Çapa Öğretmen Okulu’nda gençlik aşkım
4 Kasım 1961 Cumartesi, Çapa İstanbul …
Çam ağaçlarının, güllerin, okulun kurucusu ile Atatürk büstünün bulunduğu bir bahçeden sonra çıkılan mermer merdivenler, kocaman bir giriş kapısı, sizi karşılayan kırmızı halılar ve büyük yaldızlı aynalar…
Sonrasında kocaman ve oymalı kapılar, üstte muhteşem çinili yüksek bir tavan…Anıtsal bir yapı olan Çapı Öğretmen Okulu…
Bu anıtsal yapı bana kendimi adeta masallardaki peri padişahının sarayında hissettirmişti.
Bir an için, ilkokul üçüncü sınıfta simit satmaya başladığım Mersin’deki öğrencilik günlerimi, Niğde Misli Köyünün soğuk ve acımasız karlı kış günlerini hatırladığımda, Çapa Öğretmen Okulu yerleşkesi bir saray, sınıfımızdaki kız arkadaşlarımızı da bu saraydaki peri kızları olarak görmek mümkündü.
Öyle de olmuştu…
21 kişilik sınıfımızda 1o erkek 11 kız öğrenci bulunmaktaydı. Başlangıçta kız arkadaşlarımızla biraz sıkıntılı bir süreç yaşadık. Doğaldır ki karşı cinsle olan arkadaşlıklarımızın büyük bölümü duygusal sonuçlar doğuruyordu, doğuracaktı.
Sınıfımızdaki kız arkadaşlarımda, özellikle hayranlık duyduğum ikili Gülay ve Betül, gündüzlü ve İstanbullulardı.
Gülay Medetgil Aksaray’da oturuyordu. İyi arkadaş olmuştuk. Oldukça uzun boyluydu. Sanırım benden 10-15 cm daha uzundu. Erkek arkadaşlarım şakayla karışık bana takılırlar ve ”Akıncı yanında merdiven taşımalısın.” Derlerdi. Güler, geçerdim.
Bazı akşamlar okuldan kaçar, Gülay’ın derslerine yardımcı olmak için evlerine giderdim. Böylelikle bambaşka bir sosyal çevre edinmenin yanı sıra derslerimi de güçlendirmiş oluyordum.
Öyleydi çünkü öğrenmenin en iyi yöntemlerinden biri seçilen konuyu anlatmaktan geçiyordu. Anlattıkça konular pekiştiği gibi eksiklikler de tamamlanıyordu.
Daha ilkokuldayken farkına varmıştım bu yöntemin. Lise son sınıf hariç, sınıf birincisi olmamın sırrı arkadaşlarıma ders anlatmaktan geçiyordu.
Ben Gülay’a fen ve kültür derslerinden yardımcı olurken Gülay da bana sosyal yönden yardımcı oluyordu.
Her şeyden önce İstanbullu bir aileyi tanıma fırsatım olmuştu. Zamanla, cinselliğe dayanmayan kuvvetli bir arkadaşlığımız olmuştu Gülay ile…
İlkokuldan itibaren zamanla edindiğim deneyimlerden birincisi ve en önemlisi, okulun açıldığı ilk aylarda hazırlıklı olarak derslere girmekti.
Soru sorulduğunda parmaklarımı sürekli havada tutmak, sorulara doğru yanıtlar vermek ve öğretmenlerime çalışkan bir öğrenci imajı vermekti. Sonraki günlerde eksiklerim olsa bile öğretmenlerim görmezden gelirlerdi.
Gülay’ı çalıştırırken pekişen bilgilerimi derslerde sürekli parmak kaldırarak öğretmenlerime de aktarma fırsatı buluyordum. Parmaklarımın sürekli havada olması ve Gülay’a derslerinde yardımcı olmak amacıyla geceleri okuldan ayrılmam, zamanla öğretmenlerimin olumlu yönde dikkatlerini çekecek ve yıl sonunda sınıf birincisi olmamı sağlayacaktı…
14 Kasım 1959 Cumartesi, Çapa…
Bu gün öğleye kadar dersimiz vardı. İlk ders öğrenci zili çaldı, sınıf defterine öğleye kadar yapılacak dersleri yazdım. Yoklama için sınıfı taradım, Gülay ile Betül eksikti. İçim sıkıldı birden, nerede kaldılar derken ikisi de kapıdan girdiler. Gülümseyerek ”Günaydın” dediler.
Betül’ün gülümseyen yüzü içimi ısıttı, kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. Kendimi mutlu, güçlü ve romantizm içinde buldum. Yerime geçerken baktığımda tekrar gülümsemişti bana.
Lise yılları ergenlik dönemleriydi. Ergenlik dönemlerinde arkadaşlıklar önemli etkinliklerden biri olarak karşımıza çıkmaktaydı. Arkadaş grubu sosyal bir birlik sağlamanın yanı sıra dayanışmayı da beraberinde getiriyordu.
Gülay ile cinsel ayırımsız arkadaşlığım Betül için geçerli değildi. Betül’e karşı bambaşka duygular beslediğimin farkına varmıştım bir süre sonra…
Gerek ilkokul döneminde gerekse İvriz İlköğretmen Okulunda birlikte olduğumuz kız arkadaşlarımızdan farklı bir yapıları vardı İstanbullu kız arkadaşlarımızın.
Erkek arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde cinsel ayırım yoktu. Öyle yetişmişlerdi. Diğer taraftan, kız çocukları göz teması kurmaya, karşısındakinin yüzüne bakmaya ve ayrıntıları yakalamaya erkek çocuklardan çok daha önce başlamakta oluşlarıydı.
Oysa biz erkekler göz teması kurmakta zorlanıyor, kızarıp bozarıyor, hatta utanıyorduk.
Özellikle İstanbullu kız arkadaşlarımızın göz teması kurarak erkek arkadaşlarındaki ayrıntıları yakalamaya çalışmaları sırasında oldukça saf ve temiz olan davranışlarını biz Anadolu çocukları biraz farklı algılamıştık.
Romantik duygularımız ortaya çıkmıştı. Duygusal bağ kurmuştuk.
Bu yanlış algılamadan ötürüdür ki bir süre sonra Betül’e sırıl sıklam âşık olacaktım.
Öyle ki sabahları heyecanla onun gelmesini bekler, neşeliyse günüm neşeli, üzüntülüyse benim de günüm üzüntülü geçerdi. Es keza bana ilgisiz davranmışsa geceleri uykularım kaçardı. İlk çocukluk aşkım olmuştu Betül…
Bana gülümsediğinde kalbim küt küt atmakta, içimde kelebekler uçuşmakta ve ayaklarım yerden kesilmekteydi…
İstanbullu bir kıza romantik duygular beslemiş olmam, platonik düzeyde âşık olmam derslerime biraz daha sıkı sarılmamı sağlamıştı.
Romantik ilişkilerde fiziksel görünüşün önemi büyüktü büyük olmasına ama ortamdaki statünüz ve kendinize olan güveniniz de önemliydi.
Sınıf başkanlığımın yanı sıra derslerimdeki başarım ve kendime olan güvenimin Betül’ün gönlünü çalacağını düşünmüştüm…
Gözlerimizin içini güldüren, enerjimize enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimizde tatlı bir çarpıntıya yol açan duyguydu Betül’ün kalbini çalma isteği…
Kişiden kişiye değişiklik gösterse de tartışılmaz olan bir şey vardı ki, âşık olmak beni duygusal olarak etkilediği kadar fiziksel olarak da etkilemişti.
Öyleydi çünkü kendinizi oldukça farklı hissediyordunuz. Aşkın neden olduğu kimyasal değişimler insanları fiziksel ve duygusal yönden değiştiriyordu.
Âşık olunca asla ölmeyeceğinizi ve her şeyi yapabileceğinizi hissediyordunuz.
Evrenin sizin için planları olduğunu ve bu kaderin içinde büyük bir rolünüz olduğunu düşünüyordunuz. Bütün problemleriniz yok olur ve hayat çok daha aydınlık görünür. Bende de öyle olmuştu.
Âşık olarak yaşamak ne güzel bir şey be kardeşim… Demiştim o günlerde.
Ben miydim sadece duygusal değişimler yaşayan, Betül gülümsediğinde ayakları yerden kesilen…
Şekip ile Lütfiye kumrular gibiydiler. Dersler dışındaki bütün zamanlarını birlikte geçiriyorlardı. Muhsin ve Ali Yıldız’a tutkundular. Halit bir üst sınıftaki bir kıza gönlünü kaptırmıştı. Batı Trakyalı İzzet için yarışan ve kapışan kız arkadaşlarımız vardı.
Soğuk kış günlerinde, tabir yerindeyse, kalorifer petekleri aşıkları ortaya çıkmıştı. Bahçenin kuytu bir köşesinde fısıldaşma olanağı kalmadığından, kalorifer peteğinin iki ucunda buluşuyorlardı.