Ankara Kocatepe Camii
Ankara Kocatepe Camisini, daha çok, devlet erkânı ve askeri cenazelerin kılındığı yer olarak tanıdım. İstanbul’daki Tarihi Yarımada’daki Ayasofya Müzesi’ni yazıncı, tam karşısında bulunan Sultanahmet Camisi’ni de yazdım. Böylelikle, Türkiye’de İslam toplumunun ibadet yerleri olan camileri de yazma gereğini duydum.
Sırasıyla Ortaköy’deki Büyük Mecidiye Camisi ile Yıldız Parkı girişindeki Küçük Mecidiye Camisi, Yıldız Hamidiye Camisi, Adana Sabancı Merkez Camisi, Mersin’deki altı minareli Mugdat Camisi, Süleymaniye Camisi ve Edirne’deki Selimiye Camisini yazıp, yayınladım. Camileri yazarken, camileri yaptıran dönemin Osmanlı Padişahlarını da tanıma fırsatı buldum.
Osmanlı Tarihine neden uzak kaldığımıza da şaşırıp, kaldım. ‘’Bilgi Güçtür’’ deyimini bir kez daha andım. Osmanlı Tarihini kusursuz olarak sunanlara verilebilecek yanıtlar edindim. Her neyse, tekrar Kocatepe Camii’ne dönelim. Uzun yıllar Ankara’da kalmama rağmen, ancak geçen yıl, Mayıs 2012 de Kocatepe Camisini gezip, fotoğraflama olanağı buldum.
Ankara’nın yüksekçe tepelerinden birinde bulunan Kocatepe Camii, heybetli bir görünüme sahiptir. Kademeli olarak yapılan kubbeleri, simetrik minareleri ile beğenilmektedir. Planlanması açısından bakıldığında İstanbul Sultanahmet Camisi’nin, dört köşesindeki minareleri ile de Edirne’deki Selimiye Camisi’nin kötü bir kopyasıdır yorumlarını yapan mimarlar da bulunmaktadır.
Özellikle Mimar Sinan hayranlarının sevebileceği bir yapı olan Kocatepe Camisi’nin yapım hikâyesi de oldukça ilginçtir. Vedat Dolakay, 1957 yılında Kocatepe Camisi Projesi yarışmasını Doğan Tekelioğlu ile birlikte kazanmıştı. 1962 yılında temelleri atılıp inşaatına başlandı.
Modern üsluba sahip olan bu caminin projesi, geleneksel çevrelerce çok tepki toplayınca, camiyi yaptıracak derneğin başkanlığı tarafından durdurulmuştur. 1967 yılında ise dernek, mimari yarışma yapmadan, doğrudan sipariş yöntemi ile caminin tasarlanması görevini Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’e vermiştir.
Gerek Fatin Uluengin, gerekse Hüsrev Tayla Osmanlı Mimarisi’nin klasik yapı detayları alanında önemli birer uzman olarak biliniyorlardı.Türk Mimarisinde camilerin gelişimi 19. yüzyılın sonuna dek süren bir evrim çizgisi izler. Anadolu’da, çok ayaklı ana çizimden başlayarak Klasik Osmanlı Dönemi’nin sonuna dek, özellikle yapının geliştirilmesi ve örtü sorunuyla ilgilenilmiştir.
Bu sorunun çözümünde de Ayasofya’nın örtü sistemindeki kubbe-yarım kubbe ilişkisi, Osmanlı mimarlarına esin kaynağı olmuştur. Sonuçta, Edirne Selimiye Camii’nde en güzel örneğini veren “Merkezi Kubbeli Cami” geleneği ortaya çıkmıştır. Merkezi Kubbeli Cami geleneği, Osmanlı’da Dünya Mimarlığı açısından büyük önem taşıyan bir evrim süreci yaşanmıştır.
Osmanlı’nın eski cami yapılarında, iki önemli konuya özen gösterilirdi. Bunlardan birincisi ve en önemlisi yapının yapılacağı yer olurdu. Yapının yeri bakımından, çevresine hâkim yüksek bir alan seçilirdi. Bu yüksek alan sayesinde çok geniş bir bölgeyi görme, görülme ve hâkim olanağı sağlanırdı. 1967 yılında caminin temelleri yeni projeye göre, tekrar atıldı. İnşaat 1987 yılında tamamlandı. Bu proje, Mimar Sinan’ı taklit etmesiyle eleştirildi. Vedat Dalokay’ın proje ise, bazı değişikliklerle, Pakistan’daki Faysal Camii’ne uygulandı.
Çalışma alanlarından biri Çağdaş Camii Mimarisi olan Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller, ilk camilerin kubbeli olmadığını söylüyor. ‘’ Cami mimarisinin değişmezleri; ibadet edilecek yönü belirleyecek bir mihrap, vaaz için minber ve vaaz kürsüsü ve son olarak insanlara namaz vaktini bildirmek için minareden ibarettir.’’
Dedikten sonra ‘’ Kaldı ki, minarenin işlevi de sorgulanmalıdır. Geçmişte olduğu gibi müezzinin şerefeye çıkıp, ezanı okuması gerekmediğinden, minarenin işlevi günümüzde sembolik düzeydedir. Dolayısıyla, cami mimarisinde minarenin yeri ve tasarımı gözden geçirilmelidir.’’ Yorumunu yapmaktadır.
Birer şaheser kabul edilen Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii ve Selimiye Camii kubbeleri için de görüşlerini şöyle açıklamaktadır. ‘’ Kubbe, temelde sembolik değil, işlevsel bir mimari unsurdur. Endüstri Devrimi öncesinde geniş bir mekânı örtmenin en elverişli yolu olarak tarih boyunca kullanılmıştır. 19. yüzyılın ardından, çelik ve betonarmenin gelişmesi ile işlevi büyük ölçüde sona ermiştir. Kubbe, kendisine yüklenen sembolik anlam ve günümüz yapıcıları eliyle, 20. yüzyıl cami mimarisinin “vazgeçilmez” unsuru haline getirilmiştir.’’
Diğer taraftan, Kocatepe Camii projesini oluşturan Hüsrev Tayla da Mayıs 2009 da, Arkitera Mimarlık Merkezi’nde yaptığı bir söyleşide ‘’ Kocatepe Camisi’ni yaptım ama bu hiç birinin kopyası değil. Bir defa kopyanın ne olduğunu bilmeyen insanlar var. Kocatepe Camisi Süleymaniye’nin kopyası ise, Süleymaniye Camisi, Yeni Cami ve Sultanahmet Camisi Şehzade’nin kopyasıdır.
Çünkü orada dört ayak var ortada bir kubbe, dört tane yarım kubbe var. Bunların şeması bu. Hiçbiri değişmemiş ki. Ama Şehzade Camisi veya II. Beyazıt Camisi, Ayasofya’nın kopyası değildir. Kubbe yapacaksan bir ayak yapacaksın. Bunun da dört ayağı var onun da dört ayağı var diye kopyası demek değildir. Bundan sonra her şey değişik. Pekâlâ, Şehzade hangisinin kopyası? Orta Asya’da bir caminin kopyası o zaman. O da dört ayak, ortada kubbe, dört tane de yarım kubbe, o sadece tuğladan yapılmış. Ama hiçbiri ötekinin kopyası değildir. Hepsinin verdiği etki farklı, mimarlık şema demek değildir. Ben Kocatepe’de bambaşka şeyler yaptım.’’ Demektedir.
Kocatepe Camii, kesme taştan yapılmıştır. Düzgün bir mimarisi olan caminin, tüm yapı öğeleri simetriktir. Caminin iç mekânları, özenli bir işçilikle yapılmış mermer ve çini kaplamaları, vitrayları, kalem işi bezemeleri ve yazı şeritleri ile buraya girenlerin kendilerini bir Osmanlı Dönemi camisinde hissetmeleri sağlanmak istenmiştir. Caminin kapalı alanı 4 500 metre kare olup, 15 000 kişinin aynı anda ibadet etmesine olanak tanır.
Çapı 22,50 metre olan ana kubbenin yerden yüksekliği 48,50 metredir. Caminin aydınlatılması 37 küresel avize ile sağlanmaktadır. Merkezdeki avize en büyüğü olup, 7 500 kg ağırlığındadır. Merkezdeki bu avizenin Hz. Muhammed’i, çevresindeki 32 uydu avizenin ise İslam Dininin 32 farzını betimlediği söylenmektedir. Geriye kalan ve mekânın 4 köşesindeki 4 avizenin de 4 halifeyi simgelediği düşünülmektedir. Cami külliyesinde bir konferans salonu, otopark, süpermarket, idari bürolar, gasil haneler ve sel sebiller bulunmaktadır.
Kaynaklar:
1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kocatepe_Camii
2) http://v3.arkitera.com/s170-kocatepe-camisini-yaptim-ama-
bu-hicbirinin-kopyasi-degil.htm