9 Nisan 1962 Pazartesi, Çapa İstanbul…
Öyle sanıyorum ki benim gibi birçoğunuz girmekte olduğunuz bazı binalara hayran hayran bakarken bulursunuz kendinizi. 1848 yılından bu yana dimdik ayakta duran İstanbul Çapa Öğretmen Okulu binası da bunlardan biriydi.
Anıtsal bir yapı olan Çapı Öğretmen Okulu ile ilk karşılaştığım ve içine girdiğim andan itibaren kendimi adeta masallardaki peri padişahının sarayında hissetmeme neden olmuştu. Aradan 7 ay geçmesine rağmen, hala aynı duyguları taşıyorum.
Bulgaristan Muhaciri bir ailenin büyük oğlu olarak, feleğin çemberinden geçmiş biriyim. Doğru dürüst okuma yazma bilmeyen babam, bana göre, atom karınca gibi güçlü ve çalışkan biridir. Yaşamındaki en büyük arzusu çocuklarının üniversite bitirecek kadar eğitimlerini sürdürmeleridir.
Elbistan Alevi-Kürt köylerinden biri Hasanköy’de bir süre yaşamış, Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalışmış, ilkokulu 5 değişik il ya da ilçede bitirmiş biri olarak zamanımı çok iyi değerlendiren birisiyim. Çok çalışıyor ve pekiştirmek için de, başta Gülay olmak üzere, arkadaşlarıma ders anlatıyorum.
Derslerde soru soran öğretmenlerimin beni çalışkan bir öğrenci olarak tanımaları için, parmaklarım hep havada oldu. Başlangıçta havadaki elim nedeniyle bana söz veren öğretmenlerimin bütün sorularını doğru yanıtladığım için, artık bana soru sormaz oldular. Yazılı sınavlarda da bazı hatalarımı görmüyorlar artık.
Keman, piyano ve resim dersleri dışındaki bütün notlarım 9 ve 10. Çok disiplinli bir olarak, asıl dalım olan Müzik Seminerinde nota bilgin harika. Notalarını ezbere aldığım eserleri çok güzel çalıyorum. Ne var ki duyduğum bir melodiyi anında notaya dönüştüremediğim gibi, notaları karşımda olmayınca çalamıyorum da.
Daha İvriz Öğretmen Okulu öğrencisi iken ben bunun farkına varmıştım. Melodilere duyarlı bir kulağım yoktu. İstanbul’da okuma şansını yaratmak için Vivaldi’nin Dört Mevsim eserinin giriş bölümünü hazırlayarak sınavlarda başarılı olmuş ve Çapalı olma fırsatını yaratmıştım.
Matematik ve Fen Dersleri öğretmenlerim de benim bu yönümün farkına varmış olmalılar ki bana ayrı bir özen gösteriyorlardı. Özellikle Matematik Öğretmenim Tevfik Aras kendi dalında eğitim yapmam konusunda beni yönlendirmeye çalışıyordu.
Gözlerimin içini güldüren, enerjime enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimde tatlı bir çarpıntıya yol açan duyguydu Betül’ün kalbini çalma isteği. Bu istek beni daha da kamçılamış ve derslerimdeki başarımı bir adım daha ileri götürmüştü.
Derslerime odaklandığımda, önümdeki dersten başka bir şey görmeyen ben, mola verdiğimde Betül’ü anımsayarak rahatlıyor, tatlı bir gülümseme ile çevreme bakıyorum…