15 Temmuz 1955 Cuma, Mersin…
Türk sanayiine, Eliyeşil ailesi ile birlikte Çukurova Sanayi İşletmeleri’ni kurarak giren Karamehmet ailesi, bölgede gayrimüslimlerden sonra sanayine adım atan ilk Türk ailesi olarak biliniyor.
Çukurova Grubu’nun kurucularından biri olan Eliyeşil Ailesi Tarsus’ta büyük toprak sahipleriydi. İki ailenin ilk ciddi girişimi, 1887’de kurulan azınlıklara ait Mavromati ve Şürekâsı İplik Fabrikası’nın 1925’te devralınmasıydı.
Türkiye’nin en eski ve en büyük tekstil yerleşkelerinden biri olan bu tesisler, 1925’te sadece 50 çırçır ve 5 bin iğlik kapasiteye sahipti. 1932’de büyük bir değişim geçiren fabrika, Türkiye’nin ilk modern tesisi hüviyetini kazandı.
İki aile, 1940’lara doğru tarım araçları temsilciliği işine girdiler. Asıl büyük atılım iş makineleri acenteliğiyle geldi. 1949’da işçi sayıları 3 bine ulaşmıştı.
Bu oluşumun tarihçesine bir göz atalım. Böylelikle, Beyaz Altın Pamuk ve hammaddesini oluşturduğu tekstil sanayiinin ortaya çıkışını anlamak kolay olacaktır.
Hammadde olarak pamuk ile mamul madde olarak iplik ve tekstil ürünlerinin dünyaya pazarlanması, bu da sosyal, ekonomik ve ticari dönüşümü gerektiriyordu. Dönüşümde en büyük rolü pamuk üretimi ve Mersin limanı oynamıştı.
Giderek artan pamuk üretimine karşılık, liflerin tohumlardan ayılması işleminin elle yapılıyor olması pamuğun işlenip satılmasını çok yavaşlatıyordu. Sonunda, 1793’te Eli Whitney adında bir Amerikalı mühendis “çırçır” denen bir makine geliştirerek pamuk liflerinin elle ayıklanmasına son verdi.
Tek bir kişinin çalıştırdığı bu makineyle 5060 işçinin elle yapabileceği iş kolayca yapılabiliyordu.
Whitney’in çırçır makinesi sayesinde pamuk üretiminin hızla artması, elde edilen pamuğu eğirmek ve dokuyabilmek için daha hızlı ve daha nitelikli tezgâhlara gereksinim doğurdu. Bu alandaki yenilikler ve buluşlarla pamuklu dokuma sanayisi dünyanın en büyük sanayi dallarından biri durumuna geldi.
Pamuklu dokuma sanayisi 18. yüzyılda İngiltere’de gerçekleşen Sanayi Devrimi’nin öncü sanayi kollarındandı. Türkiye’de ilk kez 19. yüzyıl başlarında Çukurova bölgesinde ilkel yöntemlerle başlayan pamuk üretimi 1833’te Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Çukurova yöresini ele geçirmesiyle gelişmeye başladı.
1860 yılından itibaren Süveyş kanal inşaatının başlaması, o güne kadar küçük bir balıkçı köyü halindeki Mersin’i birden öne çıkardı. Suya dayanıklı en sağlam kereste olan sedir, katran olarak ta anılan ağaçtı.
Lübnan’ın simgesi olan bu ağaç, Lübnan dağlarının yağmalanması sonucu azalınca, Torosların yüksek tepeleri yeni sedir ağacı kaynağı olarak gözlerin Mersin’e dönmesine yol açmıştı.
Mısır’daki Süveyş kanalı başta olmak üzere doğu Akdeniz’in diğer tersanelerinin ihtiyaç duyduğu kereste dağların yüksek yerlerinden kesiliyor, şimdilerde can çekişen Müftü deresi üzerinden deniz kıyısına ulaştırılıyordu.
Herhangi bir iskele olmadığı için gelen gemilerin kıyıya mümkün olduğunca yaklaşması ve denize giren taşıyıcı işçilerin sığ sularda gemiyle, kara arasında yük taşıması gerekiyordu.
Bu ise önemli gecikmelere ve maliyetlere neden oluyordu. Çözüm Mersin limanının ve iskelelerinin yapılmasından geçiyordu. Böylelikle Mersin dünya ticaretine entegre oluyordu. Bu sonuç yabancıların Mersin’e olan ilgilerini arttırmıştı.
1864’te Fransızlarca kurulan ilk çırçır fabrikasını İngilizler ’in Adana, Mersin ve Tarsus’ta kurdukları öbür fabrikalar izledi ve daha sonra başka pamuk işleme tesisleri kuruldu.