Taksim Metrosu Çini Sanat Panoları
Mimari ve süsleme sanatları, iktidarların her zaman önem verdiği bir unsur olmuştur. Hüküm sürülen topraklardaki mimari döküm o iktidarın zenginliğinin, gücünün ve zevkinin bir simgesi olarak değerlendirilmiştir. Sivil ve dini mimari yapılarında büyük hacimlerle sadece ihtişam sağlanmamış aynı zamanda bir zarafet de yaratılmak istenmiştir.
Helenistik ve Roma mimarisinde süsleme ya da bezeme aracı olarak mozaik ve freskolardan yararlanılırken, Anadolu’da boy atmış olan Selçuklu ve Osmanlılarda çinilerden yararlanılmıştır. Özellikle İznik Çinileri 17. yüzyıl sonlarına kadar en parlak dönemini yaşamıştır. İstanbul Edirnekapı’daki Kariye Müzesi’ndeki mozaiklerle İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan Çinili Köşkü gezdikten sonra, Metro ve Marmaray İstasyonlarındaki sanatsal çini panolar dikkatimi çekti. Araştırmaya karar verdim.
Özellikle İznik Vakfı’nın yıllar süren araştırma, yorumlama ve yeniden yapılandırma çalışmalarından sonra ortaya çıkan devasa çini panolar çok ilgimi çekti. İstanbul’daki Kariye Müzesi’nde bulunan Metokhites’in mozaiklerinin dünyada bir ilk ve tek olduğunu öğrendiğimde hem gıpta etmiş, hem de kıskanmıştım. Şimdilerde gördüm ki, Osmanlı ve Türk süsleme sanatının vazgeçilmezi olan çiniler de, İznik Vakfı’nın çabaları ve uygulamalarıyla dünyada bir ilkleri oluşturmuş.
Her gün binlerce kişinin yolculuk ettiği İstanbul Metrosu Taksim – Levent hattı minyatür sanatının yansıdığı panolarıyla aynı zamanda bir sergi mekânı haline gelmiş. Taksim Metrosu, sanat galerisi gibi olup, özellikle Nusret Çolpan adlı sanatçının çini üzerindeki minyatür çalışmaları hayranlık uyandırdı bende. Rölyef ve mozaik çalışmaları istasyonun girişlerini süslüyor.
İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı’nın çinilerinde hayat bulan İstanbul’un Fethi minyatürü, Necmiye Gönenli’nin Yeditepe panosu, Osmanlı’nın 700. kuruluş yılı nedeniyle yaptığı Osmanlı Soyağacı ile Birlik ve Evrensel Sevgi Panosu duvarlarda sanat çalışmaları olarak göze çarpıyor. Klasik Osmanlı çini eserlerini yeniden yorumlayarak üreten İznik Çini Eğitim ve Öğretim Vakfı’nın eserleri dünyanın birçok kentindeki metro istasyonlarında her gün milyonlarca insanı karşılamaktadır.
Devasa boyutlardaki eşsiz çini panolardan bazıları da Hacıosman-Yenikapı arasındaki metro istasyonlarında İstanbulluları karşılamaktadır. İznik Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre, temelde çağdaş bir sanat olarak İslam geometrisine dayanan İznik çinileri, Ankara ve Bursa Metrolarından sonra şimdi de İstanbul Metro ve Marmaray İstasyonlarında, geçmişle bugünü, sanatla sokağı, bireysel hayallerle toplumun algısını çini panolarda buluşturmuş. Böylelikle, tekdüze bir yolculuğu her gün yeniden renklendirip bir düşünce oyununa dönüştürmeyi amaçlamış.
Özgün tasarım çalışmaları ve baştan sona el işçiliğiyle oluşturulan, mekanik, mesafeli istasyon düzenlemelerine canlı, davetkâr, şenlikli bir çehre kazandıran bu eserler vakfın atölyelerinde yıllar süren yoğun araştırmalar sonucu doğal ve saf malzemelerden İstanbul Metrosu ve “Marmaray Projesi” için özel olarak üretilmiş. Sanat tarihi okuyanlar bilir. Birçok önemli örnekte görüldüğü üzere, sanatçıya özgün üslup ya da tarz, sanatçının özgünlük arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Tarzın oluşabilmesi için sanatçının, yaratıcılık, yetenek ve teknik donanım açısından yeterli olması gerektiği gibi tarihi bağlamı yorumlayacak yetkinlikte de olması gerekir.
Dolayısıyla entelektüel bir birey olarak sanatçı, bilip eleştirdiği biçimi, geliştirme noktasında yetkin kişi olarak karşımıza çıkar. Söz konusu yetkinlik sadece harikulade bir el becerisi, olağan üstü bir işçilik, mükemmel bir detaycılık ile açıklanamaz. Bu özellikler yaratıcı yön, estetik kavrayış ve özgün yorum ile desteklenmediği sürece sadece zanaatçıyı tanımlar. Konu günümüz minyatür sanatçıları bağlamında ele alındığında ise, minyatür sanatıyla uğraşan birçok kişinin varlığından söz edilebilir. Ancak gelenek, eleştiri, tarih, yorum, üslup gibi kavramların kapsamını tartışarak üretme bilincini taşıyan sanatçı sayısı oldukça azdır.
Geleneği başarılı bir şekilde yorumlayarak yeni bir üslup oluşturan Nusret Çolpan, bu sanatçıların önemlilerinden biridir. Eserlerinin büyük bir bölümü şehir tasvirlerinden oluşan Nusret Çolpan, sanatın bir bölümünde tarihi ve dini konularda eserler de üretmiştir. Sanatçı Çolpan eserlerinde şehir tasvirlerine yoğunlaşarak hem geleneği yorumlayabilme hem de üslubun oluşması açısından önemli kolaylıklar elde etmiştir: Büyük bir bölümü İstanbul manzaralarından oluşan güncel şehir tasvirleri ve mimari unsurların betimlenmesi girişimi, bir arşivden yararlanma yerine belirli mekânlarda gözlem yaparak, özgün kompozisyonlar üretme yolunu seçmiştir.
Nusret Çolpan minyatürlerinde, zamanla farklılaşan konularla birlikte, malzeme ve işlev açısından çeşitlilik de dikkati çeker. Daha önceleri kâğıt üzerine çalışan sanatçı, bu süreçte, çini ve duvar yüzeylerinde de uygulama yapmaya başlar. Trafo binalarında, metro duvarlarında, çeşitli iç ve dış mekan düzenlemelerinde uygulanan bu minyatürler, yaratıcılık ve ileri görüşlülüğün birer göstergesi olarak Çolpan katalogundaki yerini alır. Sanatçı daha sonraki süreçte, İstanbul’un çeşitli semtleri için minyatürler tasarlamaya başlar. Bu minyatürlerin kompozisyonlarını uygulandıkları mekânların özellikleri ve tarihi bağlam dikkate alarak tasarlar.
İlk olarak İstanbul Taksim Metrosu’nda başlayan uygulamalarda İstanbul’un Fethi ve Fatih’in gemileri karada yürütmesi sahnelerini işleyen sanatçı, Osmanbey’de av sahneleri, Pangaltı’da da gemileri, kalyonları, Levent’te oraya ismini veren gemicileri, leventleri tasarlar. Çolpan minyatürlerinde öncelikli konu mekândır. Diğer taraftan, bu hattın Kabataş’a uzanan füniküler istasyonu da ressam Yücel Dönmez’in cam altı akrilik, metal üzerine akrilik ve dijital resimleriyle bezenmiş. Sanatçı Dönmez, füniküleri çalıştıran büyük makaranın üzerine resim yaparak onu da bir sanat yapıtına dönüştürmüş.
Ressam Yücel Dönmez, 25 yıl ABD’nin Chicago kentinde yaşadıktan sonra, çalışmalarını İstanbul ve Chicago arasında bölmeye karar vermiş. Moda’da kendi adını taşıyan bir atölye – galeri açmış İstanbul’daki çalışmalarını sürdürmek için. İnternetten edindiğim bilgilere göre, sanatçı Dönmez’in kendine özgü bir tekniği var ve bundan ödün vermiyor. Yücel Dönmez, yapıtlarının niteliğini “Kendi geliştirdiğim teknikleri daha da sentezledim” diyerek açıklıyor: “İşlerimde geleneksel hat, kaligrafi, ebru, tuğra, süsleme sanatı ve Bizans etkisini görebilirsiniz. İç içe yoğuruyorum hepsini. Camaltı panoma ‘Milenyum Tuğrası’ adını verdim. Çünkü damgamızı vurduk çağdaş sanata. Resmi Batı’ya mal eden Doğu toplumları hâlâ yapamadı bunu. Biz örnek olacağız.’’ Diyen sanatçı Yücel Dönmez, İstanbul Büyükşehir Belediyesi benimle çalışmaya karar verdikten sonra, metroyu gezmiş.
On iki metrekarelik panoya metal üzerine akrilik çalışmış. Bir duvara yedi metrekarelik cam altı boyama tekniğiyle pano, trenin istasyona girip çıktığı tünelin üstüne de beş metrekarelik dijital resim yapmış. Çok beğendim ve keyif aldım. İstanbul Çinili Köşk Müzesi ile Metro ve Marmaray İstasyonlarının gezilmesi ve sanatsal çini ve çini mozaik panolarının görülmesi gerektiğine inanarak, yazımı sonlandırıyorum.