015

Kıyıdan San Marco’ya doğru yürümeye başladık. Askeri Üs’ün önünde toplandıktan sonra rehberimiz saat 19,00’da burada toplanıp, Roy Otel’e geri döneceğiz dedi. Sonra da hep birlikte San Marco Meydanı’na ulaştık. 1989 yılı ziyaretimizden sonraki anılarımda ‘’ Venedik’in tüm gizemini içinde barındıran mucizeler meydanı San Marco’ya giriyoruz. Sanki gerçek üstü bir meydandayız, masalımsı bir havası var. Birden bire, 1000 yıl öncesinden çıkıp, gelmiş gibi karşımızda duruyor. 1000 yıldır değişmeden günümüze ulaşan San Marco Meydanı, Venedik’in en güzel anıt binalarından biri olan Dükler Sarayı ve Sansovino kütüphanesiyle çevrilidir.’’ Paragrafını kullanmışım.

Bu kez hayal kırıklığına uğradım. Adriyatik Denizi’nin sert rüzgarlarıyla oluşan dalgaların yanı sıra biraz da batmakta olan Venedik kısmen sular altında kalmıştı. Bu durum San Marco Meydanı ve çevresinde de kendini göstermişti. Tamiratlar ve su tavsiyesi nedeniyle bazı yerler de kordona alınmıştı.

Venedik 2015

Su birikintileri dışında kalan kuru yerlerde sıkışarak toplanmış olan ziyaretçiler nedeniyle, panoramik fotoğraflar çekme olanağı da yok denecek kadar azdı. 26 yıl önceki izlenimlerime bakıyorum tekrar. ‘’ Bu geniş alan,  süslemeleriyle, meydana ve Venedik’e masalımsı havayı katan San Marco Kilisesiyle son bulur. Kilisenin tam karşısında, 99 metre yüksekliğindeki Çan Kulesiyle meydan tamamlanır. Meydandaki masalımsı ve gizemli havaya, güvercinler ve turist ordusu eşlik eder. Özellikle güvercinler ordusu ön plana çıkar. Elinizde yiyecek bir şeyler gördükleri anda; kollarınızda, tepenizde,   omuzlarınızda, ellerinizde, velhasıl her yerinizde yerlerini alır ve gagalamaya başlarlar.

Venedik 2015

Bir söylenceye göre, Venedik’e ilk güvercinler, Kıbrıslı tüccarlar tarafından getirilmiş. Venedik Dükünün karısına hediye olarak getirilen güvercinler zamanla, güvercinler ordusuna dönüşmüş.’’ Güvercinler yine vardı. Yemeye çalıştığım bir kek güvercinlerin saldırısına uğradı, kurtaramadım. Tamamını yedikleri halde her tarafımda yiyecek arıyorlardı.

San Marco Meydanı’na bakan en önemli anıt yapılardan biri San Marco Bazilikasıdır. San Marco Kilisesi, Venedik’in Koruyucusu seçilen San Marco’ya adanmış olmasının yanı sıra, Venedik Cumhuriyetinin gücünü ve görkemini de temsil edecek biçimde tasarlanmıştır. Söylenceye göre, Dört İncil’den birini yazan San Marco, gördüğü bir rüyada, ”Venedik’te Huzur Bulacaksın” söylemiyle karşılaşır. Ölümünden sonra Venedik’e gömülmesini vasiyet eder.

San Marco Bazilikası

Ancak, Mısır’da ölür ve İskenderiye’de gömülür. San Marco’nun Venedik’e ait olduğunu düşünen iki Venedikli tüccar, San Marco’nun rüyasını ve vasiyetini gerçekleştirmeye karar verirler. San Marco’ya ait olduğu sanılan bazı eşyalarla, kemiklerini İskenderi’yeden kaçırarak Venedik’e getirirler. Aziz mertebesindeki San Marco Venedik’in koruyucusu seçilir ve kilisenin yapımına başlanır.

832 yılında başlayan yapımın dekorasyonu 883 yılında biter. Bizans mimarisinden esinlenerek tasarlanmış olan San Marco kilisesi, her dönemde, değişik ülkelerden getirilen parçalarla; Gotik, İslam ve Rönesans uygulamalarının özelliklerini de taşır. Beş büyük kapıya sahip ki katlı kilisenin terasında ”Mahşerin Dört Atlısı” olarak anılan bronz at heykelleri bulunmaktadır.

San Marco Bazilikasında Mahşerin dört atlısı

Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı seferlerinin maddi ve manevi yönden en büyük destekçisi olan Venedik Cumhuriyeti şövalyeleri girdiği birçok ülkede değerli olan ne varsa yağmalamışlardır. Bu tür yağmalardan Bizans’ın başkenti olan İstanbul da nasibini almıştır. 1204 yılında yağmalanan İstanbul’da, ele geçirilen bronz at heykelleri San Marco Kilisesinin terasında karşımıza çıkmaktadır.

San Marco Meydanı

M.Ö 4.yüzyılda, Yunanistan’da yapıldığı sanılan bu atlar, antik çağdan günümüze sağlam olarak ulaşan ender heykellerdir. Çok büyük boyutlardaki, tek yaldızlı bronz grubu olarak kabul edilen atlar, kilisenin içinde, San Marco Müzesinde korunmaktadır. İncil’de sözü geçen Mahşerin Dört Atlısından beyaz olan birincisi ”Kral olan İsa’yı temsil eder. Taç takar, yay taşır. Savaşır ve yener.” İkinci at kırmızı olup, ”savaşları temsil eder.” Savaşların habercisidir. Üçüncü at siyah olup, ”kıtlık, açlık, yoksulluk” ile ölüme yakınlığı simgeler. Yeşil olan dördüncü at ”Ölümün soğuk yüzü ve çürümeyi” temsil eder. Ölüm, öldürülme ve vakitsiz ölümlerin olacağını anlatır İncil’deki Vahiy 6. bölümde. Müzeyi gezme ve atları görme şansını yakaladım.

San Marco Meydanı ve bağlantılı olan anıtsal yapıları görüp, fotoğrafladıktan sonra, rehberimizin peşinde gezimizi sürdürüyoruz.

Venedik 2015

Share Button