Mersin Ulu Camii
Anadolu coğrafyasının dört bir yanında ‘Ulu Cami’lere şahit olursunuz. Bu camilerin çoğu Selçuklu ve beylikler döneminden miras kalan ecdat yadigârlarıdır. Ve çoğu hala bulundukları şehrin en ‘Ulu’ camileridir. Ulu Camiler; halklarına güven duygusunun, komşularına ise ekonomik ve askeri güçlerinin yanı sıra zenginliklerinin bir göstergesi olmuştur.
Selçuklu döneminde yaptırılan Ulu Camiler, Selçuklu Sultanları tarafından, Anadolu’da Selçuklu hâkimiyetini pekiştirmek için yaptırılmıştır. 13. ve 14. yüzyıldaki Anadolu Beylikleri Dönemi’nde ise beyler, bağımsız bir beylik veya devlet olduklarını dosta düşmana göstermek için Anadolu’nun birçok yerine Ulu Camiler yaptırmışlar.
Zamanında şehirlerin tarihi merkezlerinde cuma namazı için özel olarak inşa edilen ulu camiler aynı zamanda geçmişten günümüze kültürel bir miras. Çünkü ulu camiler minareleri, minberleri, mihrapları, çinileri, taş ve ahşap işlemeciliği, halıları ile eşsiz bir kültürü bünyesinde barındırıyor. Mersin camileri arasında önemli bir yeri olan Ulu Cami’si de bunlardan biridir. Mersin Ulu Camii 1898 yılında Saydalı Abdülkadir Seydavi öncülüğünde, halkın katkıları ile yaptırılmış.
Kuvayı Milliye Caddesinden Atatürk Parkı’na giderken yıllardır yanından geçerim neden ise pek dikkatimi çekmemişti. Çarşı girişinde Ulu Çarşı yazısı da beni uyandırmamıştı. Oysa caddenin bitiminde ve sağ tarafta, medrese yapılanmasını andırır bir çarşı ile yüksek binalar arasında kaybolmuş bir cami bulunmaktadır. Mersin’de görülmesi gereken yerler arasında Ulu Çarşı ve Ulu Camiyi görünce meraklandım, araştırmaya ve mekânı gezmeye karar verdim.
Bir sonraki gün camiye tekrar uğradığımda, bulabildiğim camideki temizlik görevlisi yapım tarihinin 1979 yılı olduğunu söyledi. Hangi tarihte bittiği ve kim tarafından tasarlandığı konusunda bilgisi yokmuş. Ulu Cami’deki temizlik görevlisinin önerisi üzerine, Kuvayı Milliye Caddesi’na paralel 5228. sokak ile Atatürk Caddesi’nin kesiştiği köşedeki Eski cami’ye gittim.de daha önce Yeni Cami adında bir cami bulunmakta imiş.
Mersin kent merkezindeki en eski Osmanlı Camisi olduğunu öğreniyorum. Cami duvarındaki levhadan 1865 yılında, Osmanlı Sultanı Abdülmecit tarafından annesi Bezm-i Alem Valide Sultan için yaptırmış. Cami kilitli ve kapalı idi. Çevresindeki yüksek işyerleri arasında sıkışmış olup, cemaatinin olmadığını öğreniyorum. Ancak, Eski Cami ile Ulu Cami arasında bir bağlantı kuramıyorum. Her neyse, tekrar Ulu Cami ile ilgili ayrıntılara bakalım.
Üç katlı olan Ulu Camii ’nin zemin katında 2 000 kişilik bir ibadet mekânı ve son cemaat yeri bulunmaktadır. Ayrıca, caminin bodrum katında 400 kişilik bir konferans salonu olduğunu öğreniyorum. Mersin Ulu Camisi’nin iç bezemeleri olağanüstüdür. İlk kez Rumi ve Hatai desenli Kütahya çinisi bu camide kullanılmıştır.
Orta Asya’dan gelen ve Anadolu Selçukluları tarafından geliştirilen Rumi motifleri genellikle kuş bedeni ve kanatlarından yararlanılarak, yepyeni bir tarz ortaya çıkarılmıştır. Rumi motiflerinin günümüze gelen en erken örneği, Uygur Türklerine ait 9. ve 10.yüzyıllarda yapılmış olan Bezeklik Fresklerindeki bir deniz ejderinin kanatlarında görülür.
Eskiden Anadolu’ya ‘’Diyarı Rum’’ denilirdi. Buraya yerleşen Selçuklu Türklerinin bu motifleri bolca kullanmaları nedeniyle de Rumiler adını almıştır. Rumilere ayrıca ‘’Selçuki’’ de denilmektedir.14.yüzyıla kadar Rumi üslubunda yapılmış eserlerin çoğunda hayvan şekilleri yer alır. Daha sonraki dönemlerde aşırı derecede stilize edilerek tamamen dekoratif bir tarz almıştır.15.yüzyılda kısa ve düz hatlar üzerinde de görülen Rumi motifleri genellikle kavisli ve helezoni çizgiler üzerinde yerleştirilir. Her türlü süsleme alanında yüzyıllar boyu sevilerek kullanılan klasik motiflerimizden biridir.
Hatai desenlerine gelince, Orta Asya’dan çıkmıştır. Etimolojik olarak, Çin Türkistan’ındaki Hata şehrine ait desenler anlamındadır. Hatai de Rumi gibi Osmanlı süsleme sanatının başlıca motiflerindendir. Genellikle, çiçek şekilleriyle yoncaların bolca yer aldığı Çin Sanatının etkisiyle gelişmiş bir süsleme sanatıdır.
Mersin Ulu Camisi’nin son cemaat yeri olan mekânın tavanında Rumi desenli ve renkli malakari rölyef uygulanmıştır. Adı üstünde, malakari, mala benzeri küçük aletlerle gerçekleştirilen sanat dalarından biridir. Mala ile yapılan alçı süslemesi de denebilir. Osmanlı mimarisinde kubbe, tavan ve duvarlara yapılan alçı kabartmalı ve boya ile yapılan süsleme tarzına Malakari Kalem işleri denirdi.Hatai tek başına kullanılamadığını, diğer süsleme unsurlarıyla birlikte aynı kompozisyon içinde yer aldığını öğreniyorum. Osmanlıda, bütün süsleme sanatlarında kullanılmış ve giderek bir tarz halini almış. Osmanlılar hatai tarzını tezhipte, çinilerde ve az da olsa halılarda kullanır olmuşlardır.
15. yüzyılın ikinci yarısı ile 16. yüzyılın başlarında da, kalp şeklinde düğümlü süslemelere rastlanır olmuştur. Refahın sembolü olduğuna inanılan hatai süsleme sanatı, özellikle el yazmalarının dış çerçevelerinde kullanılmıştır. Düğümlenmiş üçgenlerin sıralandığı şeridin uzayıp gitmesi bu motifin sembolik bir özelliği olduğu izlenimini uyandırmaktadır.
Cami mihrabı, çini ve ahşap karışımı olarak yapılmış. Mihrabın yarım kubbeye benzeyen üst kısmı ki kavsarası olarak bilinmektedir, mukarnaslı alçıdan yapılmış. Kademeli olarak, taşmalar yapacak biçimde ve aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen alçı uygulaması üç boyutlu bir görüntü kazandırır. Bu uygulama mukarnaslı alçı olarak bilinmektedir. Ulu Camisi’nin doğu ve kuzeyinde yer almakta olan Ulu Çarşı iki katlıdır. Çarşıda kuyumcular, alış veriş merkezleri, kafeler, kahvehaneler ve lokantalar yer almaktadır.