Süleymaniye Camii 2-İstanbul
Türk Mimarisinde camilerin gelişimi 19. yüzyılın sonuna dek süren bir evrim çizgisi izler. Anadolu’da, çok ayaklı ana çizimden başlayarak Klasik Osmanlı Döneminin sonuna dek, özellikle yapının geliştirilmesi sorunuyla uğraştılar.Mimar Sinan Osmanlı toprakları dışında da gezerek araştırdı,gözlemde bulundu ve uyguladı. Bu sorunun çözümünde de Ayasofya’nın örtü sistemindeki kubbe-yarım kubbe ilişkisi, Osmanlı mimarlarına esin kaynağı olmuştur. Sonuçta, Edirne Selimiye Camii’nde en güzel örneğini veren “Merkezi Kubbeli Cami” geleneği ortaya çıkmıştır. Bu gelenekle, Osmanlı’da Dünya Mimarlığı açısından büyük önem taşıyan bir evrim süreci yaşanmıştır. Osmanlı’nın eski cami yapılarında, iki önemli konuya özen gösterilirdi. Bunlardan birincisi ve en önemlisi yapının yapılacağı yer olurdu. Yapının yeri bakımından, çevresine hâkim yüksek bir alan seçilirdi. Bu yüksek alan sayesinde çok geniş bir bölgeyi görme ve hâkim olanağı sağlanırdı. Süleymaniye Cami’sinin yer seçim araştırmasında da buna özen gösterilmiştir. Yer seçiminden sonraki ikinci konuda da yapının bölümlerinin birbirine uyum sağlaması sağlanırdı.
Kanuni Sultan Süleyman uzun zamandır kendi adını taşıyan bir cami yaptırmak istemektedir. İmparatorluğunun gücünü ve görkemini gösterecek cami için en uygun yeri bulmak üzere bir işaret beklemektedir. Söylencelerden birine göre; Bir gece Kanuni rüyasında Peygamber Hz. Muhammed’i görür. Hz. Muhammet, Kanuni’ye yaptırmak istediği caminin bugünkü yerini gösterir. Daha sonra caminin mihrabının, minberinin, minarelerinin ve eklentilerinin nasıl olması gerektiğini söyler. Kanuni bu rüyadan çok etkilenmiştir. Sabah uyandığında ilk işi Mimarbaşı Sinan’ı çağırtır. Mimar Sinan, Hükümdarın bir cami yaptırma niyetini uzun zamandır bilmektedir. Sinan huzuruna gelir gelmez Kanuni söze başlar. Camiyi yaptıracağı yerden bahseder. Bu sırada Mimar Sinan söze girer.
“Efendim isterseniz caminin mihrabını şu şekilde, minberini şu şekilde, minarelerini şu şekilde yapalım.” Der. Kanuni bu sözlerden sonra hayrete kapılmıştır. Mimar Sinan kendi gördüğü rüyayı anlatmaktadır. Kanuni bunun üzerinde Sinan’a rüyasını anlatır. Sonunda Sinan’a döner. Onun bunları nasıl bildiğini sorar. Sinan’ın şu cevabı olukça ilginçtir.”Sultanım, Hz. Muhammet size bunları anlatırken ben de sizin arkanızda anlatılanları dinliyordum.” Der.
Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği ve emri üzerine Mimar Sinan gerekli araştırmalar yaptı. Önce, bugünkü İstanbul Üniversitesi’ nin bulunduğu yerdeki eski sarayın kuzeyinde bulunan İstanbul’un üçüncü tepesinin yamacını cami yeri olarak seçti. Beyazıt’tan Edirnekapı’ya uzanan eksenin kuzeyinde, Haliç’e bakan bir sırt yapan arazinin üzerindeki Süleymaniye muhteşem olacaktı. Bu konumu ile Galata kıyılarından, hatta Üsküdar’dan bakanlar için bile şehrin en etkili siluetini oluşturuyordu.
Sonra, hayal ettiği caminin ve külliyesinin resmini çizip padişaha gösterdi.Boyutları hakkında yaklaşık bilgiler verdi. Kanuni tasarıyı beğendi ve uygulanmasını istedi Mimar Sinan, bütün devirlerde hayranlık duyulan Ayasofya’yı incelemişti. İstanbul’un fethi, cami tasarımına yeni açılımlar kazandırmıştı. Ayasofya’nın örtü sistemindeki kubbe-yarım kubbe ilişkisi, Osmanlı mimarlarına esin kaynağı olmuştu.
Bu etkilenmenin ilk örneği, Eski Fatih Camii’nde görülür. Bu caminin mekân örtüsünde yeni tema, kubbe-yarım kubbe ilişkisidir. Mimar Sinan, Şehzade Camisi’nde dört yönde yarım kubbeyle örtülü mekânlar kullanarak ilk kez anıtsal boyutlarda “Merkezi Planlı Cami” şeması denemiştir. İstanbul’daki en usta mimar ve sanatkârların emrine verildiği Mimar Sinan Süleymaniye Camii’nin yapımına başladığı yıllarda 60 yaşındadır.1549 yılında caminin temel kazısına başlandı. Kaya zemine ulaşma ve temelleri tutturma işi üç yıl sürdü. Temelin iyice oturması için de inşaata bir yıl ara verildi.
Üç yıl da temel üzerindeki inşaat için çalışıldı. 1557 yılında bitirildi. Süleymaniye’nin yapımında ilk defa Beyazıt Camii’ndeki iki yarım kubbeli planı denemiş ve geliştirmiştir. Mimar Sinan, İç mekân ve dış görünüşte dönemin beğenisine hitabeden mimari oranları yakalamaya çalışmıştır. Süleymaniye Camii için, iç mekânla dış görünüşü bir bütün olarak düşünmüştür. Bu nedenle, caminin dış görünüşü iç mekânın bütün inceliklerini göstermektedir. Süleymaniye Camii, mimarisiyle Klasik Osmanlı tarzı ve sanat tekniklerinin en iyi uygulandığı ve sergilendiği önemli bir eserdir.
Büyük kubbeli mekân tasarımı ile Osmanlı camilerinin gelişim çizgisinde önemli bir aşamadır. Süleymaniye Camii kubbesi Osmanlı camilerinin en yükseği olup 48,23 metredir. Aynı zamanda İstanbul’da, Ayasofya’dan sonra çapı en büyük kubbe olup 26,30 metredir. Ana kubbeyi taşıyan kemerleri ise dört büyük fil ayağı tarafından taşınmaktadır. Küçük bir caminin yerleşim alanını kaplayacak büyüklükte olan bu fil ayakları ustalıkla inşa edilmiş ve zarif bir görünüm kazanmışlardır. Ayakların ön ve arka cephelerine mihrap şekilleri yapılmıştır. Mimar Sinan bunları Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye ithaf etmiştir. Sinan bu yapısını “Kalfalık Eseri” olarak tanımlar.
Süleymaniye Külliyesi
İslam toplumlarının oluşumunu sağlayan kentlerde mahalle hayatı külliyeler çevresindeki mimari yapıda yoğunlaşırdı. Külliyeler, cami ile birlikte medrese, ibadet, imaret, türbe, kütüphane, hamam, aşevi, darüşşifa ya da hastane, kervansaray, çarşı, okul, tekke, zaviye binalarından oluşan yapılar topluluğu olarak inşa edilen mekânlardır. Külliyelerin merkezindeki yapı camidir. Camiler en azından cuma namazlarındaki zorunlu toplanma yeri olması yanında bir de forum ve ilim, tören ve müzakere merkeziydi. Merkezdeki yapının genel görünümü gösterişli ve genişçedir. Her ayrıntısı ve çeşitli süslemeleriyle devamlı şekilde sade ve uyumlu bir etki sağlayabilirdi.
Mimar Sinan ile öğrencilerinin üstün zekâları sayesinde meydana gelen güzel sanat eserleri içinde Osmanlı Mimari usullerinin en gerçekçi olarak görüldüğü yapı, Süleymaniye Camisi’dir. Süleymaniye Camisi, onu yaptıran hükümdar kadar muhteşem bir yapıdır.İstanbul’un yedi tepesinden birinin yamacında yapılmış olup, o tepeyi asan bir dağ gibi heybetlidir. Yalnız değil, bütün İstanbul’a hükmetmekte ve bütün İstanbul’u kucaklamaktadır. Süleymaniye Külliyesindeki en göz alıcı mekân kuşkusuz Süleymaniye Camisi’dir. Cami Mimar Sinan’ın diğer eserleri gibi sadelikten taviz vermeyen; ama sadeliği ihtişama dönüştürebilmiş mabetlerdendir.
Süslemeler ve bezemeler daha çok kitabeler için kullanılmış olsa da mimari geometri başlı başına bir estetik harikası olmayı başarmıştır. Mihrabın yaslandığı duvardaki vitraylı pencereler ve mihrabın iki yakasındaki çerçeveler Sarhoş İbrahim adlı ustanın eseridir. Camide dört pembe fil ayağı üzerine oturtulmuş 26,5 metre çapında büyük bir kubbe yer alır ve kubbenin derinliği çapının iki katıdır. Bu Kubbenin hafif olması için özel tuğlalar imal edilmiş ve kubbenin yapımında bu tuğlalar kullanılmıştır. Ayrıca, Cami’nin duvarlarını oluşturan taşlar birbirlerine içten demir kenetlerle bağlanmış ve bu kenetlere eritilmiş kurşun dökülmüştür. Cami 128 adet pencere ve onlarca kandille aydınlatılmıştır. Kandillerden çıkan isin duvarları kirletmemesi ve ayrıca mürekkep yapımı için, girişin üzerine bir is odası yapılmıştır.
Cami Avlusu
Camilerde bir dış avlu, bir de iç avlu bulunmaktadır. Dış avlu, camiyi mahalle yapılarından yüksek duvarlarla ayırır. Bu duvarlar demir parmaklıklı pencereler ve birkaç yerde de kapılardan oluşur. Bazı kapılar dar ve zincirlidir. Zeminin eğimli olduğu yerlerde avluya merdivenle çıkılır. Süleymaniye Camii örneğindeki gibi dış avlunun taç kapısı anıtsaldır. Yeni Cami gibi örneklerde ise şehrin zamanla genişlemesi yüzünden dış avlu kaldırılmıştır. Sultanahmet Camii ve benzerlerinde görüldüğü gibi, bu dış avlularda asırlık ağaçlar vardır.Dış avluların zemini genellikle topraktır. İç avlu ise, cami binasına bitişik olup, etrafı kemerli kubbeli revaklarla çevrilidir.
Genellikle iç avlu ortasında şadırvan bulunan bir mekândır. İç avlunun bir taç kapısı ve yan kapıları vardır. Döşemesi, mermerdir.Revakların duvarlarında iki sıra pencere bulunur, alt sıra kapaklıdır üst sıra sabit alçı nakışlı penceredir. Süleymaniye Camisi’nin, üç yanını çevreleyen yapılardan ayıran 19 000 m2 lik bir avlusu vardır. Çok iyi konuşlandırılmış olan bu avlu, Süleymaniye Camii’nin İstanbul’un her tarafından uygun açılarla görülmesini sağlar.Cami; Sur içinde bulunan Vefa, Unkapanı, Eminönü, Tahtakale gibi canlı merkezlerin kuşattığı ve adını verdiği Süleymaniye semtinde konuşlandırılmıştır. Beyazıt’tan Edirnekapı’ya uzanan eksenin kuzeyinde Haliç’e bakan bir sırt yapan arazinin üzerindeki Süleymaniye, bu konumu ile Galata kıyılarından, hatta Üsküdar’dan bakanlar için bile şehrin en etkili siluetini oluşturur.
Revaklı Avlu/Şadırvan Avlusu
Genellikle cami avlularında ortada bulunan, çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan üzeri kubbeli abdest yeri şadırvan olarak tanımlanır. Şadırvanın ortasındaki havuzu, estetik bir kubbe örtüsü kaplar ve sütunlarla çevrilidir.Altıgen veya sekizgen yapıyı çevreleyen saçakların altında musluklar ve oturaklar taş veya ahşaptır. Büyük camilerde şadırvanın yanında bir büyük servi bulunur. Şadırvan da Osmanlı cami mimarisinin temel öğelerindendir ve oymacılık, hat, mermer işçiliği gibi sanatlarla bütünleşmiştir.
Süleymaniye’de Şadırvan Avlusu olarak da adlandırılan Revaklı Avlu caminin iç avlusudur. Revaklı avluya üç ayrı kapıdan girilmektedir. Bu kapıların en büyüğü ortadaki kapıdır. Kapının üstü Selçuk Sanatını andıran bir mermer işçiliği ile süslenmiştir. Kitabesinde Kelime-i Tevhit yazılıdır. İç avlu olarak da bilinen Revaklı Avlu, batı kesimiyle cami yönünde dokuzar, yanlarda yedişer olmak üzere yirmi sekiz kubbe ile örtülü revaklarla örtülüdür. Yarı kapalı bu mekânı kuşatan duvarlar altta dikdörtgen, üstte sivri kemerli olmak üzere, çift sıra açıklıklarla delinmiştir.
Kemerler üzerinde pandantifle geçiş yapan avlu kubbeleri, son cemaat konumunda biraz yüksek tutularak cami ana kütlesiyle avlu arasında gözü rahatlatan bir geçiş sağlanmıştır. Revaklı havuzun zemini mermer kaplıdır. Avlunun ortasında, dört tarafında çok özenli olarak işlenmiş tunç kafesli mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Bu şadırvanın çevresinde abdest alacak musluklar bulunmamaktadır. Abdest yeri dış avluda, Haliç tarafında ve Süleymaniye Kütüphanesi tarafında olmak üzere cami duvarına bitişik olarak yapılmıştır.
Son Cemaat Yeri
Son cemaat yeri, büyük camilerde camiye bitişik revaklı yerdir. Bu yerin avlu tarafı açıktır. Avludaki son cemaat yeri denilebilecek bu yer, avludan yüksek bir platformdadır. Duvarları pencereli ve balkonludur. Süleymaniye’de son cemaat yeri, revaklı avluda, caminin güneydoğu cephesine bitişik olarak yapılan kubbelerin altında yer alır. Son cemaat yeri aynı zamanda caminin cümle kapısı ya da ana giriş kapısıdır. Döşemesi mermerdir ve örtü olarak kilim, tahta ya da hasır kullanılır. Süleymaniye Camisi’nin son cemaat yerinde bulunan pencerelerin üzerinde sabit ayet levhaları vardır. Sabit ayet levhaları için, İznik’ten 548 adet çini getirtilmiştir. Eğer caminin cümle kapısı ya da ana kapısından içeri girildiğinde namaz kılınan bölüme açılan ikinci bir kapı varsa, bu iki kapı arasındaki bölüme de son cemaat yeri denir. Burası kapalıdır ve halı kaplıdır.
Mahfiller (Localar)
Arapçada toplantı yeri anlamına gelen mahfiller; başlangıçta ilahiler söyleyen müezzinlerin toplantı yeri olmalıdır. Camideki cemaate hâkim bir konumda olmaları gerekir. Bu nedenle, tahta ya da demir parmaklıklarla çevrili yüksekçe yer olarak tanımlanır. Mahfil sonradan anlam değiştirmiş. Hünkâr mahfili, hünkârın namaz kılması için özel olarak döşenmiş odaya dönüşürken şehzade ve yabancı konuk mahfilleri İslam edebiyatında yerini almış. Müezzin mahfilleri genel olarak kubbeyi ayakta tutan sütunlar arasında ya da sütunlardan birine dayanmış olarak yer alır. Süleymaniye’de caminin yan cephelerinde, duvarların dışına taşan boşluklardaki mahfiller iki katlı balkonlar oluşturur. Alt balkonlar dokuz, üst balkonlar on altı kemerlidir. Bu özel toplantı bölümleri kadınlara ayrılmıştır.
Minareler
Caminin görkemine uygun olarak tasarlanmış dört minaresi bulunmaktadır. Bunlar ‘’Cami Minareleri’’ ve ‘’Harem Minareleri’’ olmak üzere ikiye ayrılır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. Yüksekliğinde olup, cami minareleridir. Şadırvanlı Cami avlusunun kuzey köşesinde, son cemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğinde olup, harem minareleri adını alır. Caminin dört minaresi dört halifeyi, minarelerdeki toplamı on olan şerefeleri ise Kanuni Sultan Süleyman’ın onuncu hükümdar olduğunu gösterir. Bir başka söylenceye göre de; dört minare dört halifeye, minarelerde yer alan on şerefenin de, cennete gidecekleri Hz. Muhammet tarafından kendilerine bildirilen on İslam büyüğünü temsil etmektedir. Cami ana kütlesine köşelerden bitişik üç şerefeli yüksek cami minarelerinin kaideleri aynı zamanda birer köşe desteği olarak düşünülmüştür. Dikdörtgen prizma formunda olan bu kaideler cami ana kütlesi için önemli birer destektir.
Kaynaklar:
1) tr.wikipedia.org/wiki/Süleymaniye_Camii
2) www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/…/suleymaniye-kulliyesi.aspx
3) http://www.3dmekanlar.com/tr/suleymaniye-camii.html
Yorumlar kapalı.