”Hayaller Bilgiden daha önemlidir.” Diyen Einstein’nın bu deyişi çok hoşuma gitmiş, aktif öğretmenliğim süresince her fırsatta öğrencilerime aktarmıştım.
Einstein Özel ve Genel Rölativite Kuramlarını oluştururken hayali kurgulardan yararlanmıştı. Bir ışık foton’unun üzerinde seyahat ettiğini varsaymış, olacakları ışık hızıyla hareket ederken görmeye çalışmıştı.
Sonraki yıllarda paranın, imparatorlukların, çok tanrılı ve tek tanrılı Semai dinlerin de hayali kurgular olduğunu öğrenmiştim. Yine farkına varmıştım ki milyonlarca, hatta milyarlarca insanın esnek işbirliği yapabilmesinin en önemli nedeni hayali kurgular olan uluslararası değişim aracı olan Para ile Semai Dinler’di.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde ve değişik ırklardaki milyarlarca insanı bir araya getiren ve esnek işbirliği yapmasını sağlayan Semai dinlerden biri de Hristiyanlık’tı. Esnek işbirliğinin örneklerinden biri, olumsuz bir örnek de olsa, Haçlı Seferleridir.
1187’de Selahaddin Eyyübi, Hıttin Muharebesinde Haçlıları yenerek Kudüs’ü fetheder. Papa kutsal şehri geri almak için Üçüncü Haçlı Seferini başlatarak karşılık verir.
Selahaddin Eyyübi’ye karşı savaşmak için yurdunu terk eden John adında genç bir İngiliz asili tercihlerinin nesnel bir anlamı olduğuna inanıyordu. Bu savaş uğruna hayatını feda ettiğinde, ruhunun cennete yükselerek, uhrevi zevklerle sonsuzlukta keyif çatacağından emindi.
John eğer kutsal topraklara ulaşabilirse, Müslüman bir savaşçının indirdiği balta darbesiyle acı içinde kulakları çınlarken gözleri kararıp yere yığıldığı an, göz alıcı bir ışığın etrafını saracağına, ahenkli arp notaları eşliğinde parlak kanatlı meleklerin onu muhteşem altın kapıdan içeri çağıracağına inancı tamdı. Var olmayan cennet hayaliyle seve seve ölmeye razıydı John…(Homo Deus-Hararı)
Şimdi bir de karşı saflarda savaşanlardan birine bakalım. Selahattin Eyyubi komutasında Haçlılara karşı savaşan Mustafa da bir haçlının indirdiği kılıç darbesiyle dünyasını değiştirirken ”Allah yolunda, din, vatan ve mukaddes değerler uğrunda şehadet mertebesine ulaşacağına, cennette kendisine yer bulacağına…” İnancı tamdı. Her iki saftaki savaşçılar da hayali bir kurgu olan Cennette kendilerine yer ayırabilmek için, severek ölmeye razı oluyor ya da razı ediliyorlardı.
Var olmayan şeyler hakkında konuşabilme yeteneğine sadece sosyal bir hayvan olan Sapiens, yani atalarımız sahipti. Böylelikle var olmayan mitler, efsaneler, öbür dünya, cennet ve cehennem kavramları üzerinde konuşmuşlar, hayallerindeki kurguları gerçeğe dönüştürmüşlerdi.
Var olmayan şeyler hakkındaki konuşmalar, hayallerin gerçeklere dönüşmesini sağlamıştır. Bilişsel devrimin sonuçlarıdır bütün bunlar. Günümüzde, hayatımızın vazgeçilmez araçlarından biri olan kredi kartları da bunlardan biridir. Henüz kazanmadığımız, var olmayan paraları temsil eden kredi kartları ile alış veriş yapabilir, seyahate çıkabilir, araba ve ev alabiliriz.
Bilişsel Devrimin uzantısı olan ”dedikodu” sayesinde efsaneler ve mitler üretilmiş, tanrılar ve dinler ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ”nehir kıyısında aslan var” diyebilen atalarımız evrilmiş olan dilleri sayesinde zamanla ”aslan kabilemizin koruyucu ruhudur.” Diyerek ilk dini imgeleri ortaya koymuştur. Atalarımız yine dil ve dedikodu sayesinde kurgular, hayali gerçeklikler ve görmedikleri ve bilmedikleri hakkında konuşabilme becerisi kazanmışlardı.
Dedikodu yapamayan ve var olmayan şeyler hakkında konuşamayan bir maymunu, ölümünden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu alamazsınız. Ancak Sapiens’in uzantısı olan insanlardan muz dahil, her şeyini alabilirsiniz. Dindarlar değil ama dinciler bunu sağlayabilir, sağlamaktadır da…