17 Eylül 1958 Çarşamba, İvriz…
Bugün, sözlü sınavların başlayacağı önemli ve heyecanlı bir gün…
İvrizli olabilmek için bugün başlayacak olan sözlü sınavlardan geçmemiz gerekiyor.
Aday öğrencilerin sorumluluğunu almış nöbetçi öğrencilere göre heyecanlanacak bir durum yok, rahat olmamız ve kendimize güvenmemiz gerekiyor.
Denilse de heyecanımız doruk noktasında.
Aday öğrencilerle velileri ayrı zamanlarda yemekhaneye alınarak sabah kahvaltısı verildi.
Kahvaltıdan sonra sonra bayrak merasiminin yapıldığı alanda aday öğrenciler toplandık. Velilerimiz de alanın yanlarına konulmuş olan sıralara oturtuldu.
Sınavları organize etmekle görevli Müdür Yardımcılarından biri,
-Sevgili çocuklar, öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün saat 10,00’da başlayacak olan sözlü sınavlarımız için üç komisyon oluşturuldu. Ayrıca sizlere yol göstermek ve yardımcı olmak üzere de üç öğrencimizi görevlendirildi. İlk öğrencimiz 20 kişnin adını okuyacak ve adı okunanları birinci sınav komisyonuna götürecek. Ad okunuş sırasına göre de sınava girilecek.
Ben ikinci sınav komisyonunda ve birinci sırada yer almıştım. Böylece, fazla heyecanlanmama gerek kalmadan saat 10,00’da sınava alındım.
Sonraki günlerde öğrendiğime göre, üç kişilik sınav komisyonunda Türkçe Öğretmeni Mehmet Ali Aladağ, Matematik Öğretmeni Ömer Canbazoğlu ve Fen Bilgisi Öğretmeni Mehmet Baş vardı.
Diğer aday öğrencilerden farklı bir yapım ve özgüvenim vardı 5 farklı il ve ilçede ilkokulu bitirdiğim için. Üstelik kitap kurduydum. Anılarımı yazmış biriydim.
-Günaydın öğretmenlerim…
Diyerek oturdukları masaya iyice yaklaştım. Komisyon Başkanı olduğunu sandığım babacan görünüşlü Mehmet Ali Aladağ önündeki notları bir süre karıştırdıktan sonra bana dönerek,
-Günaydı evladım. Heyecanlı mısın?
-Biraz heyecanlıyım öğretmenin.
-Mehmet, elimdeki notlara göre Bulgaristan doğumlusun. Üstelik Türkiye vatandaşısın. İvriz Öğretmen Okulu’nda bir ilksin. Bize de oldukça ilginç geldi. Kendini biraz tanıtır mısın? Türkiye’ye geldiğiniz tarih ve nerelerde ilkokulu okuduğunla ilgili olarak başlayabilirsin.
Dedikten sonra diğer komisyon üyelerine bakarak onaylamalarını istedi. Onaylandığı anlaşılınca, Ömer Canbazoğlu,
-Anlat bakalım Mehmet. Öncelikle Akıncı Soyadı nereden geliyor.
-Efendim, biz Bulgaristan’da 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud ailesiydik. Babam Ahmet, babasının adı Mustafa Durgud’u soyadı olarak kullanılıyordu. 26 Nisan 1951’de Edirne Karaağaç İstasyonu ile Türkiye’ye giriş yapmış ve iki gün konaklamıştık. Edirne’de verilen yeni soyadlarımızla doğum kağıtlarımız verildi. Yeniden doğmuştuk Türkiye’de…Babam ”Akıncı” Soyadını uygun görmüş. Ahmet Mustafa Durgud ailesi olarak girdiğimiz Edirne’de Ahmet Akıncı Ailesi olmuştuk.
İlgiyle beni dinleyen komisyon üyelerinden Mehmet Baş,
-İlginç…Sonra nasıl gelişti olaylar Mehmet?
-Öğretmenim, ince hastalık teşhisi konulan anamın tedavi edilmesi amacıyla hastaneye yatırdılar babamı da refakatçi olarak Edirne’de alıkoydular. Yedi kişilik Halil dedem, ki Bulgaristan’dan kurtulduğu için, Kurtuldu Soyadını almıştı. Yedi yaşında olan ben, 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ve 2 yaşındaki kardeşim Şaban Halil Kurtuldu dedemin ailesine katılarak, kuş uçmaz kervan geçmez bir konaklama yeri, Elbistan Hasanuşağı köyüne gönderildik binbir macera ile.
Anlattıklarım komisyon üyelerinin iyice dikkatini çekmişti. İki ay sonra anamla babamıza kavuştuğumuzu, en küçük kardeşim Şaban’ı Hasanköy’de toprağa verdiğimizi, aç kalmamak için Çulurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalıştığımızı, ilkokulu beş değişik il ve ilçede bitirdiğimi, ayakkabı boyacılığı, simitçilik, halka tatlısı satıcılığı yatığımı anlattım.
Oldukça ilgilerini çekmiştim. Mehmet Ali Aladağ,
-Bravo Mehmet… Desene, feleğin çemberinden geçerek, büyümek zorunda kaldın kısa sürede. Söyle bakalım, İvriz Öğretmen Okulı nereden aklınıza geldi.
-Efendim… Babam, geçen yıl yaz döneminde Bor’da emekli Türkçe ğretmeni Necati Bey’in meyve bahçesinde mevsimlik işçi olarak çalışıyordu. Tanıştım Necati Bey ile. Yaz dönemi boyunca, Köy Enstitüsü kökenli olan Necati Bey hem bize yardımcı oldu hem de Bor 29 Ekim İlkokulu 5.sınıfına yazdırdı.
-Dur bakalım Mehmet…Sen Niğde Misli İlkokulu mezunu değil misin?
Dedi Mehmet Ali Aladağ.
_Misli İlkokulu mezunuyum öğretmenim. Bor’da yaklaşık 3 ay okuduktan sonra, zorunluluktan ötürü Misli’ye gitmek zorunda kaldık. Birinci sınıfa da Misli’de başlamıştım.
-Bor’daki emekli Türkçe öğretmeni, öve öve bitiremediği İvriz Öğretmen Okulu’nu yere göge sığdıramamıştı. Diğer tarafan Misli Köyü İlkokulu Başöğretmeni Bayezit Tuna Öğretmenim de bir yıl boyunca İvriz sınavlarına hazırladı.İvriz’in kurtuluşumuz olacağını söylemişti. Aydınlık Türkiye’nin yolu Köy Enstitüleri ve ardılları olan Öğretmen Okullarından geçer demişti.
Biraz daha anlatacaktım ki komisyon başkanı olduğunu sandığım Mehmet Ali Aladağ, diğer arkadaşlarına ”başka sorusu olan var mı?” dercesine bakınca, her ikisi de başka soruları olmadıklarını söylediler.
-Çıkabilirsin Mehmet. Hayat hikayen oldukça zorlu ve hüzünlü ama başarıyla atlatmışsın. Bundan böyle de aynen sürdür. Ülkemize yararlı, aydınlık Türkiye’nin kuruluşuna katkıda bulun.
Çıktığımda, kesinlikle kazandığıma inancım tamdı. Bulgaristan doğumlu oluşum nedeniyle, sadece hayat hikayemi dinleyen komisyon üyeleri başka soru sorma gereğini duymamışlardı. Başarılı olacağıma inanmışlardı. Öyle algılamıştım.
Kömisyon salonu çevresinde oturmakta olan babamın yanına giderek, ”kazandım sanıyorun baba.” dedim. Gözleri ışıldadı, gülümsedi ve sevgiyle bana baktı…