10 Temmuz 1955 Pazar, Mersin…
Kendime ayırabileceğim bütün zamanlarımı Mersin İl Halk Kütüphanesi’nde geçiriyordum. Bulabildiğim kaynaklara göre, küçük bir balıkçı köyü olan Mersin, bir liman şehri olan Tarsus’a, Tarsus’ta Adana’ya bağlı yerleşim birimleriydi.
Liman şehri olan Tarsus’u Akdeniz’e kanallarla bağlayan Regma Gölü’nün bataklığa dönüşmesi sonrasında Mersin, 1890′ da doğu Akdeniz’in en önemli iskelelerine, giderek limanına sahip olarak anılacaktı.
Adana Vilayet almanağı ya da yıllığına göre, 1880 yılında, Mersin merkezinde 3010′ u Müslüman olmak üzere 4070 kişi yaşamaktaydı…
Yayınlanan yıllıklardaki kayıtlar nüfusun 1890 yılında 9 bine çıktığını gösteriyordu. 1892 kayıtları 2 yıl içinde şehrin nüfus bakımından iki kattan fazla arttığını ve 2 bin civarında gayri Müslim olmak üzere 21 bine ulaştığını ortaya koyuyordu…
1860 yılından itibaren Süveyş kanal inşaatının başlaması ve Çukurova’da pamuk üretiminin artması, küçük bir köy halindeki Mersin’i birden öne çıkarmıştı.
Suya dayanıklı en sağlam kereste, katran ağacı olarak da bilinen Sedir ağaçlarından elde ediliyordu. Lübnan’ın simgesi de olan bu ağaç, Lübnan dağlarının yağmalanması sonucu azalınca, Torosların yüksek tepelerindeki Sedir, yeni kaynak olarak gözlerin Mersin’e dönmesine yol açmıştı…
Mısır’daki Süveyş kanalı başta olmak üzere, doğu Akdeniz’in diğer tersanelerinin ihtiyaç duyduğu kereste, Torosların yüksek tepelerinden kesilen Sedir ağaçlarından elde ediliyordu.
Kesilen Sedir ağaçları, şimdilerde can çekişen Efrenk (Müftü) deresi üzerinden deniz kıyısına ulaştırılıyordu. Yükleme iskeleleri olmadığı için de suya giren işçiler tarafından gemilere ulaştırılıyordu.
Doymak bilmeyen Süveyş kanal inşaatının ihtiyacını gidermenin yanı sıra, artan pamuk üretimine paralel olarak, Mersin’deki iskele sayısı 1860’tan itibaren hızlı biçimde artmıştı.
1860’lı yılların başında 100–150 haneli bir köy-kasaba olan Mersin’de liman hizmeti görecek bir iskele bile yoktu. Yelkenli gemi ve kayıklar, yanaşabildiği kadar sahile yanaşıyor ve suya giren hamallar yükleme-boşaltma işlerini yapıyorlardı.
İlk iskele, yolcu iskelesi olarak da kullanılan, Gümrük İskelesi’dir. Taşların yığılmasıyla oluşturulmuş ilkel bir iskeleydi. Zamanla uzunluğu artan iskele üzerine bir kulübe de yapılmıştı. Mersin’de iz bırakmış en önemli yapılardan birisi, Ulu Camii ile birlikte anılan Gümrük Meydanı ve Gümrük İskelesi’dir.
1860’lı yıllardan itibaren 1961 yılına, Mersin limanı hizmete girinceye kadar sürekli yenilenip değiştirilerek kullanılmıştır. Eski Mersinliler Ulu Çarşı ve Ulu Cami’nin yer aldığı bu alana hala Gümrük Meydanı diyorlar.
1913’te Toros Dağları’nı aşan Bağdat Demiryolu ile İç Anadolu’ya bağlanan kent, ticarete konu olan ayrı cins malların yükleme fonksiyonlarını üstlenen 122 iskelesiyle güneyin en önemli ihracat limanı olmuştu.
1860 yılında Mersin’in ticari bir iskeleye sahip olması, köyden modern bir kente dönüşmesini sağladı. Oluşturulan 110 metre uzunluk, 12 metre genişlikteki İlk ticari iskele, şimdilerin Ulu Çarşısının bulunduğu, Gümrük meydanı önündeki deniz kıyısında yerini aldı.
Deniz trafiği öylesine hızlı artmıştı ki, kereste ve pamuk yanında, pek çok ithalat/ihracat kaleminin Mersin üzerinden aktarılmasıyla, yan yana iskeleler birbiri peşi sıra sahili doldurmaya başladı…
Latin Katolik Kilisesi önündeki Alman İskelesi, aynı zamanda Eski Mersin Halk Plajı olarak da biliniyordu. İlk iskelelerden biriydi. Ardından Azak Hanın önündeki taş iskele… Ticaret ve Sanayi Odası binasının önündeki Maritim adlı gemicilik şirketine ait özel iskele… Mersin’e damgasını vuran en büyük sanayicisi, yatırımcısı, kente gelişi çan çalarak kutlanan efsanesi Mavromati’ nin de iskele yapma yarışına katılmasıyla deniz ticareti önemli bir aşama kaydetti…
Hizmete girdiği 1960’lara kadar, şimdiki liman ile Azak Han arasında kalan kıyı şeridinde birbiri peşi sıra 5 iskele daha kuruldu zaman içinde…
Bunların içinde en dikkat çekeni Belediye tarafından yaptırılan, Adliye ile Emniyet binası önündeki sahilde yer alan, 1430 metre uzunluktaki iskeledir…
Mersin’in liman eksenli muhteşem büyüme döneminde bir başka zirve ise Adana-Mersin demiryolunun 2 Ağustos 1886′ da hizmete girmesidir…
Bu tren hattının 1908 yılında Haydarpaşa-Bağdat hattına bağlanmasıyla Mersin, gerçek anlamda Anadolu’ nun dünyaya açılan kapısı, doğu Akdeniz’in en önemli dış ticaret kapısı haline geldi…
Mersin Limanı’nın modern, korunaklı ve daha işlevsel haline gelmesi için yapımına 3 Mayıs 1954 tarihinde başlanılmıştı. Böylece Mersin’e gelenlere yeni bir iş kapısı daha açılmıştı…