Edirne Sarayiçi ve Kırkpınar Güreşleri
Tunca Irmağının iki kolu arasında yer alan tarihi bölge Sarayiçi olarak bilinmektedir. Edirne’deki Osmanlı sarayları bu bölgede yapılmıştır. Günümüzde bölgede Eski ve Yeni Saray kalıntılarının yanı sıra Kırkpınar Şenliklerinin ve güreşlerinin yapıldığı stadyum da bulunmaktadır.
27 Ekim 2012 tarihli Edirne gezimizde grup olarak Selimiye Camii, Saraçlar Caddesi, Alipaşa Çarşısı, Maarif caddesi ve Tunca nehri ve çevresi gezildikten sonra Ulu Camii karşısındaki bir kafeteryada dinlenmek ve İstanbul’a dönmemizi sağlayacak servis aracını beklemeye başladık. Saat 15.25 civarında idi. Oysa bizi Edirne Otogarına götürecek olan servis aracı saat 17.00 de kalkacaktı. Gruptan izin isteyerek ‘’Sarayiçi’’ ne gitmeye karar verdim.
Kafeteryadaki görevliler Sarayiçi dolmuşlarına binersem beş dakikada ulaşabileceğimi söylediler. Saraçlar Caddesi’nin devamı olan Hükümet Caddesi’ne giriyorum. Sağ tarafımda Üç Şerefeli Burmalı Camii var. Cadde üzerindeki dükkânlardan birindeki görevliye Sarayiçi’ni sorduğumda caddeyi izlemem gerektiğini söylüyor. İstanbul’a dönüşü sağlayacak Servis aracını kaçırmamak için adeta koşarcasına yürürken, ara sıra da geri dönerek dolmuş gözlüyorum.
Bu arada İmam Hatip Okulu ve mezarlığı da geçmiş bulunuyorum. Soldaki Bahçe Sokak başında bulunan kahvehanenin önünde oturanlara adres sorduğumda, sokağın bitiminde Sedde Yoluna çıkacaksınız. Sağa dönerek ilerlerseniz sizi Saray Köprüsü olarak da bilinen Kanuni Köprüsüne götürecektir dediler. Sedde Yolu Tunca Nehri’ne paralel olarak, Kırkpınar Meydanına doğru devam ediyor.
Sedde yolu paralelindeki Tunca Nehri Bulgaristan’ın Karadağ bölgesinde 1 940 metre yükseklikten doğar. 384 km uzunluğunda olup havza alanı 7 884 km2 ‘dir. Tunca Nehri 12 km boyunca Türkiye – Bulgaristan sınırını oluşturur. Daha sonra Türkiye içlerinde bir süre ilerleyip Edirne’nin güney batısında Meriç Nehri’ne karışır. 16. yüz yıla kadar kentin içme suyunu karşılamış.
Sedde Yolunda Kanuni Köprüsüne doğru ilerlerken Tunca Nehri üzerindeki yeni bir köprüye rastlıyorum. Sonradan öğrendiğime göre, Meriç Köprüsü olarak da bilinen bu köprü Abdülmecit Köprüsü imiş. 1832 yılında Sultan II. Mahmut’un emriyle yapımına başlanmış olan 12 kemerli bu köprü yarım kalmış. On yıl sonra, 1842 yılında Sultan Abdülmecit döneminde bitirilmiş. Yaklaşık 500 metre daha yürüyünce Kanuni Köprüsü’ne ulaşıyorum.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1553-54 yıllarında yapılan bu köprü, Sarayiçi semtini Edirne’ye bağlamaktadır. Saray Köprüsü olarak da bilinmektedir. Uzunluğu 60 metre olan köprünün genişliği 4,5 metredir. Köprüye girmeden geri dönüp, baktığımda ‘’Bir Edirne Efsanesi 651. TARİHİ KIRKPINAR düzenlemesiyle karşılaşıyorum. Köprüyü geçtikten sonra Kırkpınar alanına yöneliyorum. Üzerinde ‘’TARİHİ SARAYİÇİNE HOŞGELDİNİZ’’ yazısı bulunan sembolik bir kapı ile yüz yüze geliyorum. Bu kapının arkasında Kırkpınar Başpehlivanlar Yolu bulunuyor. Yolun sonunda, başpehlivanlar için arenaya giriş kapısı var.
Arenaya girmeden, sol tarafta yeşil parmaklıklarla çevrili bir bahçe içinde, Türk yağlı güreşlerinin efsaneleri olan Kurtdereli, Kel Aliço ve Koca Yusuf’un heykelleri bulunuyor. Arenanın önünde, Fatih Köprüsü’ne giden yol tarafında da Kırkpınar Ağalarının heykelleri bulunuyor. Bu heykellerin sağ tarafındaki bir yazıtta ‘’Tarihi ve geleneksel Kırkpınar yağlı güreşleri 1361 tarihinde Kırkpınar çayırında başladı.1924 yılında Edirne Sarayiçi’ne alındı. Kırkpınar başpehlivanı, Türkiye başpehlivanıdır. Davetiye kırmızı dipli mumla yapılır’’ Denmektedir.
Kırkpınar efsanesi
Osmanlı Devletinin ikinci padişahı Orhan Gazi, Rumeli’yi ele geçirmek amacıyla kardeşi Süleyman Paşayı görevlendirir. Süleyman Paşa, yapılan sallarla 40 asker ve atlarıyla Gelibolu Yarımadasına çıkar. Domuzhisarı üstüne yürür ve fethederler. Diğer hisarların da fetihleri için akınlar düzenlerler. 40 kişilik bu öncü birlikteki akıncılar, mola verdikleri her yerde güreşe tutuşurlar. Özellikle, iki yiğidin tutuştukları güreşte bir türlü kazanan olmaz. Her mola verdiklerinde de tekrar güreşirler.

Bu iki yiğit bir Hıdrellez gününde, Ahırköy çayırında tekrar güreşe tutuşur. Sabahtan gece yarısına kadar süren güreşte, ikisinin de solukları kesilir ve çayıra yığılıp kalırlar. Arkadaşları da onları bir incir ağacı altına gömerler. Yıllar sonra çıktıkları bir başka seferde arkadaşlarının mezarı basına gelen savaşçılar, burada akan gür bir pınar görürler.
İki yiğidin mezarı başındaki gür pınar nedeniyle, yöre halkı, orada yatanların Kırklardan (ermişlerden) olduğuna inanır. Yöreyi, Ermişler Pınarı anlamında, Kırkpınar olarak adlandırırlar. Bir söylenceye göre de, oraya ayak basanlar 40 kişi olduklarından adı Kırkpınar kalmıştır.
Kırkpınar şenlikleri
Eski geleneklerin korunduğu ve 651. kez düzenlenen Tarihi Kırkpınar Güreşleri ve Kültür Etkinlikleri bir hafta sürer. Şenlikler kapsamında çeşitli folklor gösterileri, fuarlar, sergiler, güzellik ve yöresel yemek yarışmaları düzenlenir. Yurtdışından çeşitli ülke gruplarının katılımıyla uluslararası bir renklilik de kazanan şenliklerin son üç gününde yağlı güreşler yapılır. Büyük, orta, başaltı ve baş boylarında güreşen pehlivanlardan, başa güreşenlerin birincisine “Başpehlivan” unvanı ve altın kemer ödülü verilir. Güreşlerin vazgeçilmez sembolü Kırkpınar Ağası’dır. Ortaya konan kurbanlık koça açık artırmada en fazla parayı veren kişi Kırkpınar Ağası olur ve bir sonraki yılın güreşlerini organize eder. Ayrıca Kırkpınar şenliklerinde ve güreşlerde yarışmaları kazananlara ödüllerini verip misafirleri ağırlar.