İstanbul 4. Uluslararası Opera Festivali
Gezi Parkı etkinlikleri, Abbasağa Parkı Buluşmaları derken İstanbul’daki kültür etkinliklerini unutuyordum az daha. Denizbank’ta avukat olarak çalışan yeğenimiz Pınar aradı ve Haliç Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki bir etkinliğe gelip, gelemeyeceğimi sordu. Denizbank’ın baş sponsor olduğu İstanbul 4. İstanbul Uluslararası Opera Festivali kapsamında, 25 Haziran 2013 günü saat 21.00 de Rigoletto ile Opera Festivalinin açılışı yapılacakmış. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarla öğretmenliğimin ilk yıllarında tiyatro ve opera delisi olan ben, uzun yıllardır bu alışkanlığımı kaybetmiştim. Pınar’ın teklifini büyük bir sevinçle kabul ederek, kendisine ve eşi Öz’e teşekkür ettim. Denizbank Genel Müdürlüğü önünden, Denizank’ın sağladığı araçlarla saat 20.30 da Haliç Kongre Merkezi’nin ana binasına ulaştık.Her yıl Türk ve dünya operalarının seçkin yapıtlarını sanatseverlerle buluşturan Uluslararası İstanbul Opera Festivali, dördüncü senesinde zengin bir program ve belleklerden silinmeyecek performanslarla opera severlerle buluşmak için bütün hazırlıklarını tamamlamış . Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından Deniz Bank’ın katkılarıyla düzenlenen festival, bu yıl 25 Haziran – 8 Temmuz 2013 tarihleri arasında hayata geçirilecek. Altın Boynuz olarak adlandırılan Daha önceki yazı dizilerimde, Haliç ve çevresinin tanımını yaparken Haliç Kültür merkezi’nden de söz etmiştim. Ancak, kültür merkezinin görkemini hayal bile edememişim. Haliç’e yakışan bir Kültür Merkezi karşıma çıktı. Bu nedenle Kültür Merkezini biraz daha tanıtmak istiyorum.Haliç Kültür ve Kongre Merkezi, Türkiye’nin en büyük ve modern kongre ve kültür merkezi özelliğini taşıyor. Yaklaşık 65 bin metrekarelik bir alana kurulan merkez, 88 bin metrekarelik inşaat alanına sahip. Merkezde, 3 bin 35 kişilik konser, 1120 kişilik tiyatro, 900 kişi kapasiteli 3 sinema salonu ve 14 çalışma salonu yer alıyor. Ayrıca, 650 kişilik restoran, 7 bin 700 metrekarelik açık hava etkinlikleri alanı inşa edilmiş. Merkezde inşaat alanı 8 bin 250 metrekare olan bir rıhtıma sahip olup, 700 araçlık otopark ile 17 bin metrekarelik yeşil alan bulunuyor. Avrupa’nın sayılı merkezlerinden birisi olan Haliç Kongre ve Kültür Merkezi , 1923 tarihli Sütlüce Mezbahası binasının yeniden yapılmış ve genişletilmiş projesidir. Özgün bina 1923 yılında üç mimarın ortak yapımı olarak ortaya çıkmış. Ahmet Burhanettin, Osman Fıtri ve Marko Logos İttihat ve Terakki döneminin İstanbul imar etkinliklerinin en kapsamlı olanlarından olan bu yapının mimarisini oluşturdular. Yapı topluluğunun en karakteristik binası olan kuleli buzhane binası ile dikkati çekmektedir. Buzhane binası simetrik cephe düzeni, birer kubbe ile örtülü, sivri kemerli pencereleri, kademelenerek alçalan çatı parapeti ile sivri kemer arasında kalan, mavi çinilerle kaplı bölümleriyle, yapıldığı dönemin I. Ulusal Mimarlık Üslubu’nu yansıtmaktadır. Sütlüce Kongre Merkezi ile Sütlüce Mezbahası Konser ve Kongre Salonu, Sinema Salonları, Sergi ve Toplantı Salonu, Tiyatro binası ve çok katlı otoparkın yer aldığı bir komplekse dönüşmüş. Haliç Kongre Merkezi, 10.000 kişiye yiyecek ve içecek servisi verebilecek kapasiteye sahip. Nitekim, geniş fuaye alanında düzenlenmiş olan büfelerden her türlü yiyecek ve içecek temin edildiğini görüyorum. Kongre Merkezi’nde bulunan Erguvan Restoran misafirlerine Türk Mutfağından ve uluslararası mutfaklardan seçkin örnekler sunmaktadır. Fuayeden Haliç kıyısına iniyorum. Güneş Piyer Loti Kahvesinin bulunduğu tepenin arkasında, bulutlara yaydığı gökkuşağı renkleriyle batmak üzere.Güneş ışınları, Haliç’in suları üzerinde parladıkça neden buraya ‘’Altınboynuz’’ dendiği daha net anlaşılıyor. ‘Irmak ağzı’ anlamına gelen Haliç, İstanbul Boğazı’nın bir uzantısıdır. Tarihî İstanbul yarımadasını şekillendirmiş ve sırasıyla Byzantion, Konstantinopolis ve İstanbul adlarını almış olan şehre 2000 yıl boyunca doğal bir liman olmuştur. Hem körfeze hem de kıyılarındaki bölgeye ismini veren Haliç, Osmanlı dönemi boyunca Rum, Yahudi, Cenevizli ve diğer azınlıkların tercih ettiği bir yerleşim bölgesi olmuştur. Ünlü Rönesans sanatçısı Leonardo da Vinci, Sultan II. Beyazıt için, Haliç’in girişine inşa edilmek üzere 240 metre uzunluğunda bir köprü tasarımı yapmıştır fakat bu köprü II. Beyazıt’ın mühendislerinin hesapta hata olduğunu söylemeleri üzerine yapımından vazgeçilmiştir.Haliç kültürlerin, dinlerin ve geleneklerin harmanlandığı bir yer olmuştur. ‘Mutlu mekân’ anlamına gelen Sadabad ismi ile anılan Haliç, 18. yüzyıl boyunca Osmanlı devletinde üst sınıfın konaklarının ve lâle bahçelerinin bulunduğu bir dinlenme alanıydı. Günümüzde Haliç’in iki kıyısı da resmedilmeye lâyık güzellikteki gün batımlarının izlendiği ve göz alıcı parkların bulunduğu bir bölge haline gelmiştir. Fener ve Balat’taki geleneksel ahşap İstanbul evleri ve eski mahalleleri, Bizans döneminden kalma kilise ve sinagoglarıyla dikkat çekmekte, ayrıca Ortodoks Hıristiyanların ruhani merkezi olan Fener Rum Patrikhanesi’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Bir başka tarihî bölge olan Eyüp’te, ilçeye ismini de veren İstanbul’un en kutsal mekânı olarak kabul edilen Eyüp Sultan Türbesi ve Camii bulunmaktadır. Pierre Loti Tepesi ise, Haliç’in görkemli manzarasını yukarıdan seyretmek isteyenler için en doğru adrestir. Bölgede diğer görülmeye değer yerler arasında İstanbul’un ilk minyatür parkı ‘Miniatürk’, Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi, Kadir Has Üniversitesi ve modern sanat müzesi ‘Santral İstanbul’ bulunmaktadır. Kısacası, günümüzde Haliç eğitim, kültür ve güzel sanatların merkezi olarak anılmaktadır.Kongre ve Kültür Merkezi’ni geziyor ve fotoğraflarını çekmeye çalışıyorum. Derken saat 21.00 birkaç dakika kala 3 035 kişilik konser salonunda yerlerimizi alıyoruz. Işıkların kararmasıyla birlikte Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü ve Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nin sanat yönetmeni Yekta Kara sahneye çıktı. Yaptığı açıklamada, yılın en sıcak günleri yaşanmasına rağmen salonun kaliteli bir seyirci kitlesi tarafından doldurulduğunu belirterek, “Festival İstanbul’a yakıştı” dedi.Eseri, bestekârın ve libretto yazarının mesajına sadık kalarak modernleştirdiğini söyleyen Kara, operanın bir elit sanatı değil, yediden yetmişe herkese hitap eden bir sanat olduğunu kaydetti.Değişimin Rigoletto’nun özünde olduğunu vurgulayan Kara, “Eseri asıl mesajına sadık kalarak 1920’lerin Napoli’sine taşıdım. Napoli mayfanın merkeziydi. Kadının metalaştırıldığı erkek egemen bir kültürü temsil ediyordu” şeklinde konuştu.Verdi’nin “altın çağ yapıtı” olarak kabul edilen eseri, Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları sahneledi, orkestrayı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Prof. Dr. Rengim Gökmen yönetti. Konusu ve librettosu Victor Hugo’nun “Kral Eğleniyor” adlı eserine sadık kalınarak Francesco Maria Piave tarafından oluşturulan operada “Gilda” rolünde, festivalin onur konuğu ünlü soprano Ekaterina Siurina sahne aldı.
Kaynaklar:
1) Yıldız Salman, İstanbul Ansiklopedisi (c. 5, s. 119)
2) http://www.istanbuloperafestival.gov.tr/
3) http://www.dobgm.gov.tr